Dukoborlar kimdir? Dukobor ismi nereden gelir ve anlamı nedir? Nerelerde yaşadılar? Hayatları boyunca hangi düşünceyi benimsediler? İnançlarından dolayı neler yaşadılar?
Tarih boyunca doğaya, çevreye, yerleştikleri tüm bölgelerdeki insanlara kısa sürede uyum sağladılar. İnançları gereği sadece savaşlara ve öldürmeye karşı oldular ve hep direndiler. Dukoborlar, yaratıcıya ve doğa sevgisine sadık Ruh Güreşçileri idiler.
17. ve 18. yüzyılda Rusya’da yaşamış olan Dukoborların kökenlerinin nereden geldiği hakkında net bir bilgi yok. Çarlık Rusya ve Bolşevik İhtilali gibi tarihsel olaylar döneminde Kars iline, Azerbaycan’a, Gürcistan’a çeşitli baskılar sonucu sürgün edildiği biliniyor. Ardından Avustralya, ABD, Rusya ve çoğunlukla Kanada’yı kendilerine yurt edinen bu topluluk, ilginç yaşam tarzlarıyla da isimlerinden bahsettirmekteler. Bağımsız bir dini topluluk olan Dukoborlar, kendi iç seslerine ve ruhların göçüne inandıkları için kendilerine Ruh Savaşçıları diyorlardı.
Dukoborlar, genelde toplu halde yaşayan, materyalizmi reddeden hatta okulları reddeden farklı bir Hristiyan tarikatına bağlı kişilerdi. İncil’in kutsallığı, İsa’nın yüceliği, ikonlar ya da kiliseler onlar için bir anlam ifade etmiyordu. Dini adetlerinden dolayı çıplaklığı benimsemiş ve bazı protestolarını çıplak yürüyüşler yaparak ortaya koyuyorlardı.
Devlet otoritesine bağlı olmayan ve vergi ödemeyi, askerlik yapmayı kabullenmeyen eylemsiz ve vejetaryen kimliklere sahiptiler. En önemlisi savaşa ve askerliğe karşı anti-militarist bir yapıya sahip olan savaş karşıtı bu topluluğun Kars’ta yaşadıkları esnada askere çağrıldıkları ve askere gitmemek için ellerindeki tüm silahları yakmaları, 2015 yılında atalarını anmaya gelen Dukoborlar sayesinde tekrardan gün yüzüne çıkmıştı.
Şimdi Kars’ın yıllarca çok uluslu ve kültürlü tarihsel mirasına katkıda bulunmuş olan bu barışsever insanları daha yakından tanıyalım.
İlk zamanlar Gürcistan’ın Grotesk Köyünde çiçeklerle ve ağaçlarla süslü Sirolovski’de yerleşik düzene geçtiler. Burada 1870’te çok özel bir ibadethane yaptırıldı. Dukoborlar için bir yönetim merkeziydi. Şu an burası Gürcistan’da koruma altında olan tarih kokan bir müze. İçeri girince Dukoborların dualarını ve eski öykülerini duyar gibi bir sakinlik karşılıyor sizi.
Dukoborlar, değişik yönlerden birbirilerine benzeyen, büyük bir inanç ailesinin kendilerine ait kurallara olan önemli bir inanç topluluğuydu.
Başarılı ve özgün bilgilere sahip ziraattan, topraktan, çiçekten, meyveden olduğu kadar sanattan, kültürden anlayan; çağa uygun tarım tekniklerini iyi bilen alçakgönüllü, dinine bağlı, hoşgörülü ve insana saygılı olan Rus köylüleriydiler.
O eski günlerde yaşam şartları ve toprakla uğraşmak gerçekten zordu ama herkes gibi zorluklara karşı savaşıyorlardı. Fırtınalara karşı savaşan yorgun ağaçlar gibiydiler ama başlarını daima dik tuttular.
