Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit'in (Aphrodite) adının geçtiği mitler nelerdir? Afrodit, Ares ve Hephaistos'un aşk üçgeni; Afrodit ile erkek güzeli Adonis ve diğerleri..
Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit (Aphrodite) ya da Roma mitolojisindeki ismiyle Venüs, bu tanrı ve tanrıçalar arasında en bilinenlerinden birisidir. İşin içerisinde aşk ve güzellik olunca kuşkusuz birçok insanın ilgisini de çekiyor tabii.
Afrodit'in bu güzelliği sadece günümüzde değil, antik çağlarda da dillere destandı ki kendisiyle alakalı birçok hikaye bulunuyor. Bunlardan bazılarında başrolde bulunurken bazılarında ise yan rollerde bulunmaktadır. Ama ne olursa olsun Afrodit'in adının geçtiği mitlere baktığımızda ana temanın da aşk olduğunu söylemek de pek şaşırtıcı olmaz sanırım.
Başka bir yazımızda Afrodit'ten ve doğuşundan ayrıntılı bir şekilde bahsetmiştik. Şimdi de kimileri kıskançlık, kimileri aldatma ve kimileri ise özlem dolu Afrodit mitlerinin en çok bilinenlerini de sizler için derledik. Bakalım Afrodit neler yapmış?
Afrodit ve Ares'in Yasak Aşkı - Hephaistos'un Tuzağı
Güzelliğiyle Zeus dahil olmak üzere birçok tanrının gönlünü çalan Afrodit’in Olimposlular arasında en çirkin olarak adlandırılan ve topal olan Demirci Tanrı Hephaistos ile evlenmesi de dünyamızdaki zıtlıkların tanrılar katındaki bir yansıması olarak görülür.
Hephaistos - Coustou, Guillaume - Louvre Müzesi
Güzellik ve aşkın tanrıçası olan Afrodit’in Hephaistos ile evliyken gönlünü çalan tanrı ise Savaş Tanrısı Ares’tir. Ares, Afrodit'e verdiği değerli hediyelerle kalbini çalmayı başarır. Fakat bu beraberliğin Olimpos’ta hoş karşılanması mümkün değildir. Dolayısıyla bu aşklarını gizli yaşamak zorundadırlar.
Hephaistos eninde olmadığı zamandalarda ve özellikle geceleri Ares Afrodit’in yanına gelir ve beraber olurlardı. Ama her yere ışık saçan Güneş doğmadan, onları görüp her şeyi ortaya çıkarmadan ve Hephaistos gelmeden oradan ayrılması gerekiyordu. Bu sebeple ne zaman Afrodit’in yanına gitse nöbetçilik yapması için Alektryon yanında bir kişiyi götürürdü. Alektryon nöbetçi olarak duracak onların bu yasak aşkını ortaya çakaracak olan Güneş daha doğmadan onlara haber verecekti.
Birgün yine Ares yanında bu nöbetçilik yapacak kişiyle gelir. Afrodit ile aşklarını yaşarlar ve zamanın nasıl geçtiğinin de farkına varmazlar. Nasıl olsa nöbetçi haber verecektir. Ama Ares’in kendilerine haber versin diye bıraktığı Alektryon uyuyakalmıştır. Güneş doğar ve Ares ile Afrodit’in yasak aşkı ortaya çıkar ve bu durum hemen Afrodit’in eşi Hephaistos’a iletilir. Tabii kendisi çok üzülür. Onların bu rezilliğini tamamen ortaya çıkarmak ister.
Hephaistos, eşi Afrodit ile Ares'i yakalıyor. - Louvre Müzesi
Demirci, zanaatkar bir tanrı olduğu için Hephasitos elindeki malzemelerden bir ağ örer. Çelikten daha sağlam, örümcek ağından daha ince olan bu ağın görülmesi mümkün değildir. Bir süre sonra evindeyken yatağının üstüne bu ağı gerer. Evinden çıkar gider. Ares ile Afrodit'e tuzak kurmuştur aslında. Hephaistos’un ayrılmasından bir süre sonra Ares hemen Afrodit’in yanına gelir. Yatağa girerler ve o sırada Hephaistos’un hazırlamış olduğu ağ üzerlerine kapanır. Bu tanrısal ağdan kurtulmaları mümkün değildir. O sırada Hephaistos geri gelir. Suç üstü yakaladığı eşi Afrodit ve Ares’in rezilliğini tanrılara ve tanrıçalara gösterip onları rezil etmek için hepsini davet eder. Bütün tanrılar gider ve onları ağ içinde gördüklerinde kahkahalar atarak dalga geçmeye başlarlar.
