Dara Antik Kenti | Mezopotamya’nın Efes’i

Mezopotamya'nın Efes'i Dara Antik Kenti hakkında her şey... Üç Farklı Dinin Ortak Nekropolü; Süryaniler, Zerdüştler ve Türk Kümbetleri.

Dara, Mardin Nusaybin’e bağlı bir köy, ama köyün içinde İzmir’deki Efes Antik Kenti kadar paha biçilemez Mezopotamya kültürüne ait kadim bir kent bulunuyor. Şehrin batısında bulunan Nekropol ise şehrin adeta kalbi olarak kabul ediliyor. Üç farklı dinin ortak noktada buluştuğu devasa bir Nekropol’e sahip olmasından dolayı özellikle gezilmesi gereken bir kent Dara Antik Kenti. Şimdi hep birlikte bu muhteşem ve kadim Mezopotamya kentini birlikte gezelim, ne derseniz?

Aslında antik kentin üstünün neredeyse tamamı 2008 yılına kadar kapalıydı, yani uzun süre toprak altında kaldı. Hem terör olayları hem de bölgenin batı şehirlerine olan uzaklığı nedeniyle turistik açıdan hak ettiği ilgiyi görmedi. Tur programlarına eklenmedi. Bu kentin bulunduğu alan üzerinde sadece gençlerin spor yaptığı toprak bir futbol sahası bulunuyordu.

Daha sonra Mardin Turizm İl Müdürlüğü’nün katkılarıyla 2008 yılından itibaren ciddi şekilde kazılara başlandı ve şu anda toprak üstünde görülen Dara Antik Kenti'nin sadece % 20’si ortaya çıkartılmıştır. Geri kalan % 80’nin üzerinde ise yaşayan bir köy olarak Yeni Dara Köyü inşa edilmiştir. Ve günümüzde birçok ailenin içinde yaşadığı hemen hemen her evin altında bir tarih yatıyor.

Dara Antik Kenti; M.Ö 300 yılında Persler tarafından kurulan şehir, İsmini Pers İmparatoru olan Darius’dan almış. Yolların kesiştiği bir noktada Kuzey Mezopotamya’nın sınır karakolu olmasının yansıra asırlarca ticaret ve din merkezi olmuş bir ören yeri.

Antik Dara’yı bölgeye hâkim bir profesyonel turist rehberi ile gezmenizi tavsiye ederim. Çok fazla ayrıntıya sahip ve teolojik bilgi gerektiren bir antik kent olan Dara’nın girişinde bulunan kapsamlı bir bilgi ve tanıtım panosunu detaylı olarak inceleyerek turunuza başlamak en doğrusu. Bizde sizlerle öyle yapalım.

Dara Antik Kenti Gezisi

Öncelikle bilgi panosundaki fotoğraflarda, ilk olarak Sur Duvarlarını görüyoruz. Eskiden Dara şehrinin etrafının tamamen surlarla çevrili olduğunu biliniyor. Panodaki ikinci fotoğraf İzmir Efes Antik Kenti'ne benziyor ve buradaki mermer yol, Agora’ya giden yol olarak adlandırılıyor. Dara’da ise Saray Yolu diyorlar ve aynı zamanda antik bir pazar yeri yani Agora.

Üç fotoğraf villa şeklinde yapılmış olan saray kalıntılarına ait. Odaların alt zemininde Mozaikli bir yapı bulunuyor ve şu an için buranın üzeri toprakla örtülü. İşin kötüsü saray kalıntıları ve mozaikler okulun bahçesinde bulundu. Ya okulu başka bir yere taşıyacaklar ya da mozaiklerin üzeri kapanacaktı. Okulda eğitim devam etmesi nedeniyle mozaikli yapının üzeri ne yazık ki kapatıldı. Şu an için toprağa mahkûm sarayın kendisi ve mozaikleri.