Çarlık Rusyasının başını çektiği zengin ve aristokrat yaşantılarda, asırlardır baskın ve acımasız bir kültür yaşanıyordu. Devlet ve geleneksel iktidar çevrelerinde ün ve altın rengi yaygındı. Halk büyük sıkıntılar çekerken üst tabakalardaki zenginlik göz kamaştırıyordu. Eğlence ile dolu günler, dans ve müzik.
Dukoborların inanç yaşantılarını tehlike altına sokan sıkıntı, Ortodoks Kilisesinin katı yapısı, insanı tanımaktan ve anlamaktan uzaklaşmış kurallarıydı. Dukoborlara göre tanrı, kiliselerde, ikonlarda ve bazı sembollerde değil insanın doğasında ve ruhunda yaşıyordu.
İnsan, tanrıyı tüm varlığıyla, zeka ve özüyle sevmeliydi. Her insan o tanrıya ait bir tapınaktı, doğaüstü bir mucize ve kadim bir hazineydi. Birlikte yapılan dualar, her daim bir araya geldiklerinde, her mekanda ve zamanda mutluluklarını arttıran vazgeçilmez anlardı.
Bir eğlence yemeğinde en güzel lezzet, barışı ve insan olmayı hissedebilmekti.
Hep göç ederken ardında bıraktıkları yuvalarına bile bir parça tuz, biraz somun ve bir bardak su bırakmışlardı. Onlardan sonra o eve ilk yerleşenler geldiklerinde aç kalmasınlar diye.
İstediği zaman kendisiyle baş başa kalabilmeliydi insanoğlu. Dukobor felsefesi sevgi ve insan odaklıydı hep. Ama insanca yaşam adına, savaşların ve öldürmenin en büyük günah olduğuna inandı Dukoborlar. Savaş ve şiddet karşıtlığı için kutsal kitaptaki altıncı emir açık bir mesajdı: Öldürmeyeceksin.
Ana kural buydu.
Kendini sevdiğin gibi komşunu da seviyorsan ona nasıl zarar verebilir, onu nasıl öldürebilirsiniz? İnsanları öldürmeye, savaşlara, asker olmaya ya da bu amaçlara hizmet vermeye hep direndiler. Dukoborlar savaşmayı reddettiler.
Devletin başındakiler bu asil insanların yaşam tarzını bildiklerinden özellikle 1790 yılların başında kilisenin ve devletin şiddetli baskısı gecikmeyecekti. Adları bile bu baskıcı dönemde ortaya çıktı. 1785 yılında Ortodoks idarenin başpiskoposu Dukoborları günahkar olarak tanımlamak amacıyla onları "Dukoborski" olarak çağırdılar. Anlamı ise "Ruhani Güreşçiler" idi.
Dukoborlar, bu verilen adı tanıdılar ama kendi yorumlarını ekleyerek. Daha insanca bir yaşam için mücadele ederken sadece sevginin tanrısal gücünü kullanacaklarını ifade etmişlerdir.
Yeni Bir Hayat
1800 yılların başında Dukoborlar, asimile olma tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmışlardı ama bu acı zamanlarda kaderleri değişecekti. 1802’de ülkeyi Anayasal Monarşi ile yönetmeye başlayan ve Dukoborlara ilgi duyan Çar I. Alexander baskıya uğramış bu halk için bir af çıkardı. Karadeniz‘in kuzeyinde bulunan Tavria’da Milky Waters yani Sütlü Sular adında düş misali bir bölgede her aileye 40 hektarlık toprak verdi ve vergi yükleri azaltıldı. Zorunlu askerlik hizmetlerine bazı muafiyetler sağlandı. Dukoborlar için birazcık ekmek, bir nefes, bir damla su ve bir parça özgürlüktü.
Her şeyi hep beraber ele alan Dukoborlar ilk defa bir araya gelmişlerdi. O günler hiçbir zaman unutulmayacaktı, Karadeniz’den Tavria’ya doğru olan esinti, bolluk ve neşe doluydu.