Bir süre sonra onların yeterince rezil olduğunu düşününce Hephaistos diğer tanrıların da isteğiyle onları salar. Utançlarından ortadan kaybolurlar. Ancak Ares çok öfkeliydi. Çünkü kendisinin nöbetçi olarak bıraktığı Alektryon’un görevini unutup uyuduğunu anladı. Uyuyakalıp güneşin doğuşunu haber veremeyen Alektryon’u bir horoza çevirdi ve hayatı boyunca her sabah Güneş'in doğduğunun haberini vermek için ötmekle görevlendirildi.
Afrodit ve Ares yatakta ağ ile yakalanmış. Urbino and Gubbio - 1534 - Hermitage Müzesi
İlk Güzellik Yarışması: Afrodit, Hera ve Athena
Birgün Olimpos’ta bir düğün vardır Kral Peleus ile Thetis arasında. Thetis, Nereus’un elli kızından birisi ve en ünlüsüdür. Bir ölümlü ve ölümsüz arasındaki bu merasime bütün tanrı ve tanrıçalar davetlidir. Sadece işi fitne, fesat olan Eris davet edilmez. Böylesine özel bir günde kimse problem çıksın istemez. Tabii Eris de bu duruma çok içerler, aynı zamanda öfkelenir. Ortalığı karıştırmaya karar verir yani aslında işini yapacaktır Eris. Merasim devam ederken Olimpos’ta üzerinde “En Güzele” yazan bir altın elma atar ortaya.
Kim ben daha çirkinim der ki? Bütün tanrıçalar kendisinin en güzel olduğunu iddia edip bu altın elmayı almaya çalışırlar. Arbede çıkar. Üç güçlü tanrıça iddialarında ön plana çıkarlar: Hera, Athena ve Afrodit. Zeus’un karar vermesini isterler ama Zeus burada bir seçim yapacak olursa başına bela alacağını düşünür ve hakemlik yapması için bir zamanlar İda Dağı'na (Kaz Dağları) bırakılmış ve orada bir çoban tarafından büyütülmüş Troyalı prens Paris’i seçer. Hermes tanrıçalarla beraber İda’ya Paris’in yanına gider. Durumu kendisine açıklar. Paris en güzel olan tanrıçaya altın elmayı verecektir.
Paris "En Güzeli" Seçiyor. - Hermitage Müzesi
Paris de içinde bulunduğu sıkıntılı durumun farkındadır. Ne yapsam ne etsem diye düşünürken bu ilk güzellik yarışmasının içerisinde bir rüşvet ortaya çıkar. Her tanrıça birincilik için Paris’e tekliflerde bulunmaya başlar.
Hera der ki:” Eğer elmayı bana verirsen Asya’nın kralı olursun.” Yani güç vaat eder.
Athena: “Eğer elmayı bana verirsen sonsuz akıl ve başarı veririm.”
Afrodit ise: “ Eğer elmayı bana verirsen ben de sana ölümlülerin en güzelini yani Spartalı Helena’yı veririm.”der.
Paris için en başta zor bir seçim gibi olsa da artık kolaylaşmıştır. Genç bir delikanlı olan Paris’in gözü güçte, akılda, başarıda değildir. En güzele sahip olmak ister ve altın elmayı Güzellik ve Aşk Tanrıçası Afrodit’e verir. Bu olay Troya kentinin yıkımına kadar giden olaylar zincirinin önemli halkalarından birisini oluşturur.
Yani uzun lafın kısası bizim Afrodit tescilli bir Dünya Güzeli...
Afrodit ile Adonis
Adonis ve Afrodit
Afrodit her zaman kendisine aşık etmekle kalmamış bazen de kendisi aşık olmuştur. İşte Güzellik ve Aşk Tanrıçası Afrodit’in gönlünü kaptırdığı kişilerden birisi de bir erkek güzeli olarak tasvir edilen Adonis’tir.
Adonis, Suriye - Fenike bölgesinden olduğu genel olarak kabul görmekle birlikte anne babasının kimler olduğu ile alakalı farklı bilgiler bulunmaktadır. Ama genel olarak bunlara baktığımızda Adonis için toprağın bereketini merkez alan bir efsanenin baş kahramanı diyebiliriz.
