Adı Erguvan. Rengi de Erguvan. Tarihi asırlarca bir roman. Mevsimi bahar ise de Mayıstır fotoğraflama için en iyi zaman. Yine Mayıstır Erguvanın en gösterişli vakti.
“Dürr-ü yakut ile nahl-i murassa sandım / Erguvan üzre dökülmüş katarat-ı emtâr”
“Erguvan üzerindeki çiğ damlalarını görünce / Yakut ve Mercanla süslü bir fidan sandım”
BAKİ
Manolya ağacının akrabası. Az görünür, çok durmaz. Acelecidir ve de nazlı. Seyrek görünse de ardından çok konuşturur. Mütemadiyen şiirlere konu olmuştur.
Erguvan renginin isimlendirilmesi de büyüleyici rengine ithafen oluşmuştur. Akadça’da ‘’Mor’’ renk için kullanılan ‘’argamannu’’ önce Aramice’ye ‘’argvana’’ akabinde Farsça’ya ‘’ercuvan, argavan’’ olarak gelmiş günümüz Türkçesinde ‘’Erguvan’’ halini almış. Kutadgu Bilig’de bahsedilen 17 çiçekten biri olması da bizler için ayrı bir önem arz etmektedir.
Işık ağacı diye de anılır. Latince ismi Cercis Siliquastrum, bizlere çok enterasan gelse de botanik olarak sülalesi ise baklagillere tekabül eden Fabales’tir. Erguvan, toprağını bulursa ve iklimi beğenirse on metreye kadar boy atabilen, tek gövdeli, geniş taçlı ve görsel şölen sunan bir doğa harikası. Badem ve erik ağacı ile aynı zamanda çiçek açması da bu bitkilerle beraber bahar çoşkusunu getirdiğinin kanıtır adeta.
Erguvan’a şiir söyleme, anlatamazsın. Kendisi şiir. Gör ve duy, Kafi.
Süheyl ÜNVER
Erguvan bir renk iken çiçeğe isim olmamış tam tersi çiçeğin ismi rengin tanımlayıcısı halini almıştır. Pembe midir, gülkurusu mu? Vişne midir, mor mudur, lila mıdır? Neredeyse pembe diyeceğiniz gelir erguvana ama değildir kesinlikle. Baharın çümbüşünü yansıtmasının yanı sıra kendisi de bir renk çümbüşü manzumesidir. Erguvan renginin ışıltısını yakalayabilmek için çivit mavi, beyaz ve kırmızının karışımına ihtiyaç duyulur. İlk akla gelen renklerden olmasa da ‘’mavimsi pembe’’ tanımıyla karşımıza çıkan Erguvan bir çok doğaseverin görsel hafızasında ilk sıralarda.
Nerdesin ey benim her gün yeniden doğan oğlum
Sevginin çoğul oğlu
Senin ülkende yalnız bütün özlemler
Bilirim yalnız orda, içtenlik, erinç, çoşku
Bayrağındaki bir tek çiçekli dalla
Orda uçsuz bucaksız
Olanca görkemiyle bir Erguvan İmparatorluğu
Edip CANSEVER
Erguvan rengi; Eski Mısır’da asâletin ve erişilmezliğin sembolüydü. Roma’da ise asaletin ve yüceliğin en tepesinde bulunan imparatorun ve ailesinin simgesi haline dönüşmüştü. Varlıklı olmanın ve gücün de alameti olan Erguvan, İmparatora yakın olan zenginlerin ve diğer soyluların da en gözde rengi olmuştu aynı zamanda. Doğal yollarla elde edilen en zor renk olan Erguvan; Bizans’ta da imparator ve soylular tarafından sahiplenilmişti. Kendi aile ve cedlerini ‘’Erguvan Kanlı’’ olarak nitelerlerdi. Sadece imparatorlar ‘’Erguvan Pelerin’’ kullanabilirdi ve halkın bunu kullanması kesinlikle yasak idi.
