Yeşil Türbe ne zaman ve kim tarafından yaptırılmıştır? Yeşil Türbe'de kimler bulunuyor? Yeşil Türbe neden önemlidir? Üzerinde bulunan çiniler orjinal mi?
Yeşil Türbe, taşıdığı tarihi, mimari ve sanatsal değerler açısından sadece Bursa’nın değil, Türkiye’nin sembollerinden biridir. Aynı zamanda Bursa’da UNESCO Dünya Mirasına alınan eserler arasında da en tanınanı. "Turkuaz İhtişam" olarak adlandırılan yapı, 1421 yılında Fatih Sultan Mehmed’in dedesi Çelebi Sultan Mehmed tarafından camisinin güneyine inşa ettirilmiştir. Yeşil Külliyesi’nin en öne çıkan mimari yapısı olması yanı sıra Bursa’nın ve ülkemizin turistik, tanıtım sembollerinden biridir.
Bursa’yı yurtdışından ziyaret eden turistlerin öncelikli ziyaret ettiği yer olan Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’nin mimarı; Çelebi Mehmed’in veziri aynı zamanda Saray’da Sanat Dairesinin de başkanlığını yapan Hacı İvaz Paşa’dır. Ahşap oymalarını Tebrizli Ahmed oğlu Ali’nin yaptığı türbede, kalem işçiliğini Şehrengiz yazarı Lami Çelebi’nin dedesi Nakkaş Ali bin İlyas Ali yapmıştır. Çini işlemelerin ustalığını Mecnun Dede adlı zanaatkar üstlenmiştir.
Türbede 9 mezar bulunmaktadır. Edirne’de vefat ettikten sonra vefatı saklanan ilk Osmanlı padişahı olan Sultan Çelebi Mehmed dışında oğulları Mustafa, Mahmud, Yusuf, kızları Selçuk Hatun, Hafsa Sultan, Ayşe Hatun, Sitti Hatun ve süt annesi Daye Hatun yatmaktadır. Türbe iki katlıdır. Altta kripta odalar vardır. Naaşlar, girişi doğu tarafında olan ve şu anda kapalı tutulan bodrum kattadır.
Çelebi Mehmed
Türbede medfun olan Çelebi Mehmed’den bahsedersek; Fetret Devri sonrası Osmanlı Devleti’ni adeta küllerinden yeniden ayaklandırdığı için Osmanlı’nın ikinci kurucusu olarak kabul edilir. 1379 yılında doğmuştur. Eğitimini Bursa Bey Sarayında tamamlamış, Amasya’ya vali olarak atanmıştır. Babasının vefatından sonra birliği sağlamak için kardeşleri ile mücadele vermiş, 1413 yılında tahta oturmuştur. 8 yıl gibi kısa süren saltanatında 24 muharebeye bir fiil katılmıştır. Savaşlarda aldığı birçok yaranın üstüne, Edirne’de atından düşerek iyice rahatsızlanmış ve 1421 yılında 42 yaşında vefat etmiştir.
Türbe birçok yönüyle Osmanlı’da tektir. Sultan’ın ölümüne 40 gün önce yapımı bitmiştir. Sultan’ın ölmeden önce inşaası yapılan tek türbedir; sanki öleceğini hissediyormuş gibi. Diğer Osmanlı Sultan Külliyelerinde cami en üst konumda ya da hizadayken; Yeşil Külliyesinde tam tersi Yeşil Türbe en yüksek konumdadır.
Yeşil Türbe, camiden yaklaşık 25 metre yukarıda bulunuyor. Bunun gibi bir uygulama, Osmanlı geleneğinde yok, istisnası sadece burasıdır. Dışı tamamen çini kaplı olmasından dolayı bir benzeri daha yoktur. Bir anlamda Osmanlı’nın şahlanışının ve eski gücüne kavuştuğunun anıtsal simgesidir. Osmanlı türbelerinde hacim olarak en büyüğüdür.
Şu an Yeşil Türbe’de bulunan çinilerin %90’ı onarım sırasında değiştirilmiştir. Orijinal çiniler giriş kısmında görülebiliyor sadece. Mimar İvaz Paşa, yapı bittiğinde ileride çiniler kırılırsa, yıpranırsa diye yedeklerinin hepsini türbenin altındaki kripta mahsenlere saklamış. Tanzimat sonrası Batılılaşma etkisiyle Vali Ahmet Vefik Paşa tarafından getirilen Fransız Leon Parville, türbeyi restore etmiş fakat mahsendeki çinilerin bir kısmı Parville vasıtasıyla yurtdışına kaçırılmış. Yurt dışına kaçırılan çinilerin bazıları özel koleksiyonlarda, bazıları ise İngiltere’de müzelerde sergileniyor. Uzun yıllar Yeşil semtinde oturanların beyanlarıyla da kalan orijinal çini yedeklerinin, 1980 darbesi sırasında kaybolduğu yönündedir. Turkuaz renkli orijinal çinilerin tonu, günümüzde üretilememektedir.
Her bir noktası sanat şahaseri olan Yeşil Türbe, hem göze hem ruha hitap eden bir başyapıttır. İç tarafı eşsiz güzellikte turkuaz çiniler ile kaplanan türbenin ceviz ağacından oyma ahşap kapısı da çok etkileyicidir. Kapı yanları ve kemeri mermerden olan yapı, 1855 Bursa Depreminde tamamen yok olma aşamasına gelmiş, fakat tekrardan ayağa kaldırılmıştır. Türkiye’deki en dikkat çeken mihraplardan birine sahip olan türbe, sayılı şahaserlerdendir. Mihrabın içindeki mum süslemelerin birinde ALLAH, diğerinde ise Muhammed yazılıdır.
