İzmir'in Tarihçesi ve İzmir'e Genel Bir Bakış

İzmir Hakkında

İzmir tarihi, sosyal hayatı, kültürü ve mutfağı hakkında bilinmesi gerekenler nelerdir? İzmir'in eski adı nedir? Neden Gavur İzmir derler bu şehre?

Gezginlere, ziyaretçilere 2005 yılına kadar “İzmir, 5000 yıllık kent…” diye anlatıma başlarken, 1 sene sonra tamamiyle tesadüfen, İzmir’in azıcık daha eski olduğu anlaşıldı. 5000 değil 8500 yıl !!!

Bornova Yeşilova’da bulunan bir alandan taş toprak alıp bir park açılışında çevre düzenlemesi için kullanmak üzere kamyon ve vinçler gittiğinde toprak altında olmaması gereken çanak çömlek parçalarını gün yüzüne çıkardılar. Sonra tabii ki burada çalışma durdu ve profesyonel ekipler eşliğinde Doç. Dr. Zafer Derin başkanlığında kazılar başlatıldı. Buranın neolitik bir yerleşke olduğu anlaşılınca kazılar daha da derinleştirildi ve M.Ö. 6500 yıllarından başlamak suretiyle o döneme ait insanların kullanmış olduğu eşyalar ortaya çıkmaya başladı.

Peki 5000 yıl olayı nereden ortaya çıktı? 

İşte burada ilk defa İzmir topraklarına ayak basan Amazon Kraliçesi Smyrna’dan bahsetmek gerekiyor. Yaklaşık 5000 yıl önce savaşçı kadınlar olarak betimlenen, anayurtları Samsun'un Terme ilçesi olan Amazonlar buralara kadar geldiler ve havası, suyu, toprağı güzel olan; Herodot’un tanrıların bahşettiği topraklar dediği İzmir’e yerleşme kararı aldılar. Yaşadıkları yere de kraliçelerinin ismi olan Smyrna’yı verdiler.

Maalesef bilinenler bundan daha fazla değil o dönemler için. Ama tam anlamıyla medeniyetler zinciri, Aiol ismi verilen Yunan halkının buralar gelmesi ile başladı. Sırasıyla; Aioller, İyonyalılar, Lidyalılar, Persler, Helenler, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu, Doğu Romalılar, Bizanslılar, Anadolu Selçukluları, Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlılar şeklinde medeniyetlere kucak açmış olan İzmir, adeta bir kültür mozaiği olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. İlk yerleşim yeri Yeşilova, ikinci yerleşim yeri Yassıtepe, üçüncü yerleşim yeri ise Bayraklı’dır.

Ama bir dördüncü yerleşim noktası var ki, kuruluşu efsanelere dayanır. Pers Dönemi sonunda burayı kurtaran Kral Büyük İskender, bir müddet Smyrna’da kalmayı uygun görür. Avlanmak için çıktığı Pagos Tepesinde yorgun düşer ve bir çınar ağacının altında uykuya dalar. Rüyasında başının etrafından dönüp duran 2 tane kanatlı Nemesis görür. Tanrılardan haber getiren bu periler İskender’e bir şeyler söylemekte ama İskender cevap verememektedir.

Uyanır uyanmaz doğruca Smyrna’ya dönen İskender rüyasının anlamını öğrenmek ister. Fakat bunun cevabı Smyrna’da değil, antik çağın 3. Anadolu’nun ise 2. önemli kehanet merkezi olan şimdiki Ahmetbeyli sınırlarında bulunan Claros’tadır. Claros’ta Apollon Tapınağı rahibi Smyrnalıların rüyanın görüldüğü yere taşınması durumunda 3-4 kat mutlu olacaklarını söyler. Bunun üzerine İskender, tanrılardan gelen emri yerine getirmek için şehrin taşınması emrini verir.

Öncelikle bu en yüksek noktaya bir kale inşa edilir. Şehrin Acropolis’i olacaktır bu. Evet, Kadifekale’den bahsediyoruz.