Dört numaralı fotoğrafta Süryani Ortodoks Kilise kalıntılarını görüyoruz. Panodaki beş numaralı fotoğrafta, 11 gözden oluşan su sarnıçları ve aynı zamanda dünyanın ilk sel barajı olarak düşünülen yapı var. Antik dönemde dağdaki bütün yağmur sularını buraya taşıyorlardı ve güzelce arıtılıyordu. Arıtıldıktan sonra ise yeraltı kanalından yine birebir evlere uzanan yeraltı sarnıçlarıyla suları depolayarak ve sevk ederek şehrin su ihtiyacını o şekilde karşılıyorlardı.

Ama şu anda burada görülen yapıların sadece yüzde 20’si mevcut olan yapılar. Diğer tarihi binalar, çoğunlukla köyün içindeki evlerin altında yer almaktadır.

Şehrin içine ilerlediğinizde mezarlık bölgesinde kazı alanında bulunan yarıkta belirgin sarı bir çizgi vardır. Bu renkli çizgi ayrımı, bu dip bölgenin toprak altından yeni çıkartıldığını bize gösterir. Önceleri sadece 2 km’lik alan yüzeyden toprak zemin hizası altı görülebiliyordu.

Tüm uygarlıklar, Nekropol’ü oluşturmak için yekpare bir kayayı oymuşlar, ilk önce taş ocakları daha sonra Nekropol yani mezarlık alanı olarak kullanmışlardır. Nekropol içerisinde Kümbet tarzı bir anıt mezar görebiliriz. Kümbetin içinde bir mezar bulunuyor ama hakkında net bir bilgi yoktur. Mezarın etrafında antik Yunanca, Aramice veya Pers diline ait harfler ve isimler görülür.

Diğer taraflarda yan yana üç tane mezar görebiliyoruz. Boyları küçük ama geniş ve derin mezarlar. Bunlar din adamlarına ait mezarlar, Ortodoks Süryaniler özellikle din adamlarını oturur şekilde doğuya doğru bakacak şekilde gömerler yani inançlarına göre doğudan Hz. İsa gelecek ve saygıyla karşılasınlar diye. Aslında, günümüzde halen Mardin ve çevresinde Süryani din adamları o şekilde gömülürler.

Mezar kazılarında özellikle gözyaşı şişesi, paralar ve kandil gibi ziynet eşyaları ölülerin yan taraflarında bulundu. Eski inançlara göre bir ölü için arkasında bırakılan en değerli hediye gözyaşıdır. Ölenin yakınları şişenin içerisinde biriktirdikleri gözyaşlarını toplayarak mezarın yan tarafına bırakırlardı. Para ise dişlerinin arasına konulurdu. Kandil ise ölüm sonrası yürünecek olan yolu aydınlatmak için.

Gözyaşı, öldükten sonra tekrar bir diriliş olunca onlar için kimin üzüldüğünün ispatıdır. Paranın anlamı ise öldüklerinde önlerine bir ırmak veya küçük bir deniz çıkacaktır. Bu ırmaktan karşıya geçmek için bir kayıkçı kullanmak zorundalardı ve dişlerindeki bu parayı kayıkçıya vermeleri çok önemliydi. İşte bu nedenle ölünün dişlerine altın veya gümüş para konulurdu. Kandil ise ırmağı geçtikten sonra karanlık bir yol önlerine çıkacaktır, ölü öbür dünyaya giden karanlık yoldan geçmesi için mezarına bırakılan kandili kullanırdı.

Dara’da birçok uygarlık yaşadığı için ve sürekli şehir el değiştirdiği için mezar şekilleri birbirinden farklıdır. Mezarlar üzerindeki taş kabartmalara baktığımızda Tavus kuşu ve Güneş Kabartması işaretleri görürüz. Tüm bunlar ZERDÜŞTLÜK dinini simgelerler.

Bazılarında ise haç işareti ve Süryanice yazılar bulunur, dini özelliği olmayan kişiler klasik şekilde mezarlarında yatarak gömülmüşlerdir.

