Haremin gizem dolu yaşamı Batılı Orientalist fotoğrafçıların daima ilgisini çekti. Peki, Orientalist fotoğrafçılar tarafından yaratılan Harem dekorlu stüdyo fotoğrafçılığı Harem'in gerçek dünyasını ne kadar doğru yansıtmıştı? Bu fotoğraflar fantastik ve turistik fotoğraflar mıydı yoksa tarihi birer belge mi?
Batılı Orientalist Fotoğrafçıların gözünden harem ne kadar doğru anlatılmıştı? Bu fotoğrafçılar içine giremedikleri ama merak ettikleri Osmanlı Harem'ini ne kadar doğru yansıtmıştı? Orientalist Harem Fotoğrafçılığı hakkında dolu dolu bir yazı...
19. yüzyıl, Ortadoğu ve Osmanlı tarzı harem yaşantısı, batılı orientalistler ve sanatçılar için, mimari, sanatsal, kültürel ve sosyolojik açıdan inanılmaz cezbeden bir olgu idi. Ulaşılması zor olan yaşamlara olan bu aşırı merak duygusu, ortaya gizemli haremi, farklı sanatlarla betimleme çabasını çıkardı.
Harem, gerçekten insanların hayatlarını sürdürdüğü gerçek bir yaşam alanıydı, ayrıca ortak bir buluşma yani sosyalleşme alanıydı. Bu bağlamda özellikle Batılılar açısından harem dünyasını düşleme gücü farklıdır. Çünkü özel bir müessese olduğu için aile bireyleri dışında farklı kişilerin Harem’in bütününe girmesi külliyen yasaktı.
Bu nedenle, Batılı orientalistler için harem gizemli bir yaşam alanıdır. Orientalistler için cinsellik ve erotizm ile süslenmiş bir düşler dünyasıdır.
Aslında, sanatçılar veya seyyahlar için gerçek ile hayalin iç içe geçtiği herkesin farklı bir harem yaşantısını betimleme yöntemi vardır.
İlginç bir gelişme oldu ve bu ulaşılması zor olan düş dünyasına, fotoğrafın ortaya çıkması ile hayalden bir anlamda gerçeğe dönüşme şansına sahip olundu. Belki de 19. yüzyılın en önemli icadı olan fotoğraf makinası yaşadığımız hayatın gerçekliğini ortaya koyduğu için çok değerliydi.
Bu yeni buluşun ilk tüketicileri ve uygulayıcılarının, fotoğrafın imgelerle dolu dünyasını gördüklerinde yüzlerindeki şaşkınlık ifadesi görmek bu buluşun paylaştığı özellikler göz önüne alındığında aslında çok şaşırtıcı değildi.
Bu araştırma yazımızda batılı orientalistlerin fotoğrafın buluşunun etkisiyle içine giremedikleri ama merak ettikleri Ortadoğu mistisizmini ve erotizmine sahip özellikle Osmanlı tarzı harem hayatını, fotoğraf stüdyolarında nasıl işlediklerini inceleyeceğiz. Bunun için birkaç farklı harem yapısını analiz edeceğiz.
19. yüzyıl Osmanlı döneminde, Harem dünyasını fotoğrafla tasvir etmek çok yeni ve tehlikeli bir olguydu. Fotoğraf olgusu bırakın, özel hayatları ifşa eden resim sanatı bile normal zamanları tasvir ederken bir günah bile kabul ediliyordu.
Fotoğraf tekniğine sahip olan Orientalist seyyahlar için ancak hayal yoluyla tasvir edilebilinen ama çok merak edilen Osmanlı haremi dünyasının gerçekliği ancak yeni bir buluş olan fotoğraf ile sağlanabilirdi.
Her ne kadar fotoğraf tekniği, gerçekliği çağrıştıran güçlü bir yapıya sahip olsa da içine giremedikleri için Osmanlı’nın Harem hayatı Avrupalı sanatçılar için gizemli ve yasak olan bir sosyal ev alanını gerçek yaşamda sergilemek çok büyük tutkuydu.
Harem
İslam ve Osmanlı yaşam ve kültüründe, ailenin kadınlarının ve onların çocuklarının ortak fiziki yaşam alanıdır. Kadın aile üyelerini yanı sıra kadın ziyaretçiler veya erkek hizmetkâr ve koruma görevlileri de belli koşullar içerisinde Harem’de yaşarlardı.
Fotoğrafın icadı öncesi, harem yaşantısı sadece gravür, minyatür, resim ve edebiyat dünyasında tasvir edilebiliyordu.
Osmanlı evlerindeki kadın mekânlarını ziyaret edenlerin yazdıkları kitaplarda ve çizdikleri gravürlerde veya tiyatroda sergilendiği kadar fiziki bir harem yaşantısı biliniyordu. Sanatçılara ilham kaynağı sağlıyorlardı.
