Boncuklu Höyük nerede ve neden önemlidir? Boncuklu Höyük'ün Dünya mutfak kültürüne etkisi ne olmuştur? İnsanın yerleşik yaşama geçişinde Boncuklu Höyük'ün önemi nedir?
İnsanın Yerleşik Yaşama Geçiş Hikayesi
İnsanoğlu var olduğu andan itibaren beslenme, barınma ve güvenlik gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla büyük bir mücadele ve gayret içerisine girmiştir. Dünya’da ve Anadolu’daki insanoğlunun hayat serüveninin başlangıcından bu yana; ilk yerleşimlere baktığımızda öncelikle göçebe hayat süren bir yaşam tarzı görüyoruz.
Paleolitik Dönemin Önemli Yerleşimlerinden Karain Mağarası
Paleolitik Dönemin mağaralarda yaşamını sürdürmeye çalışan, çakmaktaşını kullanmaya başlayan, ateşi keşfeden insanoğlu; Mezolitik Dönemde avcılık, toplayıcılık yaparak, besinlerini depolamaya başlayarak, günlük hayatını kolaylaştırmak için ilkel aletler icad ederek ve kullanarak bir çağdan diğer bir çağa geçiş yapmıştır. Daha gelişmiş bir şekilde Neolitik Döneme geçen bu devrin insanları; bitki ve hayvanları evcilleştirmiş, ince keskin el aletleri icad etmiş, su kenarlarında verimli topraklarda yerleşik yaşam kültürüne geçmiştir.
IV. Jeolojik zamanın etkisiyle buzulların erimesi, Dünya’nın ısınması, kara parçalarının oluşması ve belirginleşmesi ile doğal yaşam alanlarının insanın yaşam şartlarına daha da uyması insanın daha yaşanılabilir bir doğaya sahip olmasını sağlamıştır. Özellikle yerleşik yaşama geçişte ve Neolitik dönem gelişmelerinde iklim önemli bir rol oynamıştır. Yerleşik yaşama geçmeleri ile yaşam tarzları da değişmiştir. Mağaralarda yaşayan insanlar kendi evlerini yapmaya başlamışlar, kendilerine has ev mimarileri geliştirerek bu evlerde yaşamışlardır.
Topluluklar şeklinde yaşayarak bir medeniyet oluşturmuş, kendi toplum kurallarını koymuşlardır. Avcılık-toplayıcılık ile beslenmelerini sağlarken toprağı işlemişler ve besinlerini burada yetiştirerek tarımla uğraşmış, ürünlerini depolamışlar, hayvanlarını evcilleştirip barınaklar yapmışlardır. Dolayısıyla tarımla başlayan tahıl üretimi, insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. Bunların bir getirisi olarak da yemek kültürleri gelişmiş ve şekillenmiştir. Bu sayede mutfakta kullanılan kap kacakların gelişmesi kaçınılmaz olmuştur.
Bereketli Hilal olarak bilinen Mezopotamya, bu değişime sahne olan ilk bölge olarak kabul edilmektedir. Bu yönüyle Mezopotamya, üretilen tahılın pişirilmeye başladığı topraklardır denilebilir. Böylece günümüz mutfağının oluşmasında ve bu seviyeye gelmesinde Mezopotamya’nın büyük bir etkisi vardır.
İnsanın yaratılışı ile başlayan bu yaşam serüveni hayatta kalma ve yaşamlarını sürdürebilme zorunluluğu bireylerin farklı yeteneklerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Yabani bitkilerin toplanması ve hayvanların avlanması ile süren hayatta kalma mücadelesi yerleşik hayatın başlaması ile birlikte tarım ve hayvancılık ile devam etmiştir.