Yine Sürgün
Çar I. Alexander, 1825 yılında ölünce yerine katı tutumlu olan ağabeyi I. Nikola tahta geçti. Yeni hükümdar Nikola, Rus milliyetçiliğini çok önemsiyordu. Doğası gereği askerliğe, savaşa ve öldürmeye de meyilliydi. Kötü günler çok hızlı geri dönmüştü. 1840 yılında Çar yanlıları bir kesin uyarı yayınladı. Dukoborlar, askerlik hizmetleri başta olmak üzere yönetim ve kilise kurallarına dönmek zorundaydılar; aksi takdirde sürgün cezasına çarptırılacaklardı.
Kafkasya’nın vahşi koşularında bulunan sarp dağlık bölgelere sürgün edileceklerdi. Dukoborların büyük bir çoğunluğu inançlarından ödün vermediler. 1841 ve 1845 arasında yeryüzündeki cennetleri Tavria’dan sürgün edilmeyi kabullendiler.
Yeni yaşama alanlarında onları inanılmaz zorluklar bekliyordu. Kafkasya’daki dağlık alanlar, acımasız doğa koşulları çoğunlukla acımasız insanlarla doluydu ama Dukoborlar, her çeşit zorluğa rağmen inanç, varoluş bilinçleri ve kendine özgü felsefeleri ile olağanüstü güçlüydüler.
Sürgün nedeniyle başta Gürcistan’da olmak üzere Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye topraklarına yerleştirildiler. İnsan ve doğa sevgisine tamamıyla bağlı ruh güreşçileriydiler. İşe yaramayan göçmenler değil; iyi niyetli, sevgi ve bilgelik dolu komşulardı. Hristiyanlıkta temel bulmuşlardı ama her insana, her inanca derinden saygı duyuyorlardı. Doğaya, çevreye, diğer insanlara saygı duyuyorlardı. Bu nedenlerle yeni bölgelerine çabuk alıştılar. Sürgün dünyasında yeniden yepyeni temiz evler inşa ettiler. Evlerinin çevresini ağaçlarla, çiçeklerle bezediler.
Onları bu bölgeye başlarında bulunan hep saygı duydukları, inanç, kanaat ve topluluk önderleri olan insanlar getirmişti.
İlk İbadethane
Başlarında Karlakov adlı bir liderleri vardı ve onun için çiçeklerle bezeli bir bahçede sade ama güzel bir ev yaptılar aynı zamanda abartıdan uzak yeşillikler içinde bir ev. Yanı başında ise gelen misafirleri ağırlamak ve birlikte dualar yapmak için yine estetik ince uzun bir bina yapıldı. Adı Vasalika idi. Bundan böyle kilise yerine toplu ibadet için bir araya gelinen evlerin tümü bu adla anılacaktı. Karlikov’un ani ölümü üzerine onun eşi Bayan Lukerya Karlikov toplumsal önder seçilmişti.
Kadın bir yöneticiye itaat etmek, o çağda bile bu toplum içinde kadın erkek ayrımcılığının kabul edilmediğinin en önemli göstergesiydi. Çünkü aslen kadın ve erkek aynı tanrının kullarıydı. Zorlu çalışma koşulları ve yaşam zorlukları her iki taraf içinde aynıydı.
Kars
Dukoborlar, bir süre sonra Kafkasların ardında o zamanlar Rusya egemenliğinde olan Kars ve çevresinde yerleştirildiler. Buralarda da yerleşim yerleri kurdular. Bir zamanlar Hazar Denizi yakınlarındaki Sütlü Liman Vadisinde terk etmek zorunda kaldıkları cenneti buralarda buldular.
Komşuluk kuralları son derece gelişkindi. İnsanlarla kolayca kaynaştılar. Bütün bilgi ve yeteneklerini kocaman yürekleri ve hoşgörüleri ile paylaştılar. Hayvancılığı, süt ve süt ürünlerinin işlenmesini çok iyi biliyorlardı. Toprağı ve çağlarına uygun her türlü tekniği kullanmasını çok iyi biliyorlardı.