Yukarıda da değindiğimiz gibi Suriye Kralı Theias’ın ya da Kıbrıs Kralı Kinyras’ın çocuğu olduğu söylenir. Bu krallardan birisinin Myrrha (Smyrna) isminde biz kızı vardır. Annesi kızını o kadar güzel bulurmuş ki Afrodit’ten bile daha güzel olduğunu iddia etmeye başlamış. Fakat Afrodit kendisi için aşağılayıcı olarak gördüğü bu tutumu cezalandırmaya karar verir ve kendisinden daha güzel olduğu söylenen kızın içine düşürdüğü şehvet duygusuyla babasına ilgi duymasına sebep olur. En sonunda bu duygularına daha fazla dayanamayan kız hizmetlilerin de yardımıyla babasının haberi olmadan onunla beraber olur. 12 gün (10 ya da 40 gün de olabilir.) süren beraberliğin son günü gebe kalır. Babası da beraber olduğu kişinin kendi kızı olduğunu anlayınca utancından ne yapacağını bilemez ve kızını öldürmek ister. Ama tanrılar bu kızın Afrodit yüzünden böyle davrandığını bildiklerinden öldürülmesine razı olmamışlar ve Myrrha’yı bir mersin ağacına çevirip kurtarmışlardır.
Adonis'in Doğumu - Castel Durante, 1548 - Hermitage Müzesi
On ay sonra ağacın kabukları çatlamaya başlar ve erkek güzeli bir bebek çıkar. Afrodit çocuğu sahiplenir. Bu güzel Adonis’i büyütmesi için yer altında bulunan Hades’in kaçırdığı Persephone’ye verir. Ama çocuk o kadar güzeldir ki Demeter’in kızı Persephone bu çocuğu bir daha bırakmaz. Tabii Olimpos’ta kıyamet kopar bu olaydan sonra. Zeus bu duruma bir çare bulur. Adonis yılın 4 ayı Persephone’nin yannda, 4 ayını da Afrodit’in yanında geçirecektir. Kalan 4 ayı nerede geçireceğine ise Adonis karar verecektir. Adonis ise kendisinin karar vereceği 4 ayı Afrodit’in yanında geçirmeye karar verir ve böylece yılın 8 ayını Afrodit ile 4 ayını ise Persephone ile geçirmeye başlar.
Adonis’in yeryüzünde olduğu aylarda her yer çiçeklerle dolarken yer altında olduğu aylar doğa adeta küser. Afrodit ile geçirdiği 8 ayı ve Adonis’in güzelliğini kıskanan bazı tanrı ve tanrıçalar Adonis’i öldürmeye karar verirler. Artemis, Ares ve Hephaistos’un bu tanrı ve tanrıçaların arasında olduğu söylenir ki eşi olan Hephaistos ya da Afrodit’in aşığı olan Ares’in bunu yapma ihtimali daha yüksek gözüküyor.
Afrodit'in ayağından akan kan gülleri kırmızıya boyuyor. Raffaello - Hermitage Müzesi
Bu tanrılar Adonis’in üzerine bir yaban domuzu salarlar. Adonis’e saldıran bu yaban domuzu dişleriyle kasığından yaralar ve Adonis kan revan içinde can verir. Adonis’in feryatlarını duyan Afrodit hemen yardım için koşmaya başlar ve koşarken ayağına batan dikenlerden dolayı kan akmaya başlar. Afrodit’in sembollerinden olan gül de bu akan kan ile kırmızıya boyanır. Afrodit, Adonis’in yanına geldiğinde öldüğünü görür ve ağlamaya başlar. Gözyaşlarının döküldüğü yerlerden de laleler çıkmaya başlar.
Adonis'in Ölümü - Giuseppe Mazzuola - Hermitage Müzesi
Afrodit üzüntüsünden günden güne tükenmeye başla. Doğa küser. Çiçekler açmaz olur. Tanrılar duruma el atar ve Adonis’i tekrar canlandırıp yanlarına alırlar. Böylece Adonis ile tekrar bahar gelir ve yeryüzünde çiçekler açmaya başlar.
Adonis özellikle Suriye’de tapınılan bir tanrıya dönüşmüştür. Kadınlar Adonis adına törenler, bayramlar düzenlerlerdi. Dövüne dövüne Adonis’i anarlardı. Ortadoğu kökenli bir efsane olan Adonis’in hikayesi, Sümerlerde Tammuzi, Hititlerde Telepinu hiyeleriyle benzerliği çoktur ki Mısır mitolojisinde de benzer örneklerini görebiliyoruz.