Paleolitik Dönemin Önemli Yerleşimlerinden Karain Mağarası Buluntuları
Paleolitik devir dediğimiz devrin insanı; doğayı olduğu gibi kullanmış, bir mağarayı veya büyük bir ağaç kovuğunu barınak olarak seçmiştir. Bu insan sadece toplayıcıdır; zaman içinde geçirdiği tecrübelerle avcılığı ve bu iş içinde araç kullanmayı öğrenir. Taştan, kemikten ve odundan aletler yapar. Yüksek yerlerdeki mağaraların doğal afetlerden ve vahşi hayvanlardan korunmak için daha emniyetli yerler olduğunu anlar, toplum halinde yaşamanın gerekliliğini duyar. Bu gereksinimlerden mağara kültürünü doğurur.
İlk insanların yaşadıkları mağaralar daha sonraki devirlerde mimariye yorum getirmiş, tarımın öğrenilmesi, göçebelikten yerleşik düzene geçmede etkin olmuş, insanların doğadaki mağaralarından tarıma elverişli ovalara indirmiştir.
Neolitik devir dediğimiz bu devrin insanı, artık tarımı öğrenmiş ve toplayıcı Paleolitik insan hüviyetinden kurtulmuştur. Doğayı olduğu gibi kullanma ve onun verdikleri ile yetinme yaşamında aşama sağlamış, doğayı ihtiyaçlarına cevap verecek şekle koyma yolundaki ilk büyük adımını atmıştır. Bu büyük kültür aşamasına rağmen Neolitik devrin insanı mağara yaşantısının izlerini yeni hayatına taşımış, geleneklerini yeni yaşantısının potasında şekillendirerek sonraki devirlere aktarmıştır.
Boncuklu Höyük - Çatalhöyük Genel Bakış
En az Mezopotamya kadar köklü bir geçmişe sahip Konya’da, beslenmenin en temel unsuru olan tarımın ilk ve en önemli merkezlerinden belki de başında geliyor. Özellikle Konya sınırları içerisinde yer alan ve geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan Çatalhöyük, sadece ülkemizde değil tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği yerler arasında bulunmaktadır. Bu bölgedeki kazılarda elde edilen odun kömürü, tahıl, tohum ve bitki yumrularının fosillerinin varlığı da söz konusu alanın insanoğlunun gelişimi kadar beslenme ve tarım kültürü için de önemli ip uçları vermektedir. Ancak Karatay ilçesi sınırları içerisinde bulunan ve 10 bin 300 yıllık geçmişiyle Çatalhöyük’ten de eski olan Boncuklu Höyük, insanoğlunun tarıma ve beslenmeye dair edindiğimiz bilgileri, adeta bir anda değiştirmiştir.
Yapılan araştırmalar, insanların geliştirdiği beslenme, mutfak kültürü ve toplumsal değerlerin Çatalhöyük’e Boncuklu Höyük’ten taşındığı kanıtlanmıştır. Dahası, tarımın Anadolu’dan yani Boncuklu Höyük’teki sakinler tarafından Avrupa’ya aktarıldığı ifade edilmiştir. Dünyaca ünlü dergi National Geographic Türkiye’de bu konuyu; "Konya’dan İngiltere’ye tarımın ilk çıktığı her yerde Anadolu çiftçisinin genetik izi var." ifadeleriyle dünya gündemine taşımıştır. Bölgedeki araştırmalar sonucu ortaya çıkan hayvan kemikleri, pişmiş topraktan yapılan çanak-çömlekler, tarımı yapılan buğday, arpa, vb. araç-gereçlerin varlığı pişirme ve saklama yöntemleri sayesinde günümüz beslenme ve mutfak kültürünün temelinin Konya’da atıldığı söylense herhalde yanlış olmayacaktır.
Bu araştırma ile; Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük’ten günümüze kadar uzanan zaman diliminde insanların ilk yaşam ögelerini oluşturduğu yerleşimin mutfak kültürünü, beslenme alışkanlıklarını, pişirme, saklama teknikleri ile yiyeceklerin gelişimini aktaracağım. Ayrıca insanoğlunun anne karnına düştüğü andan itibaren başlayan ve doğduğu an ile devam eden beslenme, büyüme ve yaşama tutunabilme arzusunu geçmişten günümüze tarihi ve arkeolojik veriler ışığında açıklayan bir kültür öğesi olarak günümüz verileri ve bakış açısı ile mutfak kültürünü yansıtmaya çalışacağım.