Osmanlı-Rus Savaşı
1877- 1878 yılları arasında Osmanlı-Rus Savaşında Dukoborlar, Rus Ordusuna hizmet konusunda baskı altına alındılar. 1874 yılında Kafkasya’da zorunlu askerlik çağrısı yapıldı. Dukoborlar da savaşa katılmaya zorlandılar. Tehdit büyüktü. Yardım etmeyi kabul etmedikleri takdirde Dukobor köyleri ya onları aralarında göremeyen Rus birliklerince ya da yenilgi halinde düşman tarafından tecavüz ve yağmalara uğrayacaktı.
Dukoborların kadın lideri Lukerya, ölüm ve şiddet ile tehdit edilen toplumunu korumak için teklifi gönülsüz bir şekilde kabul etmek zorunda kaldı ama sadece destek hizmeti vereceklerdi. Osmanlı-Rus Savaşı da diğer savaşlar gibi acı ve ölüm doluydu. Lukerya, Dukobor tarihinde tek fiili askerlik kampanyasına katılacak olan genç erkeklere bu tavizin kaçınılmaz olduğunu anlattı. Ellerine silah alma konusunda zorlanmaları durumunda Türklerin başları üzerinden ateş etmelerini öğütlediler. Yağmacılıktan uzak durulmalı ve hangi taraftan olursa olsun bütün yaralılara yardım edilmeliydi.
Dukobor gençleri, yaklaşık bir yıl kanlı savaşın gerisinde hizmet vermeye katlandılar. Ardından Lukerya, Dukoborlara yakında sonsuza kadar öldürmeye ve askerliğe bir son verecek olan güçlü ve kararlı bir liderin ortaya çıkacağı konusunda yemin etti.
Yeni Lider
1882 yılında Lukerya, genç Vasilyoviç’i Dukhobor felsefesinin çeşitli yönleri hakkında eğitim vereceği resmi malikanesine yerleşmesi için davet etti. 15 Aralık 1886’da Lukerya öldüğünde 6 hafta süren cenaze töreniyle toprağa verildi. Yine sevgi ve saygı duyulması gereken diğer büyüklerinin arasında sonsuzluğa uğurlanmıştı. Bugün de dualarla anılıyor. 26 Ocak 1887 yılında Transkafkasya’da 20 bin Dukoborun büyük bir kesimi Peter Vasiliviç’i resmi liderleri olarak atadı. Dukoborlar için yeni ve zorlu bir süreç başlıyordu.
1894 yılında çarlık tahtına II. Nikola çıkmış onun yönetiminde Rusya’da huzursuzluklar daha da büyümüştü. Mutlakiyetçi Çar, yüzde doksanı yoksulluk içinde yaşayan halkın, hele kırsal kesimde yaşayan köylülerin çaresizlikleriyle mücadele edebilecek yeteneklere sahip değildi. Buna rağmen özellikle polis baskılarını inanılmaz arttırmıştı. Adım adım sona doğru ilerliyordu. Orduları doymak bilmeyen bir kabus haline dönüşmüştü. Öldürmeye yönelmişken kendi felsefelerine inanmış savaş karşıtı Dukoborları da kendi yanına çekmek istiyordu.
1890 yıllarda birçok genç 21 yaşında zorunlu askerlik hizmetine kaydedilmekte idi. 1894 ve 1895 kışında 100 genç Dukobor askere alındılar. Yüzlercesinin de yedek kağıtları ellerindeydi. Öte yandan Dukobor toplum lideri Viringinli Sibirya’ya sürülmüştü. Uzaklarda dayanılmaz bir bozkır, kar, kış, ölümcül koşullar ve yoksulluk vardı. Tıpkı liderleri gibi buralara sürülen Dukoborlardan pek çoğu asla geri dönemeyecekti. Ne yazık ki insan tarihiyle yaşıttı zalimlik. Kafkaslarda ve Kafkas ardında Dukoborlar büyük sıkıntı ve rahatsızlıklar içindeydi.