Bazı özel ziyaretçiler tarafından çekilen isimsiz hareme ait fotoğraflardaki iç mekânları ve egzotik yaşam odalarını günümüzde Osmanlı fotoğraf arşivlerinde görmek mümkün olabilir.
Bu fotoğraflar, bize kelimelerle anlatılamayacak kadar uzak olan, hayal ile gerçek arasındaki köprüyü kurmamızı sağlayan yegâne ögelerdir.
Fotoğrafların gerçekliği ile bazen tarihi analiz etmek çok zor bir deneyim olabilir. Bu nedenle fotoğrafı iyi okumak, iyi bir eğitim ve yetenek ister.
Tarihi fotoğraflar, geniş bir kitle için, gerçeklik vurgusu ve biricikliğe sahiptir ve sanatsal uygulamaları ortaya çıkarır. Bu sebeple diğer medya fotoğraflarına göre çok daha saygı duyulan ve inandırıcı imgeler topluluğu olarak kabul edebiliriz.
Osmanlı tebaasının ürettiği ve satın aldıkları dönem fotoğraflarına bakıldığında, bize o dönemin yaşantısı, farklı insanları ve mekânlarla birlikte çok detay bilgiler verir.
Ayrıca hızla değişen sosyal kimlikler ve kültürel değişimler gibi önemli konular hakkında da bilgi verir.
Osmanlı toplumu içindeki sınıf yapısına göre fotoğraflar, sınıfsal yapıya bağlı olarak farklı kültürel kimliklerle doğru orantılı değişik gerçekliklere sahiptir.
Fotoğrafın Fransa’daki icadının ardından, 1840 yılı sonrası Anadolu’da fotoğrafın başkenti, kentleşmenin en hızlı yaşandığı başkent İstanbul’dur.
Fotoğrafın zamanı ve mekanı belgeleme yetisi, İstanbul’da çok yaygın olmasına rağmen, Osmanlı’nın küçük şehirlerinde yani taşrada yok denecek kadar azdır.
Farklı bölgelerde çekilen 19.yüzyıl fotoğrafları ile Osmanlı İstanbul’unun kentsel hayatı ile taşranın Ortadoğu kimliği arasındaki fark oldukça net ortaya çıkmaktadır.
Bu tarihsel araştırmada harem konusunu incelerken, üretimin ve tüketimin en yoğun yaşandığı mekân olan İstanbul ve fotoğraf ikilisinin 1858 ve 1913 arasındaki dönemini incelemek en iyi sonuca bizi ulaştıracaktır.
İstanbul’daki Harem hayatını, Avrupalı ressam, seyyah, fotoğrafçı ve yazarların yarattığı hayali harem ile Osmanlı’nın az bilinen gerçek yaşam alanı harem olarak ikiye ayırmak gereklidir.
Harem ve fotoğrafçılık konusunu incelerken mekân ve nesnelerden çok asıl özne yani insan olgusu öne çıkar.
O nedenle tarihsel albümlerdeki harem fotoğraflarını incelerken neyi, kimi, nasıl sembolize ettiğini ve verdikleri mesajları inceleyerek ilerlemek gerekir.
Harem teması ile işleyen fotoğrafçılık sanatı, fotoğrafın gerçeğe yakınlık yetisi sayesinde yaratılan öznedeki hayal ve gerçek ilişkisidir.
Tarihsel bazda harem konusunu işleyen fotoğrafların tümü çekildikleri yer, zaman ve çeken kişi bağlamında ve kimler tarafından satın aldığı konusunda mutlaka kronolojik bağlantılar vardır.
Şimdi kendi ülkesinde veya İstanbul’da kurdukları harem yaşantısı üzerine stüdyolarda ticari, turistik ve sanatsal denemeler yapmış olan batılı orientalist bazı fotoğrafçıları eserleriyle birlikte tanıyalım mı?
ROBERT FENTON VE DİĞERLERİ
İngiliz fotoğrafçı Robert Fenton, Paşa ve Bayadere adlı 1858 yılı fotoğraf albümünün ilk baskısı yapıldığında Harem’i gösteren fotoğrafların ortaya çıkması Orientalist ressamlar için büyük ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca bu albüm 1839’da fotoğrafçılığın Avrupa’da başlamasında büyük bir ilham kaynağı olmuştur.
Fenton bir savaş fotoğrafçısı ünvanlıyla ilk kez 1855’te Kırım Savaşı’nda görev aldı ve dünyanın ilk savaş fotoğraflarını çekti. Ayrıca, İngiltere’ye döndüğünde Harem ile ilgili 51 adet fotoğraf içeren bir albüm yayınladı.
Fenton, Harem dekorlu orientalist fotoğraf serilerini, Londra’da kendi kurduğu stüdyo ortamında geleneksel harem ortamına ait mekansal dekor çeşitliliği kullanarak elde etti.
Fenton, Londra’daki stüdyosunda, alçak bir sedir ve minderlerle döşenmiş mekân, daha küçük dekoratif öğeler işlemeli masa, cezve ve fincanlar içeren tepsi, iki pipo ve müzik aletleri (başak keman, tamburine ve davul) kullandı.