İnsanoğlu, kendini zaman içinde geliştirmiş ve bulunduğu çevreye hükmetmeye başladığı andan itibaren tarım ve hayvancılık yaparak beslenme ihtiyacını gidermiştir. Böylece beslenme menüsüne eklediği yiyeceklerin sayısı artmış ve bu süreç içinde beslenme kültürü meydana gelmiştir.
Beslenme kültürünün gelişmesiyle insanlar farklı türden yiyecekleri üretme, pişirme ve uygun koşullarda saklama faaliyetlerini ortaya koymuşlardır. İnsanların bu faaliyetlere başlamalarının ve sürdürülebilir hale getirmelerinin önemini; Mezopotamya Bereketli Hilal’de yer alan yerleşmelerde anlayabilir, Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük’te de örneklerini görebiliriz.
Mezopotamya ve Bereketli Hilal
Ulaş Tekerkaya. Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük 10.000 Yıllık Mutfak Kültürü. Karatay Belediyesi, Kültür Yayınları
Mezopotamya, verimli toprakları ile yüzyıllar boyunca birçok topluluğa ev sahipliği yapan medeniyetlerin doğduğu coğrafya olarak bilinmektedir. Toros Dağları’ndan Basra Körfezi’ne kadar uzanan geniş alanda bölgedeki coğrafi farklılıklar, iklim özellikleri ve kültürel faktörler göz önüne alındığında; Kuzey, Orta ve Güney Mezopotamya olarak belirtilmektedir.
Mezopotamya adı, Helen dilinde iki ırmak arasındaki yeri belirten Mesos (orta) ve Potamos (ırmak) kelimelerinden oluşturulmuştur. Mısırlılar bölgeyi Naharine ve İslami dönemde ada anlamına gelen Cezire şeklinde adlandırmıştır.
Dünya üzerinde tarım ve hayvancılık uygulamaları en erken yaklaşık 11.000 yıl önce ilk kez Mezopotamya Bereketli Hilal olarak adlandırılan bölgede başlamıştır. Bu bölgede tarım ve hayvancılığı işaret eden bitki ve hayvan kalıntıları, yiyecek hazırlama aletleri, mimari kalıntılar, pişirme ocakları, fırınları vb. arkeolojik veriler bulunmaktadır.
Bereketli Hilal bölgesindeki ilk çiftçiler, binlerce yıllık süreçte Anadolu üzerinden Avrupa’ya göç ederek besin üretimi konusunda bilgi ve birikimlerini bu bölgelere aktardıkları arkeolojik çalışmalarda yer almaktadır. Bu bulgular ışığında M.Ö. 9000 yıllarında Anadolu’nun ilk çiftçilerinin tarım ve hayvancılığa başladığı bildirilmektedir.
Mezopotamya’da yemek hazırlığında kullanılan tahıl, sebze ve meyvelere kadar uzanan geniş bir yiyecek listesi mevcuttur. Yiyeceklerin farklı şekillerde hazırlandığı, pişirilip tüketildiği ve bazı saklama yöntemlerinin de uygulandığı bilinmektedir. Özellikle kurutma, tuzlama gibi tekniklerin kullanıldığı ve bunun yanı sıra bazı meyveleri bal içine, bazı balıkları ise genellikle yağ içine koyup muhafaza ettikleri birçok kayıtta yer almaktadır.
Bölgedeki yazı tabletlerinin incelenmesi sonucunda pişirme teknikleri kullanılarak geyik ve kuzu haşlama, tuzlu haşlama, ekşi haşlama (koruk meyvelerden) gibi yemeklerin yapıldığı bilinmektedir. Yiyecek hazırlamak için kavurma ya da kızartma yöntemi kullanılarak besinlerini yalnızca aleve ya da köze tutmayıp aynı zamanda pişirdikleri yemeğin ısısını ayarlamak için sıcak kül ya da köz üzerine koyulan çömlek ve toprak ağırlıklı kapları da kullandıkları kayıtlarda görülmektedir. Bununla birlikte, Mezopotamya halkı ekmek ve yemeklerini pişirmek için kilden yapılan dikey silindir şeklindeki tandırı andıran fırınları kullanmışlardır.