Hermafrodit (Hermaphrodite): Afrodit ve Hermes’in Çocuğu
Hermafrodit ve Salmakis - Jean Daulle - Hermitage Müzesi
Afrodit’in gönlünü kaptırdığı tanrılardan birisi de Olimposlu Hermes’tir. Hermes ile Ares’te olduğu gizli bir beraberlik yaşayan Afrodit’in Hermafrodit isminde bir oğlu olur. İsmi de Hermes ve Afrodit’ten gelen Hermafrodit’in hoş olmayan bir şekilde dünyaya geldiği öğrenilmesin diye annesi tarafından İda Dağı’na gönderilir. İda Dağı’nda perilere emanet edilen ve onlar tarafından büyütülen Hermafrodit zamanla büyür, güçlenir. Gezmeyi, dağlarda, ormanlarda kendi başına dolaşarak zaman geçirmeye başlar. Hayattan böyle zevk alır Hermafrodit.
Birgün yine böyle geze geze Karya topraklarına Halikarnassos’a (Bodrum) kadar gider. Hava sıcaktır bunalmıştır ve susamıştır. İşte o sırada berrak suyu olan etrafı çiçeklerle bezeli çok güzel bir göl görür. Göl suyunun güzelliğine dayanamayan Hermafrodit serin sulara atlayıverir ama bu gölün Salmakis adında bir perinin gölü olduğunu bilmez.
Hermafrodit
Salmakis, gölde yüzen Hermafrodit’i görünce ona hemen aşık oluverir. Tanrısal güzelliğin karşısında dayanamaz. Hemen yanına gider ve duygularını söyler. Ama beklediği karşılığı bulamaz. Yine de bırakmaz peşini yanaşır yanına Hermafrodit’in ama bu defa daha ağır bir karşılık bulur. Bu defa Salmakis çok öfkelenir Hermaphrodit’in bu umursamazlığına ve yakarmaya başlar tanrılara: “Ey tanrılar, bu genci o kadar seviyorum ki emir veriniz, ne o benden ayrılsın, ne de ben ondan ayrılayım. Hiç ayrılmayalım birbirimizden, kimse ayıramasın bizi.”
Bu yakarışlara da tanrılar kayıtsız kalmamış ki Hermafrodit ve Salmakis’in vücutları birleşir ve tek bedende bir olurlar. Aynı bedende hem Salmakis hem Hermafrodit; yani hem kadın hem erkek kavuşur.
Aynı zamanda ilk çağlarda kadın ve erkeğin aynı vücutta var olduğu fakat bunun kişiye büyük bir güç verdiği düşünülüyordu. İşte bu gücü tanrılar kendilerine karşı bir tehdit olarak görmüş olacaklar ki bu cinsiyeti birbirinden ayırıp farklı vücutlara kavuştururlar, der Aristophanes.
Afrodit ve Troyalı Ankhises (Aineas’ın Babası)
Afrodit’in mitleri arasında ileriki dönemlere en büyük etkisi olanlardan birisi olarak adlandırabiliriz. Troyalı bir soylu olan Ankhises ile Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in İda Dağı’ndaki (Kaz Dağları) aşk hikayesidir.
Aeneas babası Ankhies ve oğlu Askanius ile Troya'dan ayrılıyor. - Afrodisyas Müzesi
İda Dağı’nda sürülerini otlatan Troya’nın kral soyunda gelen Ankhises’in güzelliği, yakışıklılığı Afrodit’in dikkatinden kaçmaz. Ankhises’i İda’da görür görmez ona vurulur güzel tanrıça ve ona doğru gitmeye başlar. Afrodit ormanda Ankhises’e doğru giderken geçtiği her yere aşk, güzellik saçtığından hayvanları bile etkiler. Bir tanrıça olarak Ankhises’in karşısına çıkmamalıdır. Çünkü Ankhises’in bundan korkabileceğini ya da böbürlenebileceğini düşünür. Frigyalı bir prensesin kılığına girerek yaklaşır Ankhises’e. Ankhises de onu güzel bir Friglayı kız olarak gördüğünden çok beğenir aşık olur. Beraber olurlar ama bu beraberliğin ardından Afrodit gerçek bedenine bürünür. Ankhises karşısındakinin bir tanrıça olduğunu gördüğünde korkar ve Afrodit ona Troyalılara kral olacak bir oğlu olacağını söyler. Ama çocuk doğunca hemen babası Ankhises göremeyecektir onu.