Pozlarda Fenton tarafından özenle giydirilmiş olan harem sakinleri, tanımlanamayan, ancak belli ki bölgeyi genel olarak çağrıştırmaya yönelik kostümler giyiyorlardı.
Bazı fotoğraflarda, Fenton’un Londra Harem odasına benzeyen stüdyosunda dekorun dışına taşan, çatı pencereleri ve dansçının kollarındaki uçuşan tülleri fotoğrafı pozlama süresi boyunca sabit tutan telleri fotoğraf karesinde görmek mümkündü. Bu da fotoğrafın bir tür kurgu fotoğraf olduğunu net ortaya çıkarıyor ve turistik veya ticari fotoğraf olgusu gerçeğini ortaya koyuyordu.
Fenton’un çektiği fotoğraflar, 1859’da Londra'da, Fotoğraf Derneği'nin 6. Geleneksel Sergisinde, ilk ve son kez bu albüm serisiyle birlikte sergilendi. Bir daha hiç farklı yerlerde sergilenmediler ve satışa çıkarılmadılar.
1978 ve 1982 yılları arasında Londra müzayedelerinde satılan Fenton’un Oryantalist serisinin günümüze kalan örneklerinin çoğu, bu üç albüm ile günümüze ulaşmayı başardı.
Fenton, Londra’da çalışırken, diğer fotoğrafçılar, Ortadoğu şehirlerinde dükkân açıyordu. Hem turistlere, hem de kent sakinlerinin isteklerine uygun özel sipariş fotoğraflar çekip satıyorlardı.
Robert Fenton, Ortadoğu ülkelerinde çok bulunmasından dolayı gerçekten bir süredir orada yaşadığı için diğer fotoğrafçılara göre avantajlıydı. Harem konusuna ilgi duyanlara, otantik kostümlü fotoğraflar çekerek Londra’da kaliteli eserler yarattı ve büyük bir kitleye fotoğraflarını sattı.
Kurgusal stüdyo ortamında çekilen harem fotoğraflarını, turistlerin Ortadoğu’daki herhangi bir ülkeye gidince, Doğuda ne göreceğine dair beklentilerini karşılayan kapsamlı! fotoğraflı bir seyahat rehberi olarak görüyorlardı. Ama bu harem dekoruna sahip hayali ve egzotik kostümlü kadın fotoğrafları, turistlerin kitap sayfalarından, gerçek şehrin sokaklarına çıktıklarında, hiçbir işe yaramayacaktı.
Çünkü Ortadoğu’da harem yaşantısını sosyal yaşam içinden herhangi bir yerde görmek, bir batılı seyyah veya turist için imkânsız olduğundan bu beklenti hayalden öteye geçemeyecekti.
Londra stüdyolarında, yaratılan turistik harem fotoğrafları ile gittikleri gerçek Osmanlı şehirlerinin sokaklarında gördükleri, evler, çarşılar, halk ve yöresel eşyalar acaba ne kadar uyum içinde olabilirdi?
Harem fotoğrafları, kurgusal ve kalıplamış bir stüdyo (Streotype) gerçekliğinde yaratıldığı için Harem olgusu bilinmezliğini hala koruyordu.
Batıda yaşayan turistler için harem dekorları ve kostümleri ile çalışan fotoğrafçılar, müşterilerinin daha önce gittikleri doğu ülkelerindeki anılarını fotoğraflarla yenilemek isteyen, Orient kültürüne ilgileri olan ve bu tür egzotik görüntülere ilgi duyan bir müşteri tabanına hitap edeceklerdi.
HAREM DEKORLU STÜDYO FOTOĞRAFÇILIĞI
İstanbul’da harem dekorlu fotoğraflar çeken orientalist fotoğrafçılar, Londra’da yaşayan Robert Fenton ve diğer Avrupa'da yaşayan orientalist fotoğrafçılardan etkilenmiştir.
İstanbul ve Batıda 1865'ten 1890'a kadar sayısız harem dekorlu fotoğrafçılığın birçok örneğine rastlanır.
Bu tür fotoğrafları, turistik gezi kitaplarında, eski fotoğraf stüdyolarının arşivlerinde, yüzlerce seçenek içeren tarihi fotoğraf kataloglarında görmek mümkündür.
Bu tür albümlerin bulunduğu bazı işletmeler, araştırmacılar ve meraklılar için tarihsel dönemi anlatan sokaklar, anıtlar, müzik sahneleri, manzaralar ve insan tiplemelerini gösteren hazır fotoğraf albümlerini satın alabilecekleri mekânlardır.
Bu stüdyolar ayrıca, kataloglardan görüntüleri seçmek ve fotoğrafları daha iyi sergilemek için kişisel veya kurumsal albümler yaparlardı.
HAREM DEKORU YARATMAK
İstanbul’daki stüdyo fotoğrafçıları, geleneksel Harem’e benzer! İç mekânın sınırlı dekor alanına rağmen gerçekçi ortamlar yaratmakta çok ustaydılar.