Eski Mezopotamya halkının kullandığı fırın olan Tinuru’dan gelen Tannur’a (tandır) içleri iyice ısındıktan sonra iç çemberlerinin üzerine pişirilmek üzere hamur bezeleri yapıştırılmış ve bu şekilde kullanılmıştır. Ayrıca bu fırınlarda seramikten yapılan tencere (Diqaru) ve bronzdan yapılan kazan (Ruqqu) gibi mutfak ekipmanlarıyla ayrı bir pişirme tekniği kullanılmıştır. Bu tür fırınların aynı tekniklerle ekmek ve yemek pişirme amaçlı kullanıldığı bilinmektedir.
Neolitik Dönem’in gerçekleştiği bölge birbirinden farklı iki çekirdek bölgede belirtilebilir. Bu bölgelerden birincisi Yakındoğu Neolitiği olarak bilinen Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu’nun güney kısımlarının dahil olduğu alan, ikincisi ise İç Anadolu’da özellikle Konya ve Niğde çevresindeki alandır. Tarıma ilk başlanan bitkilerden bazıları; buğday, arpa, mercimek, bezelye, burçak, keten ve kenevirdir. Tarımın birincil kanıtı olarak kazı yerlerinde ortaya çıkan kömürleşmiş bitki kalıntıları gösterilmektedir.
Arkeobotanik ve Arkeozooloji kanıtlarına göre Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük gibi yerleşim yerleri Anadolu insanının geçmişini gözler önüne sermektedir. Bu yerleşim yerlerinin içinde Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük’ün özel bir yeri vardır. Yapılan analizler neticesinde yerleşmenin en erken tabakalarında Neolitik dönemde yaşayan insanlar tarafından ekilmiş, tarıma alınmış hububatlar ve baklagiller olduğu gün yüzüne çıkartılmıştır.
Bocuklu Höyük: Çatalhöyük'ün Atası
Boncuklu Höyük, Orta Anadolu’da Konya ilinin 32 km güney doğusunda Karatay ilçesi içerisinde yer almaktadır. Neolitik ya da Yeni Taş Devri olarak da bilinen dönem sürecinde 10.500 yıl öncesinde yerleşimin kalıntılarının bulunduğu arkeolojik bir alandır. Dünya'daki en eski köylerden biridir. Tarih öncesi yaşamla ilgili bilgiler sunmaktadır. Burada yapılan ve devam eden kazılar sayesinde; insanların avcılık ve toplayıcılıktan çiftçiliğe dayanan yerleşik bir yaşam şekline nasıl geçtikleri ile ilgili bilgiler edinebilmekteyiz.
Boncuklu Höyük bize Çatalhöyük’ten 1.000 yıl öncesinde burada yaşamın nasıl geliştiği ve insanların nasıl yaşadığı ile ilgili bilgiler vermektedir. İngiltere Liverpool Üniversitesi’nden Prof. Douglas Baird, 1995-2002 yılları arasında Konya Ovası’nda yaptığı yüzey araştırmalarında yerleşim yerleri bulmuştur.
UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Çatalhöyük yerleşiminin öncüleri ya da ataları olduğunu düşündüren veriler bulunmuştur. Çatalhöyük’ten daha erken döneme tarihlenen ve 10 bin yıllık geçmişe sahip olan Boncuklu Höyük yerleşimi adını yapılan araştırmalarda ortaya çıkan boncuk buluntularından almaktadır. Yapılan araştırmalar, höyüğün bulunduğu alanda saz ve kamış bitkilerinin yetiştiğini göstermektedir. Bu durum, Boncuklu Höyük’ün o dönem bataklık veya göl ile çevrili bir bölgede yer aldığını göstermektedir.