Savaş Karşıtları
Askerlik konusunda yaklaşan baskılar ve huzursuzluk artıyordu. Bir direniş kararı verilmesi gerekiyordu ve verilecekti. Askere alınmış 11 Dukobor genci 1895 nisan ayında Paskalya törenleri sırasında silah bıraktılar ve birlik içinde düzenlenen törene katılmayı reddettiler. Direnişi hazırlayan bu onurlu eylemleri ceza taburlarına sürülmelerine ve feci işkenceler ardından ölümlerine neden olacaktı.
Rusya İmparatorluğunun ıssız köşelerinde birkaç genç adam sonuçlarıyla dünya çapında etki yaratacak ve binlerce Dukoborun yaşamını hala etkileyen bir eylemi başlatmışlardı. Bu silah bırakma eylemi ordu içindeki Dukoborlar arasında kısa sürede hızla yayılacaktı. Hemen sonrasında ise önce derin fısıldaşmalarla ve tümüyle gizlenmiş haberlerle hazırlandılar. 28 ve 29 Haziran 1895’te üç Dukoborlar bölgesinde büyük silah yığınları oluşturuldu. Arabalar dolusu odunla ve kömürle karıştırmışlardı ve bu silah yığınları aynı anda ateşe verildi. Askerliğe, silahlara ve öldürmeye karşı bir haykırış gibi yükseldi alevler. Silahların odunları yandı; isli ve kirli dumanlar göklere yükseldi. Yanmış silah ve erimiş demir kokuyordu her yer. Üç bölgede silahların yakılışını simgeleyen alevler her zaman anımsanacaktı. Ruh Güreşçileri Dukoborlar, askerliğe ve öldürmeye karşı koyma inanç, direnç ve azimlerini silahsızlanma ve barışın evrensel önemini dünyaya her zaman anımsatacaklardı.
5 Karslı Genç
5 genç Karslı Dukobor çekiştirdikleri fotoğrafları anı olarak bırakmışlardı. Aralarında lider Veriginli'nin küçük kardeşi Gregory Veriginli de vardı. Kars yöresinde yakılan silahlara bizzat kendisinin talimatıyla Dukobor lideri Veriginli’nin av tüfeği de eklenmişti. Ateşler kilometrelerce öteden görülecek kadar büyüktü. Kars bölgesinde devlet ve askerin silah yakanlara ve devamında yaşanan askerlik belgesi iade eylemlerine tepkileri daha sınırlı oldu. Silahlar bugün Azerbaycan sınırları içinde yer alan Slevankya Köyünden iki km uzakta yakıldı. Bölgeye gelen polis ve askerler de bu ateşi söndüremediler. Devamındaki gelişmeler sırasında darbeler ve tutuklamalar sürüp gitti.
Askerlik çağrı kağıtlarını Çar görevlisinin ayaklarının altına atanlar arasında 100 kişi gözaltına alındı ve hapishaneye gönderildi. Bunlar arasında toplumsal lider Verginli’nin 4 kardeşi de bulunuyordu. Gürcistan'da Islak Dağlar bölgesinde seçilen bölge Orlaka Köyünden 3 km uzaklıktaydı. Dar bir kayalık geçide tepeden bakan bir bölgeydi burası. Kayalığın tabanında Dukoborlar tarafından bir toplantı odasına dönüştürülmüş olan Peşerya adı verilen bir mağara bulunmaktaydı. Burası kadın lider Lukarya’nın da sık sık ziyaret ettiği bir yer olmuştu. Geleneksel Dukobor ibadet ve toplantı alanlarından en önemlisiydi.
Silah Yakma Ritüeli
28 ve 29 Haziran gecesi burada toplandılar. Silahları ateşe verme eylemine kadınlı erkekli 2000 yetişkin Dukobor katıldı. En büyük ve kanlı engelleme girişimi de burada yaşandı. Üzerlerine 200 atlı Kazak askeri sürüldü. Kamçılandılar ve çoğu kanlar içinde yaralı olarak toprak, çamur yollarda acımasızca sürüklendiler. Yine de askerlik hizmetini ve silahları asla kabullenmediler. Yaşam felsefelerine o denli bağlıydılar ki bir adım bile gerilemediler.