Genelde harem imajı veren stüdyolarda çeşitli küçük dekoratif nesneler, kakma masa, nargile, çeşitli türlerde metal kaplar ve tekstil ürünleri kullanılırdı.
Bu yapay dekor tarzının tüm stüdyolardaki birbirine benzerliği, günümüze kadar gelen harem fotoğraflarında açıkça görülen bir gerçektir.
Bazı dekorlar, diğerlerinden daha ayrıntılı olsa da, haremin fiziksel sınırları çerçevesinde, duvara ve zemine dökülen kumaşlar, klasik el yapımı iç duvar halıları ve yer kaplamalarıyla birlikte bu döneme ait çok sayıda stüdyo görüntüsü ortaya çıktı ve kullanıldı.
Stüdyonun fiziksel alanı genellikle bir pencere içeriyordu (Doğal ışık teknik açıdan önemlidir.). Ancak pencereden gelen ışık hiçbir zaman harem sahnesine dâhil edilmedi. Bu da stüdyo tarzı haremin kendine has bir ışık ile kendi içselliğini yaratmasını sağladı.
Fotoğrafların merkezindeki ana figürler elbette harem sakini olan kadınlardı. Aşırı erotik olmayan, uygun şekilde otantik ve egzotik kıyafetler giymiş ve asilce oturan fotoğrafın dışına bakan bir kadın figürü çok yaygındı.
İstanbul’un Orientalist Harem Fotoğrafçıları
Özellikle İstanbul’da stüdyo sahibi olan Sebah ve Joaillier tarafından üretilen düzinelerce bu tarz koleksiyona ait fotoğraflar karşılaştırıldığında yarattıkları tarz hakkında genel bilgi edinmek çok kolaydır. Tüm dekor stilleri ve pozlamalar tarzlarını belli eder.
Genellikle, modelin fiziğine göre, kostüm ve uygun dekor yapılır ve tahta işlemeli masa ve nargile ile farklı pozlar harem ortamında harem kadını gibi verdirilirdi.
Harem dekorlu fotoğraflarda, en çok görülen nesneler, kanepe, nargile, el halısı ve boyalı zemindir. Bu tür dekor tarzı, imzasız fotoğraflar bile olsa, fotoğrafların Sebah ve Joaillier'e ait olduğu konusunda ipucu veren yegâne stüdyo dekor tipidir.
Model kadınların, harem fotoğraflarında giydikleri kostüm, on yıl önce varlıklı kadınların çok sık giydiği ipek şalvara benzeyen ve el işi olarak işlenmiş ipek entari şeklinde harem kıyafetleri olurdu.
Bu nedenle, bazı fotoğraflarda imzalar görünmese de, dekor fonu ve diğer aksesuarların tarzından hangi fotoğrafçının çalışması olduğu hemen anlaşılırdı.
Osmanlı Harem'inin bilinen faaliyetlerinden ikisi, müzik ve danstı. Bu nedenle oryantalist sanatçılar ve seyyahlar eserlerinde raks yapan ve çalgı aleti çalan kadınlar tasvir ederlerdi.
Orientalist fotoğrafçılar Sebah ve Joallier'in çektiği harem görüntülerinin çoğunda sahnenin tam ortasındaki mobilyaya veya yerdeki halıya uzanmış şekilde güzel kadın modeller olurdu.
Bu tür erotik harem fotoğraflarında, tütün ve müziğin etkisiyle gevşemiş yere uzanmış, seksi şekilde kolunu elini başının üstünde tutan bir harem kadını tasviri, bu fotoğrafa bakanların şehvet duygularını arttırmaya yeter de artardı bile.
Tabii ki Sebah ve Joallier, İstanbul’da, egzotik harem sahneleri fotoğrafları üreten rakipsiz olan profesyonel fotoğrafçılar değildi.
Meraklılar için değişik tarzı olan fotoğrafçılara ait, bol miktarda stüdyo tipi harem fotoğrafına bakmak, hem bireysel, hem de profesyonel olarak çizilen ortak tarzları anlamak açısından çok bilgilendirici idi.
BERGGREN
Guillaume Berggren, 1870-1910 yılları arasında İstanbul'da stüdyosu olan İsveçli bir fotoğrafçıydı. Dönemin en başarılı ve en çok iş yapan fotoğrafçılarından biriydi.
Berggren, çektiği fotoğrafların çoğu harem tasviriydi. Dekor olarak küçük ahşap masalar, nargileler, gümüş veya bakır kaplar, en az bir halı, genellikle uzanmak için kanepe ve tabii üzerine entari veya şalvar giyen güzel modeller kullanırdı.
Beggren'in tarzını diğer İstanbul fotoğrafçıları olan Sebah ve Joallier'inkilerle karşılaştırdığımızda görsel anlatımlarının birbirine çok benzer olduğunu görmek zor değildir. Ancak fotoğraflar dikkatlice incelenince bazı kullanılan nesnelerin (örneğin, küçük masa veya nargile) bazen estetik olarak değişik olduğu ortaya çıkar.