Arkeolojik kazılarda görevli Liverpool Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Douglas Baird; "Boncuklu Höyük gibi yerleşimlerin değerlendirilirken sadece mimari yapı, çanak-çömlek gibi buluntular üzerinden yapılan yorumlamaların yanlış olacağı, bunun yerine mutfak kültürü, zanaat gibi bütün kültürel unsurların beraber değerlendirilmesinin daha doğru sonuçlar vereceği"ne dair açıklamaları bulunmaktadır. Boncuklu Höyük yerleşimi bu açıdan değerlendirildiğinde, yerleşimde bazı ritüellerle birlikte toplumsal kültürün geliştiği ve toplumsal normların temelinin oluşmaya başladığı söylenebilir.
Boncuklu Höyük çevresindeki toprakların analizi ve bölgede bulunan bitki ve hayvan kalıntıları, Boncuklu Höyük’ün doğal olarak oluşmuş bereketli bir sulak alanda küçük bir tepecik üzerinde kurulmuş olduğuna işaret etmektedir. Geniş bir alanda sazlıkların var olmasına rağmen, ağaç türleri genel olarak yaygın değildir. Bu bölgede çok geniş düzlüklerin olduğu ve sazlık bataklıklarla çevrelenmiş olduğu tahmin edilmektedir. Bulunan balık, su kuşları ve bitki tohumları kalıntılarının; burada geniş sulak alanların ya da göllerin varlığından haber vermektedir.
1- Boncuklu Höyük Yerleşmesinde Ev ve Yaşam
Ulaş Tekerkaya. Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük 10.000 Yıllık Mutfak Kültürü. Karatay Belediyesi, Kültür Yayınları
Boncuklu Höyük yerleşenlerinin ev mimarileri Çatalhöyük’tekilerden biraz farklıdır. Evler oval planlı ve birbirinden bağımsız bölümler şeklinde yapılmıştır. Yapımında genel olarak; kerpiç, saz, kamış ve ahşap malzemeler kullanılmıştır. Evlerin yapımında kullanılan malzemelerin yerel merkezden temin edildiği, ahşap malzemelerin ise civarda bulunmaması nedeniyle birçok kez kullanıldığı tahmin edilmektedir. Evlerin içerisinde bulunan ahşap dikmelerin evin düz damını desteklemek amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Evlerde zeminden yükseltilmiş platformlarla iç bölümün ikiye ayrıldığı görülmektedir.
Evlerin hem çatısında hem de iç mekanlarında hasır kullanılmıştır. Evlerde ve mezarlarda sepet izlerine rastlanmıştır. Bu bulgular sepetin gündelik hayatta kullanıldığını göstermektedir. Oval planlı ev mimarisinin giderek değiştiği ve geliştiği tespit edilmiştir. Evlerde yemek hazırlama ve ısınma amacıyla kullanıldığı düşünülen ocaklar, evin ayrı bölümünde yer almaktadır. Evlerin batı ve kuzey batı bölümünde bulunan ocaklar küllü bir dolguya sahiplerdir. Bu bilgiler ışığında; evdeki kirli ve temiz alanların birbirinden ayrı tutulmaya çalışıldığı düşünülebilir.
Yerleşim yerindeki evlerin dışında kalan çöplük gibi kullanılan alanların olduğu tespit edilmiştir. Bu bilgilerden yola çıkarak burada yaşayan insanların sağlık açısından temizliğe önem verdikleri çıkarımını yapılabiliriz. Yapılan araştırmalara göre; Boncuklu Höyük sakinlerinin mevsimlere göre hayat mücadelelerindeki uygulamaları çeşitlendirdikleri, ölen aile bireylerini evlerinin tabanlarına açtıkları mezarlara defnettikleri, evlerin duvarlarında hayvan başları, kırmızı renkli boyalar ve bazı kabartmaların bulunduğu tespit edilmiştir.
Evlerin çok geniş bir alana sahip olmaması, ortalama 2 ya da 6 kişinin barınabileceği şekilde aile yapılarına sahip oldukları düşünülmektedir. Boncuklu Höyük sakinlerinin bazı maddelerin (obsidyen, boya gibi) temini için toplumsal iletişim içerisinde oldukları belirtilmektedir.
