Kapadokya'nın Görünmeyen Yüzü: 1924 Nüfus Mübadelesi

Kapadokya ve Nüfus Mübadelesi

Profesyonel Turist Rehberi Ömer Karataş'ın Kaleminden...

Kapadokya'nın güzelliği dünyaca bilinir elbet. Fakat Kapadokya'nın bir de görünmeyen kısmı, dramı ve insanları vardır. 1924 Nüfus Mübadelesi ve geriye kalanlar neydi peki?

Kapodokya’ya geldiğinizde hayatınızda görmüş olduğunuz en tatlı rüyanın başkahramanı oluverirsiniz. Hiç uyanmak istemediğiniz bu rüyanın görünen kısmı ve bir de görünmeyenleri...

UNESCO tarafından 1985 yılında Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan güzel atlar diyarında birbirini adeta tamamlayan bu görsel güzellik, ünlü bir ressamın özene bezene yaptığı tablosu gibidir aslında.

Huni şeklinde peri bacaları, üzerindeki şapkaları nasıl oluşuverdi, kaç milyon yıllık bir serüven geçirdi acaba? Renkleri pembeden sarıya, kahverengiye uzanan bu görsel güzellik insanın başını döndürmeye yeter de artar bile.

Kızıl Vadide güneşin batışını izlerken mükemmel bir sanat eserine dönüşen rüyanızdaki Kapadokya işte bu gördüğünüz. Onlarca yeraltı şehirleri, binlerce yıllık tarihe ve yaşanmışlıklara pencere aralarken, bir yeraltı şehri içinde gezip Hititli bir teyzenin yapmış olduğu gözlemenin kokusunu alabileceğiniz kadar tarihin içinde bir duygu yoğunluğu vardır Kapadokya’da.

İlk Hristiyanlara da ev sahipliği yaptı Kapadokya ve geriye kayalara oyulmuş 400’den fazla kilise kaldı; içerisi büyük bir ustalıkla freskler ile bezenmiş bu kiliselerde kim bilir kaç öğrenciye dini eğitim verilip rahip, rahibe unvanı ile gönderdi Anadolu’nun değişik illerine, kiliselerine.

 

Kızılırmak ve Avanos çömlekleri-güveçleri, ilmek ilmek halılar, kilimler. Tabii ki şimdi balonlar... Sabahın erken saatinde gökyüzünde 150’den fazla rengarenk balon bu görselliği tamamlarken, güneşin doğuşu, tüm vadileri, peri bacaları ve Erciyes Dağı geride kalan.

Kapadokya’ya ilk defa gelen turist bu mükemmel manzarayı bir daha görmek için plan yaparken, bir de Kapadokya’nın görünmeyen kısmı, dramı ve insanları çıkar karşımıza. 1924 nüfus mübadelesi ve geriye kalanlar...

Kapadokya’da eski köylerin mutlaka birde Rumca adı vardır. Derinkuyu (Melagobia), Kaymaklı (Eneyi), Güzelyurt (Gelveri), Mustafapaşa (Sinasos), Ürgüp (Prokopi). 1924 yılına kadar buralarda yaşayan nüfusun bir kısmı Türk bir kısmı da Rum idi. Dostça ve kardeşçe yaşadılar. Ramazan ayında pişirdiği yemeği iftar saatinde Müslüman komşusuna ikram eden Helenie teyze vardı insanların akıllarında kalan.

Mahallede iki kız çocuğu oyun oynuyorlardı birisi Mary, birisi Meryem. Kurtuluş Savaşı’nda bile dostlukları, komşulukları devam etti. 1923 yılında Cumhuriyet’in ilanını beraber kutladılar büyük bir şenlik ile.

Türkçe konuşuyorlardı tıpkı bizim gibi, evlerinin bahçe kapısı üzerine yazdırdıkları kitabelerine Yunan alfabesi ile “Maşallah” yazdırmayı bile ihmal etmediler. Mahalle fırınlarında beraber ekmek pişirdiler, mis kokulu o köy ekmeği halen yapılır bu köylerde. Un, su, maya bir de patates püresi ile peynir altı suyu katarlar bu ekmeğin içine.