Benzer şekilde, harem ortamını oluşturmak için kullanılan mobilya, kilim veya fon öğelerinde renk ve biçimlerde küçük farklılıklar dışa vurur.
Dekorlar, hayatında hiç gerçek harem veya Osmanlı ev hayatı görmemiş ticari fotoğrafçılar tarafından düzenlendiği için tekdüzelik sorunu ortaya çıkar. Fotoğraf dekorları arasında aslında büyük farklılıklar yoktur.
Her fotoğrafçının dekorundaki aynı nargileyi, aynı halıyı, sekizgen masaları, bu işi en iyi yapanlardan, Sebah ve Joallier’in imzalı fotoğraflarında görmek mümkündür.
Sebah, Joallier, Berggren ve çok sayıda orientalist fotoğrafçı İstanbul'da uzun süre başarılı ticari stüdyolar işletti.
Müşterileri arasında kente gelen turistler, diplomatlar, yabancı tüccarlar, Osmanlı yerel halkı ve kişiye özel portre isteyen asiller, araştırmacılar hatta turistik ve tarihi fotoğraf arşivi oluşturan hükümet yetkilileri de vardı.
Harem sahneleri, kentten güzel anılarla dönmek isteyen turistlerin satın aldıkları albümlerin temelini oluşturuyordu. Ama bu fotoğrafların zengin hayal gücüyle üretildikleri için sanatsal ve tarihsel olarak 19.yüzyıl dünyasını hayal edilenden daha ileri taşımışlardır.
Fotoğraf arşivlerinde bakıldığında harem sahnelerinin ilkleri olan çalışmalarda birçok şaşırtıcı görüntü bulmak olasıdır. Sebah ve Joaillier'in fotoğraflarında genellikle harem olgusu, renkli kumaşlar, nargile, ahşap masalarla temsil edilse de her daim kadın model olgusu hep öne çıkıyor.
Örneğin şaşırtıcı şekilde, bazı harem dekorlu fotoğraflarında, güzel giyimli ama ağır görünümlü bir kadının duygusal pozu yerine, yattığı kanepeden bize baş aşağı bakan ve yüzünde hınzır bir gülümseme ifadesi olan kadın modeller daha çok karşımıza çıkıyor.
Bu aptalca ve hatta biraz da gülünç biraz da devrimci tarz bir fotoğraf .
Risklidir, çünkü fotoğrafçı ve modelin o klasik harem sahnesi fotoğraf üslubunu yok eder.
Bu tarz fotoğrafları deneyen ustalar, harem imgesinin bilinen anlatımını yok ederek, klişenin dışına çıkarak, bu kültürü anladıklarını ama eleştirel olarak da olsa mizahi bir şekilde yorum katma isteklerini ortaya koyarlar.
Geleneksel harem fotoğrafçılığı yaygınlaşmıştı. Özellikle Avrupalı müşterilerden ticari talep çoğalınca, zaman kazanmak adına aynı tip dekor ve kostümler bozulmadan yeni gelen müşterilerin kullanıma hazır şekilde harem stüdyoları kullanılmaya başlandı.
Harem kıyafetleri ile fotoğraf çekilmek zevkli bir turist eğlencesiydi.
Osmanlı halkı arasında bile kendilerini sayısız gizleyen erkekler, kadınlar, ressam, fotoğrafçı ve yazarlar bu tür fotoğraflar çekinmeye veya incelemeye ilgi duyuyordu.
Belki de harem tarz fotoğraflar çekilmek kendilerini nasıl özgür hissettiklerini görme şekliydi. Farklı kostümler giyinip özgürce fotoğraf çekilme modası sadece fotoğraf stüdyolarına ait bir özellik haline geldi.
Bazen kültürel ve sosyal yaşamda, neler olup bittiğini sadece bu tür insan fotoğraflarına bakarak daha iyi anlayabiliriz. Bu fotoğraflar aynı zamanda geleceğe ışık tutan tarihsel belgeler olarak hizmet veriyorlar.
Berggren tarafından çekilen bazı fotoğraflarda, 1885’te İstanbul’u ziyarete gelen tanınmış bir ressamı, eşini ve ayrıca İsveçli politikacı ve oğlunu Osmanlı kostümleri giyerek harem dekoru önünde görmek mümkündü.
Bu insanlar aslında eğlenmek için Berggren’in fotoğraf stüdyosunu ziyaret ettiler. Bazı Berggren görsellerinde, bir köle tüccarı ile sevimli kölesini bazı politikacılarla birlikte görmek de çok olasıdır.
Bu tür fotoğrafları yabancı ziyaretçilerin yer aldığı popüler turistik hatıra fotoğraflarının biraz daha özgün bir türü olarak kabul edilebiliriz.
Bu turistler, Osmanlı halkının tipik kıyafetlerini giyerek geçici olarak onların kültürel kimliği ile özdeşleşmek istiyorlar.