Ören yerindeki örnek mezarlardan birine girince özel bir Aile mezarı ile karşılaşabiliriz, genellikle üçlü plan şeklinde oyulan mezarlarda ilginçtir 13 adet kafatası bulunmuştur yani farklı zamanlarda ölen 13 kişiyi üst üste gömmüş bir aileden bahsediyoruz. Bu durum, ülkemizde halen geçerli olan bir geleneği bizlere gösteriyor. Üst üste gömülme ritüeli modern çağda devam etmekte.

Ayrıca, kalker taşı Mardin’de çok bulunan bir taş olup çok kolay işlenebilen bir ürün olmasına rağmen hava ile temas edince çok hızla sertleşen bir malzemedir. Mezarların tepesine dokunduğunuzda parmakla bile desenler yapabileceğiniz bu Kaya oksijenle temas edince aniden sertleşir.

Ayrıca Dara’da gezintimizi sürdürürken Persler dönemine ait bir tapınak görebiliriz. Perslerin inandığı din olan Zerdüştlükte Güneş’i tanrıları olarak görürler. Ve ibadetlerini belli zamanlarda güneşe tapınarak yaparlar. Zaten doğu kısmına baktığımızda iki tane pencere görürüz. Güneş pencereye vurduğunda o şekilde güneşe doğru taparlar. Ve bütün güneş tapınaklarında Sunak yer alır. Sunak kurbanların kesildiği yerdir. Ve tapınakta iki pencere arasında bulunan sunak alanını görebiliriz.

Deyrulzafaran Manastırı’nda da bir güneş tapınağı vardır ama Dara’da Zerdüşt tapınaklarının özelliklerini görmek daha kolaydır. Aynı tapınak ayrıca 5.yy dan dan itibaren bir Şapel görevi görmüştür. Kilisede bazı noktalarda duvar oyukları görürüz. Eski dönemlerde din adamları arınmak için kendilerine işkence ederlerdi, saç ve sakallarını bağlarlardı. Ellerini kollarını bağlayarak Hz. İsa peygamberin yaşamış olduğu acıyı yaşamaya uğraşırlardı.

Nekropol’ün bulunduğu mağaralarda çarmıha gerilmeyi sembolize eden oyuklar ve haç sembolleri olsa da Süryani dinine ait olan Hristiyanlar bu haç işaretlerinin İsa’nın çarmıha gerilmesi ile ilgili olmadığını düşünürler. Onlara göre bu inancın çıkış noktası, Meryem Ana’nın İsa peygamberi dünyaya getirme hikâyesiyle ilgilidir. Bilindiği gibi Hz Meryem Allah’ın, karnına kutsal ruhu üflemesi ile bakire olmasına rağmen hamile kalmıştır.

Çevresinde bulunan insanlara buna anlam verememiş ve tepki göstermişlerdir. Bunun üzerine, Meryem Ana karnında kutsal bir kişiyi taşıdığını betimlemek için elini havaya kaldırarak Kutsal Ruh işaretini yapar ve bir elini sol omuzuna sonra aynı eli sağ omzuna sonra karnına ve de en sonunda başına getirerek, Haç işareti yapar. Anlamı ise; sağımdaki ve solumdaki melek şahidimdir ki karnımdaki bebek Allah’ın bir lütfudur. Yani kendini aklama çabasıdır bir anlamda.

Ama halk tüm bu gayretine rağmen ona inanmaz ve bu koşullarda Hz. İsa dünyaya gelir. İnanca göre Hz. İsa peygamberler arasında bebekken dile gelen ilk peygamber olarak kabul edilir ve dile gelir şöyle der; “Her İnsanoğlu, Ben Allah Tarafından Size Peygamber ve Elçi Olarak Gönderildim”  kelimeleri ağzından çıkar ve daha sonra konuşma çağına gelinceye kadar bir daha hiç konuşmaz.

Bu mucizeden etrafındaki tüm tepki gösteren insanları şaşırtarak diz çöktürür ve imana gelirler, böylece Hristiyanlığın simgesi olan Haç biçimindeki işaret Meryem Ana ile ortaya çıkar.