Deniz seviyesinden 186 metre yukarıda bulunan bu kale isminin nereden geldiğine dair 2 rivayet vardır; bir tanesi Büyük İskender’i tutsak edebilmiş tek bir kişi olan Kraliçe Kaydafe’nin ismi, diğeri ise buralarda bir zamanlar bakla bahçelerinin yapraklarının uzaktan bakıldığında kadife örtü gibi gözükmesi. M.Ö. 334 tarihinde inşa edilen bu kalenin bulunduğu Pagos Tepesinin eteklerine ise şehir inşa edilmeye başlamıştır. Tiyatro, Stadium, Agora ve diğerleri…

Bugün İzmir’de yerli ve yabancı turistlerin ziyaret edebildiği bir diğer nokta ise Agora… Şehrin merkezi olarak kabul edilen bu yer, ilk defa Büyük İskender Döneminde yapımına başlanmış ama son halini Roma İmparatorluğu zamanında almıştır. Yarısı henüz toprağın altında olan bu Agora, Roma İmparatorluk dünyasının en büyük agorasıdır. Sosyal sınıflandırmanın zirve yaptığı zamanlarda sadece kent zenginlerinin gelebildiği bir buluşma noktasıdır. Dikdörtgen formlu bu yapı, 3 sıra ve 2 kat olarak sütunlar ile çevrilmiştir. Galerilerin altında bir de zemin kat vardır ki burası da dönemin köleleri ve hizmetkarları için ayrılmıştı.

 

Bir kenarın alt kısmı bazilika olarak inşa edilmişti. Bazilika her ne kadar siyasi bir yapı olsa da, Smyrna bir büyük liman ve ticaret kenti olduğu için her türlü geniş çaplı ticari anlaşma bazilikada yapılırdı. Bu yüzden yapının ekonomik anlamda da bir değeri vardı. Bu bazilika da 161 metre uzunluğu ile Roma İmparatorluk dünyasının 2. en büyük bazilikası idi. Roma Döneminde o kadar hızlı bir liman ticareti vardı ki kahinin söylediği mutluluk konusu fazlasıyla gerçekleşmişti. Aradan 500 yıldan fazla zaman geçse bile…

Roma’nın Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesi, Smyrna’nın Doğu Roma’ya kalması beraberinde bu şehrin piskoposluk merkezi haline gelmesi yeni bir çehre kazandırıyor İzmir’e. Fakat ticari gelişmeler duruyor. Şehir nüfusunda azalmalar gerçekleşiyor. Bizans Dönemi, İzmir için parlak bir dönem olmasa da, o dönemin insanları olabildiğince şehir konumunun avantajını kullanmaya çalıştılar. Az da olsa ticari gelişmeler adına deniz yollarını faal bir şekilde kullanmaya çalıştılar. Aydınoğulları Döneminde artık İzmir alışılagelmiş bir rotaydı ve ciddi bir hareket başlamıştı bir kere daha.

Osmanlı Döneminde özellikle 18. yüzyılda İzmir çok büyük bir öneme kavuştu. Hatta İstanbul’dan sonra ikinci büyük kent idi. Yunan, İsveçli, İngiliz, Fransız, İtalyan iş adamları bu şehre geliyor ve burada üst düzey ticaret yapıyorlardı. Çeşitli evler konaklar yaptırıyorlar ve bu güzel şehirde kalıyorlardı. Musevi nüfus da İzmir için çok ön plandaydı.

Osmanlı, 1. Dünya Savaşı'na istemeden de olsa katılmış ve maalesef müttefikleri kaybettiği için mağlup devlet sayılmıştı. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması maddelerini öne sürerek 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar İzmir işgaline başladılar. Bu işgalde yıllardan beri dost olarak yaşayan Rumlar ve Türkler arasında büyük ayrılıklar ve çatışmalar ortaya çıktı. İşgal 9 Eylül 1922’de sona erdi. Yüzbaşı Hakkı, bu tarihte süvari birliği ile İzmir’e girdi ve son işgalci Yunan da şehri terk etti.