Pekmez kaynattılar Kapadokya’nın nadide üzümleri ile, üzümün şırasını pekmez toprağı ile karıştırdılar. Sevgi ile pişirdiler ekmeklerini, sevgi ile kaynattılar pekmezlerini. Bu köylerdeki Rumların büyük çoğunluğunun İstanbul ile bağlantıları vardı, ticaret yapıyorlar ve maddi durumları çok iyiydi.

O dönemin şartlarında yaptırmış oldukları bu evler Mustafapaşa’da, Güzelyurt’ta taş işçiliğinin en güzel örneklerini çıkartır karşımıza. Bir mübadele sonucunda sadece ceketlerini alıp gideceklerini bilmiyorlardı. Taşları mükemmel işlemeli ve içleri ise freskler, manzara resimleri ile donatılmış Rumlardan kalan evler...

Onlarca gemi tam iki yıl boyunca limanlardan dolu gitti dolu geldi. Rum götürdü Türk getirdi. İnsanlar doğduğum topraklar diye türküler yaktı yakmasına ama en çok komşulukları, dostlukları kaldı, özledikleri ve geride bıraktıkları.

Yorgi, eşi Helenie ve çocuğu Dimitri’yi aldı yanına Temenni Tepesi’nden Ürgüp’e, evine son bir sefer daha baktı, oradan Mersin Limanı’na ardından da Yunanistan’a gitti. Yıllar sonra Yorgi’nin oğlu Dimitri bakın ne anlatıyor:

Mübadeleden sonra Yunanistan’a vardığımızda ben daha iki yaşındaydım ve Kapadokya’yı hatırlamıyorum. Yaşım biraz daha ilerledi, evde biz halen Türkçe konuşuyor yeni yeni Rumca öğreniyorduk. Evde her gün mutlaka Kapadokya konusu, Türklerin dostlukları ve kardeşlikleri konusu açılırdı, ben de görmeden Kapadokya hayranı, Türk hayranı olmuştum.

Babamın hayaliydi ölmeden son bir kez daha doğduğu toprakları görmek, Mehmet amca ile kucaklaşmak ama kısmet olmadı. Yıllar sonra Ürgüp Esbelli Mahallesi’nde babamın doğduğu evi araya araya buldum. Kapıyı çaldım, yaşlıca birisi çıktı karşıma ve hemen kendimi tanıttım. Ben Yorgi’nin oğlu Dimitri.

Evet karşımdaki de Mehmet amcaydı. Babamı sordu, “öldü” deyince bana sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladı. Mehmet amca beni evine davet etti, beraber yemek yedik çay içtik eskileri anlattı ve akşam oldu. Biraz sonra Mehmet amca elinde bir anahtar ile geldi ve bana anahtarı uzattı. “Hayırdır amca bu nerenin anahtarı?” dedim. Mehmet amca dedi ki:

“Baban Yorgi bu evi 1923 yılında yeni yaptırmıştı ve burada bir yıl oturmak kısmet oldu olmadı derken nüfus mübadelesi ortaya çıktı, zorunlu göçden dolayı gitmesi gerekiyordu. Kendisi ile yıllarca dostluğumuz, komşuluğumuz oldu. Gitmeden önce baban gelip bu evi bana verdi. Kendisine verecek param olmadığı halde bu evi bana verdi. Güle güle otur kardeşim, dostum helal hoş olsun dedi. Ben de şimdiye kadar bu evde oturdum ve şimdi bu evin gerçek sahibine Yorgi’nin oğlu Dimitri’ye bu evin anahtarı veriyorum.”

Mehmet amcanın gözlerine baka kaldım, boğazım düğümlendi. Evde sürekli olarak annem ile babamın anlattığı dostlukları geldi aklıma ve sadece bir iki cümle çıktı ağzımdan:     

“Mehmet amca, ben buraya ev almaya değil sizin dostluğunuzu, kardeşliğinizi görmeye geldim.” demeye kalmadan gözümden yaşlar sel gibi akarken sarıldım Mehmet amcaya o ağladı ben ağladım...”

İç içe geçmiş iki farklı millet, et ve tırnak gibi olmuşlar. Sokakta iki kız çocuğu oynuyor; biri Mary biri Meryem. Helenie teyzenin tandırda çömlek içinde pişirdiği yemek ve daha neler neler.

Bir çok turist kafilesi Nevşehir-Çardak Köyü’nün içinden geçer, burası sadece bir köy ama dikkatli bakınca bir hoşgörü örneğine ev sahipliği yapar bu köy.