Yeşil Türbe anlatımımızın sonunu ünlü şairimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şu mısralarıyla bitirelim:
Yeşil Türbesini gezdik dün akşam Duyduk musiki gibi zamandan Çinilere sinen ezan sesini Fetih günlerinin saf neşesini…Yavuz Sultan Selim'in Sırdaşı ve Yakın Dostu Hasan Can
Yeşil Türbe Haziresinde, Osmanlı Devleti’nde görev yapmış katip, vezir, valilerin olduğu 11 mezar taşı bulunur. Türbelerin içine sadece Sultan ve Hanedan üyeleri defin olmakta fakat türbelerinin etrafındaki hazirelerde önemli devlet adamları, alimler ya da halk nezdinde sevilen isimlere ait mezarlar olabilmektedir. İşte bunun en güzel örneklerinden birinden bahsedeceğiz. Yavuz Sultan Selim dönemine damga vurmuş bir isim Hasan Can. 1490 (H.896) yılında Tebriz’de dünyaya geldiği ifade edilir. Babası, sesi ve tilavetiyle herkesi büyüleyen ve bu şekilde adını İslam coğrafyasında duyuran Hâfız Mehmed Efendi’dir.
1514 yılında Şah İsmail’e karşı kazanmış olduğu Çaldıran Zaferi’nden sonra Yavuz Sultan Selim Tebriz’e girer. Burada büyük alim Kemâleddîn-i Erdebîlî’yi ziyareti sırasında adını duyduğu Hâfız Mehmed Efendi ile tanışır. Kendisindeki cevheri fark ettiği Hasan Can’ı payitahta İstanbul’a götürür. Hasan Can zamanla kendisinin sırdaş ve nedimi (yakın dost) olarak daima yanında bulunur.
Yavuz’un ölümünden sonra Hasan Can, oğlu ünlü tarihçi Hoca Sâdeddîn Efendi’nin Yıldırım Medresesinde müderrislik yapmasından ötürü Bursa’ya gelerek kendisini inzivaya çeker. 1567 (H.974) yılında Bursa’da vefatı sonrası Yeşil Türbe’nin yakınına bulunduğu hazireye defnedilir. Hasan Can ile Yavuz Sultan Selim’in anıları hafızalara kazınmıştır. Babasından bizzat öğrenen oğlu Sadettin Efendi bu anıları kaleme almış ve bizlere ulaşmasına vesile olmuştur. İşte Yavuz Sultan Selim’in son nefesinde bile yanında olan Hasan Can’ın ağzından ölümünden önce yaşananları aktaralım:
Bir acıdan rahatsız olup bu zavallı hizmetçilerine hitâb ederek; “Arkama güya bir diken batıp acıtır.” buyurdular. Bu hakir dahi: “Herhalde bahçedeki ağaçlardan düşüp gömleğe takılmış olmalı. Ferman buyurulursa görülsün.” dedim. “Saadetlû Padişahım, bu büyük bir çıbandır. Henüz hamdır, olmadıkça zedelemek caiz değildir. Bir münâsip merhem koymak gerektir.” dedim.
“Biz çelebi değiliz ki, bir küçük çıbandan ötürü cerrahlara mürâcaat edelim.” dediler. Bu halle Kasr-ı Saadete çıktılar. O geceyi acı ve ıstırap ile geçirdiler. Ertesi gün çıbanın olgunlaşması için hamama gittiler. Bu bendelerinin hazır bulunmadığını fırsat bilip kendi tellakları olan Hasan adındaki hizmetçilerine iyice sıktırıp çıbanı zedelemişler. Hamamdan geldikte “Hasan Can, sözünle amel etmedik amma, kendimizi helak ettik.” buyurdular.
Yavuz’un ölümünü şöyle aktarmıştır:
İlk Batı seferini yapmak üzere Edirne’ye doğru yola çıktılar. Hastalığı gitgide şiddetlendi, ilaç kabul etmez bir hal aldı. Çorlu yakınında Sırt Köyü denilen yere inildi. Hatta son nefesini vereceği sırada, bu hakire hitab edip buyurdular ki: “Hasan Can, bu ne haldir?” Ben hizmetçileri dahi dedim ki:
“Sultanım, Allahü Teala ile olacak zamandır.” Buyurdular ki: “Bizi bunca zamandan beri kimin ile bilirdin?"
Kısa bir an geçtikten sonra; “Yasin suresini oku!” diye ferman buyurdular. Emr-i hümayunları gereğince, Yasin suresini hatmettim. Benimle beraber okudular. İkinci defa okurken; “Selamün kavlen min Rabbirrahim” ayetine geldiğim zaman gördüm ki, mübarek dudakları bu ayet-i kerimeyi okuyarak hareket eder ve o anda, önce sağ şehadet parmağını kaldırıp diğer mübarek parmaklarını sıkıp temiz ruhunu teslim etti.
Dünya ve Osmanlı Tarihinde büyük bir iz bırakan Yavuz Sultan Selim’in son sözleri “Rahim olan Rableri katından onlara selam vardır.” oldu. Yeşil Türbe’ye gelenler; Yavuz Sultan Selim’in hayat yoldaşı olan Hasan Can’a da bir Fatiha okumadan geçmesinler diyoruz.