Bebek doğunca, ki adı Aineas olacaktır, onu büyütmesi için nymphalara verecektir. Ancak genç bir delikanlı olunca Aineas babasının yanına gelecektir. Afrodit böyle bir durumda insanların bu güzel prensin annesini merak edeceklerini de bilir fakat bunun gizli kalması gerektiğini de bilir. Bu sebeple Ankhises’e çocuğun annesinin kim olduğu sorulduğunda kesinlikle bir tanrıça olduğunu söylememesi gerektiğini tembihler. Çünkü Afrodit, Olimpos’ta bu durumun hoş karşılanmayacağını ve Zeus’un bunu cezasız bırakmayacağını düşünür.
Aeneas babası Ankhies ve oğlu Askanius ile Troya'dan ayrılıyor. Matthaus Merian - Hermitage Müzesi
Aineas büyür, evine babasının yanına gelir. Troya’da bir prens olarak yaşamaya başlar. Fakat günün birinde babası Ankhises sarhoş olunca etrafına böbürlenmek için Afrodit ile beraber olduğunu Aineas’ın da çocukları olduğunu söyler. Söyler ama bu tanrıların gazabına sebep olacaktır. Zeus bu durumu öğrenir öğrenmez bir yıldırımla çarpar Ankhises’i. Ankhises ölmez ama sonraki hayatını kör ve topal olarak geçirmek zorunda kalır.
Aineas ise Troya Savaşı’nın ardından kentten sağ kurtulanlardan birisidir. Troya’dan giderken yanında oğlu ve sırtında yaşlı babasını taşıyarak uzaklaşırlar.
Aineas en başta değindiğimiz gibi önemli bir karakterdir çünkü Troya’dan kaçtıktan sonra İtalya topraklarında bulunan Lavinium'a gider. Evlenir önemli mevkilere gelir ve Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olarak kabul edilen Romus ve Romulus kardeşlerin Aineas’ın soyundan geldiği düşünülür. Yani Roma’nın köklerini Anadolu’ya bağlayan kahramandır Aineas...
Pygmalion ve Afrodit’in Hediyesi
Pygmalion yaptığı heykele aşık olur. - Jean Baptiste Regnault - Louvre Müzesi
Pygmalion, Kıbrıs’ta yaşayan bir heykeltraştır. Yaptığı işten nam salmış oldıkça yetenekli, benzersiz eserler üreten Pygmalion bir süre sonra insanlardan uzaklaşmaya ve günlerini yaptığı heykellerin arasında geçirmeye başlar.
Pygmalion’un insanlardan özellikle de kadınlardan uzaklaşmasına ve hatta iğrenmesine sebep olan bazı olaylar yaşanır Kıbrıs Adası’nda. Amothonte’nin kızları kendilerinin güzelliğini en güzel olarak bilinen Tanrıça Afrodit ile kıyaslarlar. Kızlar kendilerinin Afrodit’ten daha güzel olduklarını iddia ederler ama bu bir tanrıça için hakaret saylabilir. Afrodit de bunu böyle kabul eder zaten ve kendisine yapılan bu saygısızlığı cezasız bırakmaz. Bu üç kızın içine öyle bir şehvet verir ki yoldan geçerken gördükleri bütün erkeklerle hemen bulundukları yerlerde beraber olmaya başlarlar. İşte bu Pygmalion’un da kadınlardan tiksinmesine ve aradığı teziliği, güzelliği kendi heykellerinde aramasına sebep olur.
Pygmalion yaptığı heykele aşık olur. - Hermitage Müzesi
Pygmalion birgün öyle bir kadın heykeli yapar ki neredeyse gerçek bir insana benzer ve çok güzeldir. Pygmalion da ona sanki bir insanmış gibi davranmaya başlar. Zamanla kendi fildişinden yaptığı heykeline aşık olur. Onu öper, sever ama karşılık bulamaz.
Aşkın, sevginin olduğu yerde Afrodit olmaz olur mu hiç? Adamın bu sevgisine ve aşkına Afrodit de kayıtsız kalamayacaktır. Pygmalion, Afrodit’e yalvarır, yakarır yaptığı fildişi heykelin canlanması için. Afrodit de bu adamın bu aşkına karşılıksız kalamaz. Pygmalion heykelinin yanına gidip onu öptüğünde bir heykel gibi donuk olmadığını ve kendisine karşılık geldiğini fark eder. Afrodit heykeli canlandırmıştır. Pygmalion da sevdiği kadına kavuşmuş olur.