Yahudiler ve Hristiyanlar için de özel anlamlara sahiptir Erguvan. Hz. Harun’a izafeten erguvani kırmızı olarak adı geçer günümüze tahrif edilmiş olarak ulaşan Tevrat’ta. Hristiyan aleminde ise meşhur renk değiştirme hadisesi çıkar karşımıza. Hristiyan menakıbında erguvana dair en yaygın hikaye budur.
Denilir ki; Yahuda otuz gümüş karşılığında Hz. İsa’yı Romalılara ihbar eder. Sonra bu ihanetinin altında ezilir ve pişmanlıkla kendini bir ağacın dallarına asar. O ağaç erguvandır işte. Önceleri süt beyaz olan çiçeklerinin rengi de bu ihaneti sindiremediğinden ya da böyle adi bir iş için kendisinin seçilmesinden ötürü utançtan kan kırmızıya, başka bir rivayete göre de pembemsi kırmızıya döner. Hatta o zamanlar dümdüz, sülün gibi bir ağaç iken böylesine manevi bir ağırlığın altında kalarak dalları çarpık çurpuk bir ağaç haline dönüştüğü de söylenir.
Öykünün başka versiyonlarında çiçeklerinin Hz. İsa`nın gözyaşlarını temsil ettiği de dillendirilen erguvan, böylece utancın ve hicranın rengi ve sembolü haline gelir.Bu sebepten, İngilizler “Judas Tree”, Almanlar Judasbaum, Fransızlar da Arbre de Judée, demişler adına. Ve yine gidip görenlerin söylemesine göre, İsrail’in Judea bölgesinde erguvan ormanlarının bulunması da bu yüzden imiş.
Bizim iklimde Gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa oda Erguvandır.
Ahmet Hamdi TANPINAR
Mayıs ayında olmasından dolayı İstanbul’un kuruluşuna öykünse de ‘’Erguvanlar Şehri’’ olarak bilinen ilimiz ilk Payitaht Bursa’dır. İstanbul’u ve özellikle Boğazı kendine has rengine bürüyen Erguvan Ağacı, İstanbul’un önemli simgelerinden biri kabul edilse de en nazlı, en süslü ve en alacalı cümbüşün ismidir, baharı getiren de yine “onun” ta kendisidir Bursa şehrinde.
Bursa ile Erguvan’ın özdeşleşmesinde en büyük pay sahibi şehrinde Manevi Komutanı olarak bilinen Emir Sultan Hazretleridir. Osmanlı döneminde baharın müjdeleyicisi olarak da bilinen Erguvan Ağacı etrafında, Emir Sultan hazretlerinin 15. yüzyılda Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen dervişler ve sevenleriyle birlikte sohbet yapması halk tarafından manevi bayram olarak kabul edilmiş ve 600 yıldır sürdürülen ve turistik açıdan da ilgi çeken bu gelenek devam ettirilmektedir.
Bursa ziyaretinde Erguvan Bayramına denk gelen Evliya Çelebi; Seyahatnamesinde Erguvan Şenliği’ni şöyle anlatıyor: “Bursa’nın meyveli ağaçları, çiçekleri, hele Erguvan ağaçları çoktur. Yılda bir kez Emir Sultan Hazretleri adına, ‘Erguvan Şenliği’ düzenlenir. Her taraftan deniz gibi insan toplanır ki, bu kalabalık töreni anlatmakta kalem yetersizdir. Böyle bir tören ancak Emir Sultan sevgisi ile olur.’’
Ve yine Bursalı Aşık Yunus Erguvan Bayramını şu mısralarla tasvir eder:
Emir Sultan Dervişleri,
Tesbih-u sena işleri,
Dizilmiş Hüma Kuşları,
Emir Sultan Türbesinde
Bizler çoğunlukla evlerde Pandemi ve Sosyal İzalosyon sürecini yaşarken, tam mevsimi gelmiş Erguvanın. Biz kendisinden bahsetmeye çabalarken o çoktan çekip gitmiş de olabilir. Onun için peşine düşmeli en azından son faslına yetişmeli . Yoksa, vuslat bir başka bahara kalabilir.
Düşünceli yürürken, bir yol dönemecinde
Çıkacak ömrümüze beyaz dallarla bahar.
Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu,
Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar.
Ziya Osman Saba