Yabancı kadınlar için harem kıyafetleri denemek, harem kıyafetleri içinde poz vermek ve fotoğrafçının stüdyosunun Harem ortamında poz vermek, harem fikrinin yarattığı muazzam hayranlık göz önüne alındığında, neredeyse karşı konulamaz olmalıydı.
Fotoğraf stüdyosunda (veya yabancı kadınların ara sıra ziyaret ettiği Türk evlerinde) kostüm denemek, başka bir kimliği denemenin saygın bir yoluydu. Bu bir tür karşı kültüre olan cinsel hoşgörü ve arzuladıkları lüks hayatın derin cazibesine ulaşma çabası olarak görülüyordu.
Ancak Batılıların, şark yaşantısına özenme duygusunu içeren ve kültürel değişim isteği ile gerçekleşen bu tür kostüm değişimleri ile turistik fotoğraf çekimleri çok zevkli olsa da gelip geçici bir duyguydu.
Fotoğraftaki modelin şarklı olmayan kimliği ve şarka ait kültürlere ait giyim, kültürler arası olduğu iddia edilen mesafenin azalmasını sağladı.
Bununla birlikte, harem kıyafetleri giyinmenin asıl amacı aslında fotoğraf çekilmek değildi.
Orientalist kostüm fotoğrafçılığı, Batılılar için gizemli ve baştan çıkarıcı kimliğine yakınlaşmanın, fotoğraf sayesinde kalıcı bir hatıra edinmenin yoluydu. En önemlisi ise kültürler arası iletişim kopukluğunu azaltmanın güzel bir yöntemi olmasıydı.
Osmanlı Ailelerinin Kendi Çektikleri Harem Fotoğrafları
İstanbul Osmanlılarının gerçekte yaşadıkları harem odaları ve bu ailelerin evlerindeki iç mekânları fotoğraf ile tanımaya çalışalım.
Gerçek yaşam alanı olan harem iç mekânları ile orientalist çoğunlukla turistler için yaratılan yani hayal ürünü fotoğrafik harem dekor tarzını karşılaştıralım mı?
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı saray yaşamının, baskın batılı kültür ve sanatından etkilenmesinden dolayı birçok yönüyle haremin de özel iç mekânları değişmeye başlamıştı.
Ali Sami Bey’in Fotoğrafları
Batılaşma sonucu harem yaşantısındaki bu büyük değişime, Ali Sami Bey’in kendisine ait evindeki çektiği nadir fotoğraflardaki iç mekânlarına bir göz atmakla başlayabiliriz.
Ali Sami Bey (1866-1936), bir topçu subayı olarak yetiştirildi. Ama mesleki kariyerinin çoğunu imparatorluğun mühendislik okullarında resim ve fotoğrafçılık öğretmenliği yaparak geçirdi. Ayrıca II. Abdülhamid’in özel askeri fotoğrafçısı olarak çalıştı.
İstanbul ağırlıklı özel bir koleksiyonu olan bu aile fotoğraflarında ailenin kendine has doğal yaşantısını görmek, o dönem hakkında harika belge niteliği taşıyor.
Ali Sami Bey’in fotoğraflarında mermer kaplı aynalı bir şifonyer ve şifonyerin yanındaki sandalyeye oturan bir kadın görülür.
Fotoğraflara bakınca Ali Sami Bey’in ailesinin kamera önünde kendilerini ifade etmedeki rahatlığına dikkat edince, fotoğraf kültürünü ne kadar benimsediklerini de anlayabiliyoruz.
Ailenin iyi niyetli uyumu, ortaya çok güzel sevimli ve mutluluk veren bir fotoğraf çıkmasını sağlamıştı.
19. yüzyılda, Sebah ve Joaillier gibi orientalistler tarafından çekilen dünya çapından ses getiren harem fotoğraflarında, ortamın gerçekliğini artırmak için aslına en yakın ve zengin dekorlar kullanmaya çalıştıkları bilinen bir gerçektir.
Fotoğraflardaki poz verenlerden biri olan Hamide Hanım, Ali Sami Bey’in yakın bir dostu olan Hacı Ali Rıza’nın kızıdır.
Ali Sami Bey de tıpkı batılılar gibi, harem fotoğrafını yaratırken zaten evde var olan iç mekan olgusundaki gerçekliği arttırmak için çeşitli dekor ve aksesuarlar kullanmıştır.
Hamide Hanım, Osmanlı kültüründen daha çok Avrupa evlerinde görülen türde olan, kuzu postu halısı, ağaç işlemeli sehpa ve bir açılıp kapanır bir ahşap sandalyenin bulunduğu nesnelerin dünyası içinde poz veriyordu.
Bu fotoğrafta Sebah veya Joaillier’in yaratmış olduğu haremlerdeki iç mekanlarına benzeyen hiçbir detay yoktur. Batılı fotoğrafçını harem dekoru daha Osmanlı tarzı iken, Osmanlı fotoğrafçısınınki ise tam tersi daha Batılıdır. Her kültür merak ettiği dünyayı fotoğraf dünyasına taşımıştır.