Sazlık alanlar, Boncuklu Höyük’te yaşayanlar için önemli bir konuma sahipti. Sazlardan hasırlar yaparlardı. Aynı zamanda bu sazlıkları ocaklarında yakar, ayrıca evlerinin çatılarının yapımında da bunları kullanırlardı. İhtiyaçlarının olduğu birçok şeye bu alanda ulaşabilirken, bazılarını uzak yerlerden getirmişlerdir. Boncuklu Höyük’teki bazı bitki ve hayvan kalıntıları yerel sulak alanlara ait değildir. Ovayı çevreleyen dağlar ve tepelik alanlardan getirilmişlerdir. Geyik, keçi, koyun, odun, badem bu duruma verilebilecek örneklerdendir.
Alan etrafında taş kaynakları olmadığından, bulunan taşların tamamı farklı yerlerden bölgeye getirilmiştir. Kesici aletler yapmak için kullandıkları siyah volkanik obsidyen, 190 km. uzaklıktaki Kapadokya bölgesinden getirilmiştir. Öğütme taşları, Karaman yakınındaki Karadağ’dan ve güneyden kuzeye uzanan diğer bölgelerden temin edilmiştir. Aynı zamanda 250 km. uzaklıktaki Akdeniz bölgesine ait deniz kabukları da bulunmuştur.
2- Boncuklu Höyük'te Tarım ve Hayvancılık
12.000 yıl öncesinde Dünya’daki her insan yiyeceğini avcılık ve toplayıcılıkla sağlıyordu. Yabani hayvanları avlayarak, yabani meyve ve bitkilerin yenilebilir kısımlarını toplayarak hayatını devam ettiriyordu. Ayrıca bu hayvanlar ve bitkiler yaşamsal açıdan önemli yakacak, deri (giyim ve ev dekorasyonu), bina yapmada uygun malzeme temini için değerlendiriliyordu.
Boncuklu Höyük, Konya Ovası’nda tarım ve hayvancılık faaliyetleriyle uğraşan çiftçilerin yaşadığı ilk köylerden biridir. Çiftçilik izleri taşıyan, ancak Bereketli Hilal dışında kalan ilk yerleşimlerden biridir. Çiftçiliğin yayılmasını anlamak için oldukça önemli bir alandır. Yapılan araştırmalarda, hayvanın evcilleştirildiği ile ilgili bir bulguya rastlanılmadığı ifade edilmiştir. Ancak Emmer ve Einkorn türleri olarak bilinen eski buğday tanelerine ait bulgular, Boncuklu Höyük’te yaşayan insanların çiftçilikle uğraşmış olduklarını göstermektedir. Az miktarlarda da olsa bulunan bu ilkel buğdaylar insanların Anadolu’nun iç bölgesinde ilk kez kendi yiyeceklerini nasıl yetiştirdiklerini yansıtan bulgulardır.
Çiftçilik diğer bölgelerle kurulan ilişkiler neticesinde Konya Ovası’na yayıldığı düşünülebilir. Yapılan DNA analizleri sonucunda bu alanda yaşamış insanlar ile Avrupa’daki ilk çiftçilerin benzer genlere sahip olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, tarımın Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük ile ilişkili topluluklar tarafından batıya doğru da yayıldığı düşünülebilir. İnsanların yaptığı göçler ve kültürel faaliyetlerin tarih içindeki bağlantıları bilinmektedir. Boncuklu Höyük’te tarıma alınmış az sayıda bitkilerin varlığına rağmen, günümüzden 10.000 yıl öncesine bakıldığında tespit edilen bitki kalıntıları, bölgede çeşitli sulak alan bitkilerinin yoğun olduğu ve yerleşim çevresindeki tepelerden bitkiler elde edildiğini göstermektedir. Ekilmiş olan ürünlerden nadir olarak buğday ve bezelye bulunmuştur.