Tabii haç işaretinin tarihine baktığımızda daha önceden oluşan çok derin başka bir tarihi var. Pagan Romalı askerler, ilk Hristiyanları haç şeklindeki tahta düzeneklerde işkence amaçlı asarlar ve vahşi hayvanlara yem ederlerdi daha sonra kalan kemikleri yakınları alır toprağa gömerdi ve haç şeklinde işkence edildiğini ifade etmek içinde yakınları mezarın başına haç işareti koyarlardı.

Hz. İsa çarmıha gerilmiştir ama haç işaretinin üst taraflarına ok işaretleri eklemişlerdir. Anlamı Hz. İsa tekrar yine doğudan geri gelecektir. Ortodoks Süryaniler Katoliklerden farklı olarak Haç işaretinin düz kısmını daha yukarı olarak çizerler anlamı ise bizler İsa’ya daha yakınız demektir.

Katolikler, hep boyunlarında haç işareti taşırlar, anlamı “Biz Hz. İsa’nın yaşadığı acıları hep kalbimizde yaşıyoruz ve taşıyoruz” demektir. Mezarlarına da aynı işareti koyarak öldükten sonra bu acıyı yaşadık ve bu şekilde dünyaya veda ediyoruz anlamına gelir.

Ayrıca Dara’da toplu mezarlık galerileri bulunmaktadır. Aynı galeride birçok insan kemikleri görülür tabii bu kemikler toplu bir katliama ait kemikler değildir. Bu mezarlıklarda pek sağlam iskelet yoktur. Bu ne anlama gelir? Diğer mezar odalarındaki artık mezar iskeletlerini alıp buraya atarlar yerine başka kişileri gömerek yeni gömülere yer açarlardı, o şekilde mezarlarını değerlendiriyorlardı. Üst kat ise ibadet yerleri idi. 

Meryem Ana Kilisesi olarak adlandırılan alanlarda bulunan Şapel içinde din adamlarına ait mezarları görürüz. Meryem ana kilisesinde yılda sadece bir gün ibadet edilir. Bu tarih 15 Ağustos’tur. Meryem Ana’ya saygılarını göstermek adına, sadece onun adına saygılarını göstermek için ibadet ederler.

Giriş kapısında kanatlı bir melek, kucağında bir bebek, bulutlar ve eller ( tanrının ) sol alt köşesinde ise kuru kafa var. İnançlarına göre doğudan Meryem ana kucağında bebek Hz. İsa ile Allah huzuruna tekrar dünyaya inecek. Kuru kafa ise toplu bir şekilde öldükten sonra dirileceğimizi simgeler. Kapının sağında ise hayat ağacı görebiliriz, Servi ağacı ikinci bir dirilişi ve ölümsüz bir hayat yaşayacağımızı simgeler.

Kucağında Hz İsa’nın olduğu Meryem ana heykelinin üzerinde olan üçgen işareti ise Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu simgeler. Giriş kapısının orijinalini mağaradan dışarı çıkınca hemen solda görebilirsiniz. Sırada sarnıçlar ve köy evleri altında bulunan hazineler sizi bekliyor. Dara’da diğer zamanınızı su sarnıçlarını ve köylülerden izin alarak evlerin altında bulunan su kanallarını gezmek ile noktalayabilirsiniz.

Bütün bu anlattıklarımızdan sonra sizlerde Dara’yı DOĞUNUN EFESİ olarak nitelendirir misiniz? Bilemiyorum ama Dara gerçekten bulunduğu konumdan çok daha iyisini hak ediyor. Geri kalan bölgeler acilen istimlak edilerek kazılar yapılmalı ve antik kentin gezi parkuru genişletilmeli.

Ayrıca turizm acenteleri mutlaka bu antik kenti Gap ve Doğu turları programlarına dâhil etmeli, bu kültür ve tarihe dokunulmalı. Tarih ve Kültür ile dolu mutlu geziler diliyorum…

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.