Mustafa Kemal Atatürk, 1 gün sonra İzmir’e geldi ve Artık hiçbir kirli ayağın basamayacağı topraklar ünvanını verdi bu güzel şehre. Ben İzmirlileri severim. Onların da beni sevdiğine eminim.” demişti ayrıca. Tam tamına 3 yıl 3 ay 3 hafta 3 gün düşman işgalinde kalan İzmir, tüm dünyada eşi benzeri olmayan bir özelliğe sahiptir. 

Tüm dünyada Kurtuluş Savaşı'nın aynı yerde başlayıp aynı yerde bittiği tek şehirdir. Yunan askerler gemilerinden İzmir sahile doğru inmeye başladığı anda işgale kayıtsız kalmayan Hasan Tahsin, ulusal direnişin ilk kurşununu ateşlemiştir. Bu ilk kurşun, kurtuluş mücadelesinin başlangıcı olmuştur. O yüzden Kurtuluş Savaşı aynı yerde başlayan ve biten tek şehir ünvanı İzmir’e aittir.

Neden Gavur İzmir Derler?

Gavur derler bu güzel şehre… Çünkü çok fazla yabancı uyruklu nüfus vardır. Ama asıl hikaye başkadır: Ceneviz donanması zamanında İzmir’e gelmiş ve şehrin yarısını ele geçirmiştir. Şehir ikiye bölünmüştür; Gavurun İzmir’i ve Türk’ün İzmir’i diye… Sonradan Umur Bey bu bölünmeye son vermiş, Cenevizlileri geriye göndermiş ve İzmir’i yeniden birleştirmiştir. Aslen Gavur yakıştırması bilinenin aksine çok daha önceye aittir.

1927 yılına kadar Smirni ismi devam etmiş, sonradan ismi İzmir olarak değiştirilmiştir. 30 ilçesi ve yaklaşık 4,5 milyon nüfusu ile Türkiye’nin 3. büyük kenti olma özelliğine sahiptir.

Güneşin batışının kordondan izlendiğini, sabah kahvaltısında boyoz – yumurta – çay üçlüsünün her zaman tercih edildiğini, mısıra darı, simite gevrek, çekirdeğe çiğdem, miskete meşe dendiğini, kumru yiyelim dendiğinde kuş değil de susamlı tatlı ekmek arası biber – domates ve peynir yiyelim demek istendiğini, Türkiye’nin Avrupa’ya bakan penceresi olduğunu, mutfak olarak Türkiye’nin en zengin mutfaklarından birine sahip olduğunu, etrafının tarihi ve turistik öğeler ile dolu olduğunu, aydın ve kültürlü insanların yaşadığını, fuarlar ve sergiler şehri olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Önemli bir diğer nokta ise; Sultan Abdülhamit zamanında büyük kentlere saat kuleleri inşa edilmesi konusu. Bu dönemde yapılan saat kuleleri arasında en güzeli, en sanatsalı, en göz alıcı olanı İzmir Saat Kulesi’dir. Hatta şehrin sembolü halindedir.

Dünyanın en büyük açık hava çarşısı olan Kemeraltı Çarşısı İzmir’dedir. Aynı yerde birbirine bağlı yapılarda 14.000’den fazla dükkan vardır. 1400’lü yıllardan günümüze kadar karakterini ve işlevini korumuş olan bir yerdir. Bu çarşı sınırları içinde bulunan 1744 tarihli Kızlarağası Hanı ise gezilesi, görülesi, oturup bir kahve içilesi harika bir eserdir.

Karataş’ta bulunan 58 metre yükseklikteki 1907 tarihli Asansör’den muhteşem İzmir Körfezi manzarası izlenir. Balçova’da bulunan Teleferik ile doya doya İzmir seyredilir. Dario Moreno Sokağı’nda kurtarılmış eski Rum evleri görülür ve nostalji yapılır. İnciraltı Sahili’nde yürüyüş yapılır, midye yenir, çay-kahve keyfi yapılır. Güzelbahçe’de balık restaurantlarda oturulur ve eşsiz lezzetlerden tadılır.

İzmir… Anlatılmaz, yaşanır…

 

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.