Yerleşim alanında bulunan kalıntılar sulak alanlarda avlanıldığı düşünülen yaban öküzü, yaban domuzu, balık ve su kuşlarının bölge insanı tarafından besin kaynağı olarak tüketilen hayvan türleri arasında yer aldığını göstermektedir. Burada yaşayan insanların yakın çevresinde bataklıklar olduğundan bu alanda kuş, balık ve sürüngenler ile bitki kalıntılarının bulunduğu, bulunan gıda analizleri sonucunda yabani fıstık, bezelye, badem, ekmek, sığır, kuzu, domuz, balık, kuş, yumurta, ördek ve süt gibi yiyecek bulgularına rastlandığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra bulunan koyun, keçi ve sığır kemik analizlerinde özellikle koyun ve keçilerle hayvancılığa yönelik denemelerin yapıldığı bulunmuştur. Her ne kadar vahşi koyun, tilki ve kaplumbağa gibi hayvanlar avcıların hedefi olsa da, genel anlamda yaban sığırı (öküzü) ve domuz eti beslenmede önemli bir yere sahiptir.
3- Bocuklu Höyük'te Beslenme ve Gıdalar
Boncuklu Höyük sakinleri, yiyecek ve hammadde temini için çevrede ve doğada bulunan her şeyi değerlendirmiştir. Yakın çevrede, göllerin ve bataklıkların olduğunu gösteren çok sayıda sulak alan kuşları, balıkları ve bitki kalıntıları bulunmuştur. Boncuklu Höyük’te gıda ve beslenme üzerine yapılan araştırmalarda, o dönem yaşayan insanların ne tükettiklerini belirlemek için analizler yapılmış ve bu analizler sonucunda bitki kalıntıları ve hayvan kemikleri bulunmuştur. Araştırmalarda; kuş, kaplumbağa, inek, geyik, yaban domuzu, koyun ve keçi kemiklerine ulaşılmış olup bazı hayvan türlerinin avcılık yolu ile alana getirildiği düşünülmektedir. Bitki kalıntıları üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde; sulak bölgede kök bitkilerinin (çitlembik, fıstık gibi) yetiştiği ve bitkilerin toplama yöntemiyle bölgeye ulaştırıldığı tahmin edilmektedir. Sepet gibi araçların özellikle mutfakta kullanıldığı görülmüştür.
Boncuklu Höyük sakinlerinin genellikle avcı ve toplayıcı bir toplum olduğu düşünülmektedir. Evlerde yapılan analizlerde hayvanlara kasaplık işlemleri uygulandığı görülmüştür. Özellikle yoğun olarak kemik kalıntılarının bulunması ziyafet gibi toplu organizasyonların düzenlendiğine işaret etmektedir. Evlerde ocağın hem ısınmak hem de yemek pişirmede, öğütme taşlarının yemek malzemesi hazırlamada, sepetin ise günlük hayatta kullanıldığı görülmektedir.
Yapılan araştırmalar ve analizlere göre; av malzemelerinin kullanılması, bitki kalıntılarının ve balık kemikleri gibi hayvan kemiklerinin varlığı düşünüldüğünde, Boncuklu Höyük sakinlerinin mutfak kültürüne sahip olduğundan söz edilebilmektedir.
4- Bocuklu Höyük'te Buluntular ve Zanaat
Boncuklu Höyük’te yapılan araştırmalara göre; taş aletler (balta, taş plaka, öğütme taşları, obsidyen, volkanik kayaç gibi), deniz kabukları kullanılarak yapılmış boncuklar (kolyeler gibi) ve kil objeler buluntuların en önemlileri arasında yer almaktadır. Bu buluntulara ilaveten; ahşap malzemeler, bitkiler, saz, kamış ve sepet örnekleri, hayvan kemikleri, kafatası, balık kemikleri, kerpiç, boya, av malzemeleri gibi araç gereçler görülmüş, mezar ve çöp alanı gibi kullanılan özel alanlar keşfedilmiştir.