Göç
Çok geçmeden 4500 Dukobor, zorlu koşularla dolu Gürcistan Vadisine sürüldü. İlk göç kervanı Islak Dağlar bölgesine varmak için 8 Temmuz 1895 tarihinde ayrıldı. Çar yönetimi bu kez onların sadece göç etmelerini değil ölmelerini de istemişti. Bir avuç eşya ve yiyecek ile gittikleri bölgelerde köylere parçalanarak yerleştirilmişlerdi. Yöre insanlarının onlara yardımı bile yasaklamıştı. Arazi verilmediği gibi satın almaları ve iş aramak için bulunduğu bölgeyi terketmeleri de yasaktı. Yerleştirildikleri yerler Gürcü ya da Müslüman köyleriydi. Cezayı göze alabilen bazı yöre insanları onlara küçük yardımlarda bulundular ama yetmezdi ki. Kars ve Elizabethpol’daki Dukoborlar her şeyi göze alarak yiyecek sağlamasaydı sürgündekiler için ölüm kaçınılmaz olacaktı. Birçoğu için öyle de oldu.
Leo Tolstoy
1898 yılında sürgün sona erdiğinde Islak Dağlar bölgesinden sürgün edilen 4500 Dukobor’dan 1000’den fazlası hayatını kaybetmişti. Kan kırmızısı gelincikler tüm bunları hatırlatacaktı ama kimsenin umurunda bile değildi. Ancak gerçekten yürekli bir insan ve dünya çapında ünlü ve saygın bir isim olan Leo Tolstoy sessiz kalmadı.
O bir Dukobor değildi ama gönlü ve düşünceleriyle ve barış felsefesi ile onlara çok yakındı. Savaşlardan öldürmelerden nefret eden dirençli bir yazardı; her zaman özgür, yeni fikirli ve sevgi dolu bilge bir insandı. İnanılmaz bir mücadeleye girişti. Dukoborları savundu. Hem Rusya’da yönetim çevrelerinde, hem de Avrupa’da onların yardımcı olma çığlıklarını duyurmaya adadı kendini. Avrupa’da, İngiltere’de çeşitli gazetelere ilanlar vererek Ruh Güreşçilerine yani Dukoborlara yardım ve destek çağrıları yayınladı. Büyük çaba ve emek harcadı. Tıpkı bir satranç oyunu gibiydi her şey. Yardımcısı Chakov ile Tolstoy önemli bir yardım fonu oluşturmayı başardı. Aynı dönemde tamamladığı Diriliş adlı romanının tüm gelirlerini de bu fona ekledi.
Batum Limanından hareket eden gemilerle 4000 kadar Dukoborun göç etmelerini sağladı, özgürlüğe uğurladı onları. Dukoborlar Deduşka yani Dede olarak andıkları Tolstoy’u asla unutmayacaklardı. Gemi ve deniz tuz kokuyordu. Bir davet gibi kokuyordu hava. Uzak ufuklar ve Kanada’ya kabul edilmek insanca bir duygu, insanca bir saygı ve özgürlük, deniz kadar büyük bir düş idi.
Bir kez daha gelsem dünyaya her yerde gelmek isterim.
Her yeri görmek, her yere ait olmak,
İnsanca her şeyi tasarlamak, aynı an olmak isterim.
Aynı insan aynı ruh olduğum gibi,
Savaşta değil insan gibi ölmek isterim.
Beyaz buğulu çarşaflar yumuşak bir barış,
Kimse konuşmasın,
Sessizlik...
Kaynaklar
http://www.usccdoukhobors.org/historical/aboutdoukhobors.htm
http://www.thecanadianencyclopedia.ca/en/article/doukhobors/
https://www.youtube.com/watch?v=jw0HPM7Hn9E HYPERLINK
https://www.youtube.com/watch?v=jw0HPM7Hn9E&t=575s"& HYPERLINK