Nüfus mübadelesinden yıllar önce Çardak Köyü’nde yaşayan Müslüman ve Hristiyanlar bir ibadethaneye ihtiyaç duyarlar. İki farklı inanca sahip olan bu köy halkı beraberce bir bina yaparlar. Geriden bakılınca bu binanın doğu kısmında üç pencereli bir apsis ve yanı başında küçük bir minaresi ile bir “kilise cami”. Evet bir kilise cami...

“Siz burada Cuma günü namazınızı kılın biz de Pazar günü ayin yapalım” derler ve nüfus mübadelesine kadar bu amaçla kullanılır. İnsanlar arasındaki bu hoşgörüyü aslında bize gösteren en somut örneklerden birisidir bu eser.

Bir başka örneği ise Ürgüp’te eski camilerde bulunan kısa, kilise çanına benzeyen minareler. Özelliğini bilmeyenler Ürgüp’te bu camilerin çan kulesine benzer minaresine baktıklarında burasının mübadele öncesinde bir kilise olduğunu, sonradan camiye dönüştürüldüğünü düşünebilirler ama bir hoşgörü örneği de burada var.

Bunlar orijinal bir cami minaresidir, bilerek yüksek minareli camiler yapmamışlar o zamanlarda. Sebep? Tabii ki hoşgörü. Bizim yüksek minarelerimiz Hristiyan komşularımızın kiliseleri yanında onları rahatsız edici boyutta olmasın diye ince bir düşünce. Mahallede iki amca biri Mehmet biri Yorgi...

“İncinsen de incitme” Hacı Bektaş Veli’nin neredeyse 800 yıl önce söylediği güzel sözlerinden birisidir ve biz Anadolu coğrafyasından bu düşünceler ile yoğurulmuş olan eşsiz bir kültürü yaşamaktayız. Bazı yabancı yazarlar Hacı Bektaş Veli dergahının Aziz Haralambos Manastırı’nın olduğu yere inşa edildiğini ileri sürseler de net bir bilgi değildir ama gerçek olan bir konu var ki hem Türkler hem de Rumlar aynı mezarın yanında dua etmişler. Acaba neden?  Haydi bakalım hikayesine...

Ürgüp Mustafapaşa (Sinasos) Köyü’nde Rum bir kadın mahalle fırınında pişirdiği ekmeği omuzunda evine doğru götürürken, yolda yabancı yaşlıca bir kişi görür. Karşısındakinin Hacı Bektaş Veli olduğunu bilmeden kendisine ekmek ikram eder.

“Buyurun ekmeğimizden alın ama kusura bakmayın bizim buralarda buğday yetişmediği için çavdar ekmeğimiz var.” Hacı Bektaş Veli ekmekten bir parça alır ve bir dua eder. “Ektiğiniz çavdarınız buğday olsun, fırına attığınız ekmeğiniz bol olsun.” 

Sinasos Köyü’nde bu duadan sonra büyük bir bolluk ve bereket yaşanmış, Hacı Bektaş Velimiz’in dergahına-türbesine Rumlar da Aziz Haralambos’a dua etmeye gidiyoruz diye yillarca ziyarete gitmişlerdir. Bu hikayenin farklı şekilleri de var tabii ki.

Aksaray’da Mamasın Köyü, Aziz Mamas’ın yaşadığı köy. Müslümanlar tarafından da çok sevilen bir kişi ve öldükten sonra mezarına Hristiyanlar Aziz Mamas için dua etmeye giderken Müslümanlar da aynı mezara Şammaz Baba’ya dua etmek için gitmişler.

Doğduğu toprakları, mükemmel dostlukları unutmak zor tabii ki. Ürgüp’ten Yunanistan’a gidenler orada yeni bir köy kurarlar köyün adı Ürgüp’ün eski Rumca adı dır; Nea Prokopi.

Güzelyurt’tan gidenler ise Yunanistan’da köyün Rumca adını Nea Kalvari olarak yaşatırlar tıpkı komşularına duydukları özlemde olduğu gibi.

Evet sokakta oynayan iki kız çocuğu biri Meryem biri Mary ve şimdi onların torunları... Helenie teyzenin tandırda pişirdiği çömleğin içinde sadece lezzetli bir yemek değil dostluk, kardeşlik ve insan sevgisi vardı.

 

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.