Osmanlıların kendi evlerinde çektikleri fotoğraflar arşiv kayıtlarına nadiren girmiştir. Bu nedenle Ali Sami Bey’in çektiği fotoğraflar oldukça ilgi çekicidir çünkü günümüze kadar ulaşan nadir fotoğraflardandır.
Bu ilgi çekici bir ailenin grup fotoğrafları, günümüzde,Getty Research Instute Special Collections, Osmanlı iç mekânlarının belgesel kanıtları olarak arşivde yerini almıştır.
Ali Sami Bey koleksiyonu 1890 yılında bir 19. yüzyıl Osmanlı ailesi hakkında belgesel tadında bilgiler sunuyor. Fotoğraflardaki kadınların giydiği kıyafetler, dönemin tarzı hakkında tarihsel bilgiler veriyor. Fotoğraflar muhtemelen 1880'lerden itibaren genel kullanıma sunulmaya başlanan basit bir kutu kamera kullanılarak çekildi.
Bu bağlamda, o dönem için çok yeni ama bu dönem için çok basit kameraların görüntü kalitesini artırmak konusundaki etkisini gözardı edemeyiz. Teknolojik imkânlar çok kısıtlı olsa da belge tadında fotoğraflar yaratmayı başardılar.
20. yüzyılda, fotoğraf makineleri küçülüp ve yaygınlaştıkça, artık daha fazla insan fotoğraf çekmeye başladı. Böylece kendilerini ve ailelerini bireysel olarak fotoğraflama özgürlüğüne sahip olmaya başladılar.
Bu fotoğraf aile koleksiyonuna bakarken, fotoğrafı çeken aile üyeleri arasında fotoğrafçı kimdi? Diye merak etmemek elde değil.
Büyük olasılıkla, grubun merkezinde duran askeri üniformalı beyefendi fotoğrafçıydı. Çünkü o dönemde Osmanlı Müslümanları için fotoğrafçılık eğitimi sadece imparatorluk mühendislik okullarında ilk kez yaygın olarak sunulmaya başlanmıştı.
O ana adanmış görüntüler hevesli bir amatör fotoğrafçının çalışmaları olsa da, fotoğrafın sihirli gücüyle yaşamın kısa anlarını sonsuzlaştırdığı için fotoğraflardaki kişiler hep aynı yaşta kalıyordu; adeta fotoğraf zamanı donduruyordu.
Bugün bile elimizde teknoloji yüksek aletler de olsa, 19. yüzyıl Osmanlıları gibi en güzel kıyafetler giyinerek ailelerimizle anı fotoğrafları çektirmeyi sürdürüyoruz. Bu fotoğraflar bir süre sonra, zaman ve mekân değişimi sonrası en büyük belgeler haline geliyor.
Bu tür aile anı fotoğrafları ve insan portrelerinin yer aldığı özel etkinlikler, o dönemdeki yaşam alanlarının neye benzediğinin en büyük kanıtlarıdır.
Her şeyden önce geçmişe ait aile fotoğraflarına bakınca hayal gücümüzle bu aile bireylerinin yaşamları hakkında hikayeler uydurmaya, bazen onlara çeşitli isimler vermeye bile uğraşıyoruz.
Ali Sami Bey gibi kişilere ait fotoğraflar, Osmanlı evlerindeki, iç mekânların en sembolik örnekleridir.
Bu aile bireylerinin yarısı ile çekilen fotoğrafların çoğu ışık kullanımı artırmak adına dış çekim olarak evin bahçesinde yapıldı.
Çeşitli nedenlerden dolayı bu tür fotoğraflar ışık kalitesi ve enformasyon olarak da büyüleyicidirler.
Ama iç mekânlarda çekilen fotoğraflar, sahici harem yaşam biçimini, geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki mekansal değişim kavramını anlamak açısından önemlidir. Dolayısıyla dış mekan fotoğraflarından daha değerlidir.
Fotoğraf görüntülerinin ortaya çıkardığı gerçek yaşam hikayeleri sayesinde, geçmişte yaşamış pek çok insanı ve aileyi olduğu gibi tanırız. Bu fotoğrafın gerçekliği olduğu gibi belgelemesinden kaynaklıdır.
Seri çekilen fotoğrafların her biri bizleri girmemize imkan olamayacak özel yaşamlara evlerin içine götürür, odaları gösterir
Bu fotoğrafçılar, pek çok insanı fotoğrafın çekildiği zamana taşıyarak, oda dekorunu, mobilyaları, aksesuarları belgelemektedirler.
Ayrıca, Osmanlıların sınıfsal tüketim alışkanlıklarına dair, az bilinen ve nadir görülen son derece değerli kültürel kanıtlar sunmaktadır.
Bu dönemdeki evlerin iç mekânlarını dekore ederken, ne tür nesneler kullanıldığını bu tür fotoğraflardan öğreniyoruz.