Buluntular dünyanın bilinen en eski duvar boyama ve kabartma uygulamalarını göstermektedir. Buluntulardan; Boncuklu Höyük sakinlerinin ilkel tarım ve hayvancılık yöntemlerini uyguladıkları, avcı ve toplayıcı sosyal bir yaşam tarzı benimsedikleri çıkarımı yapılabilmektedir. Boncuklu Höyük’te yapılan kazılarda bulunan bitkiler analiz edildiğinde alanda yetişen sazlardan hasır ve sepet yapıldığı ve sosyal hayatta kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Kullanmış oldukları taş malzemelere uyguladıkları işçilik bu alanda uzmanlaştıklarını göstermektedir. Özellikle boncuklardan kolye ve ev dekoru yapmaları sanata önem verdiklerine işaret etmektedir.
Boncuklu Höyük Bulunan Hocker Gömü (Kaynak: www.boncuklu.org)
Boncuklu Höyük’te keşfedilen farklı tipte bazı Neolitik kalıntılar bu dönemin kanıtlarıdır. Basit çapraz dokumalı sazlardan yapılmış hasırlar bazı evlerin zeminlerinde ve mezarlarında bulunmuştur. Yapılan bir araştırmada bir iskelet bir sepetin içine gömülmüştür. Kazılarda çıkartılan oyulmuş taşların bazıları süslenmiş, ancak bazılarında da karmaşık tasarımlar görülmüştür. Buradaki süsleme; hem kişisel anlamda hem de topluluk içinde sahibinin kimliği hakkında özgün bilgiler verirken sembolik anlamlar da ifade etmektedir. Çekiç, örs gibi cilalama, sapların düzeltilmesi ya da kemikten uçların yapılması gibi çok amaçlı yivlere sahiptir. Delinmiş noktalar, çizgiler, zikzaklar ve baklava dilimi desenlerden oluşan nesnelerdir.
Boncuklu Höyük’te bulunan bir diğer kalıntı da öğütme taşıdır. Buradaki taş boncuklar ve yivli taşlar yontma yerine aşındırıcı teknikler kullanılarak yapılmış taşlardır. Buradaki öğütme taşları pürüzsüz şekilde oluşmuş belirgin oyukları vardır. Boncuklu Höyük’te çanak-çömleğe rastlanılmamıştır. Ancak ateşte pişirilmemiş kilden yapılmış birçok nesne bulunmuştur. Saz baskısı ile işaretlenmiş olanların mühür olarak kullanılmış olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca siyah bir volkanik cam olan obsidyen burada en çok bulunan taştır. Ayrıca az da olsa çakmaktaşı ve silisli şist de bulunmuştur. Obsidyen ve çakmaktaşı hammaddeleri 100-200 kilometrelik mesafelerden getirilmişler ve günlük hayatlarını kolaylaştıran aletleri yapmak için kullanmışlardır. Bu aletlerin çoğunluğu kazılarda çıkan özelliklerine bakıldığında bıçak ya da orak gibi kesici aletler olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Kemikten aletler ise delme işlemi için sepet ve dokuma yapımında kullanılmış aletlerdir. Çok sayıda çuvaldız, iğne ve uçlar bulgulanmıştır. Bunun yanında birleşik bir kesme aleti yapmak için reçineyle oturtulmuş kemikten bir orak veya bir bıçak kabzası bulunmuştur. Taştan, kilden ve kemikten yapılmış boncuklar da görülmektedir. Bu boncuklar bazen gri ve kırmızı kireç taşından bazen yeşil ve kırmızı taştan yapılmış olup boyuna ve bileğe ya da kıyafet üzerine süsleme olarak dikildiği tahmin edilmektedir. Deniz kabuğundan boncuklar da en dikkat çekici buluntulardandır. Bunlar Akdeniz kıyılarından getirilmiş ve boncuk olarak kullanılmıştır. Bu nedenle burada yaşayanların diğer topluluklarla uzun mesafeli değiş-tokuşlar yaptıklarını göstermektedir. Kabuklar delinerek bazen de kırmızı toprak boyasıyla süsleyerek görsel etkisini artırmaya çalışmışlardır.