Poz verilen karedeki odada bulunan bir nişin etrafını saran, gıcırdayan dolapları, oyma ahşap nesnelerle dekore edilmiş duvar kenarlarını adeta hissediyoruz.
Osmanlı iç mekânlarına ait fotoğraflarda, dört tarafına sıralanmış nesnelerin yanı sıra odadaki duvar nişine simetrik olarak sıralanmış olan yelpazeler, vazolar, figüratif heykeller ve dekoratif tepsiler üzerinde boyanmış kadın portreleri odanın odak noktası olarak görülüyor.
Osmanlı evlerinin iç mekana ait görüntülerini dikkatlice inceleyince, aslında tek işlevi dekoratif objeler için teşhir yüzeyi olduğu sanılan şömine üzerindeki rafın yanı sıra, birkaç mobilyanın etrafında duvara asılı şömine aksesuarları da bu yaşamsal mekan hakkında bize faydalı bilgiler veriyor.
Yine fotoğraflarda genellikle duvar nişini hemen önünde asimetrik sergilenen ahşap döşemeli bir kanepe üzerinde bir parça dekoratif kumaşla görürüz.
İç mekanlardaki sosyal alanların tam ortası, büyük bir masa ve sandalyelerle kaplanmış gibi görünür.
Sözün kısası, batılı orientalistlerin çektiği fotoğraflardaki dekor tipi ile Osmanlı ailelerinin kendi evlerinin içinde veya dışında çektikleri fotoğraflar birbirine çok benzemiyor.
Osmanlı aile fotoğrafları daha gerçekçi ve yaşamsal dekora sahip görünürken, batılıların fotoğraflarındaki turistik harem odaları daha kurgusal ve işlevsiz olarak görünüyorlar.
Osmanlı aile fotoğrafı daha batılı görünürken, orientalistlerin dekorları daha egzotik ve geleneksel görülmektedir.
Başka bir deyişle, ticari fotoğrafçıların harem ortamını yaratmak için kullandıkları nesneler ile aynı dönemde bazı Osmanlıların kendi yaşamları için seçtikleri nesneler arasında neredeyse hiç bir benzerlik yok gibi görünüyor.
Gerçek 19. yüzyılın Osmanlı ailesi fotoğraflarında aile bireyleri, pek çok İstanbullu gibi son dönemlerde ortaya çıkan orta sınıfa ait olma akımının yarattığı modaya uygun giyilen kıyafetlerle bu iç mekan fotoğraflarda oldukça elit görülür.
Örneğin mizansenlerde görülen çay servisi genellikle hizmetçinin görevidir ve bu tür görüntüler sınıfsal aile ilişkilerini anlamaya yardımcı olur.
Ayrıca odaların çoğunda Osmanlıca veya Arapça kaligrafi tabloları görmek de çok yaygındır.
Ama fotoğraflarda, harem iç mekânlarının ve modellerinin aile üyesi değil, tam tersi bir tiyatro mizanseni için bir araya gelmiş oyuncular topluluğu olması da olasıdır.
Bu tür teatral fotoğraflarda görünen modeller, sıra dışı kıyafetler giyer. Erkeklerin türbanları, cüppeleri ve cüppelerinin altında bir tür bol dökümlü kumaş elbiselerini tutan ilginç kemerler abartılıdır.
Bu amatör tiyatro canlandırmaları, stüdyo fotoğrafçılığına en yakın uygulamalar olup yine günümüze tarihsel olarak belge fotoğraflar kazandırmışlardır.
Bazı haremdeki günlük yaşamı simgeleyen fotoğraflarda, iki genç kadın hizmetçi kılığında, üç yaşlı misafir kadın grubuna hizmet ederken görülür. Sehpada, kahve fincanları ile tabaklarda küçük hamur işleri servis edilirken görünür.
Dekorlardaki halının üzerinde cam nargile bulunur. Misafir erkeklerden biri elinde uzun bir nargile sopası görülüyor.
Diğer bir klasik iç mekan fotoğrafında, iki kadın koltuğa uzanmış şekilde iki genç hizmetkârdan birinin onlara eşlik ettiği harem serilerini kataloglarda görmek çok olasıdır. Genelde bu tür geleneksel harem fotoğraflarında, boncuk, yelpaze ve ikram tabakları gibi hemen hemen benzer nesneleri görülür.
Bu tür sahici ev fotoğrafları, farklı bakış açıları ile de olsa, aynı yaşamsal temalarını, ticari fotoğrafçıların stüdyolarında kurgusal olarak bir araya getirme çabasını veya gerçekliği yaratmaktaki başarısızlığını ortaya koyuyor.
Buna rağmen, İstanbul’da yaşayan yerli halk, turistlerin çekildiği ve satışa sunulan vitrin fotoğraflarını incelemek için fotoğrafçı vitrinlerinin önünde boş vakitlerini geçirirlerdi.
Geleneksel harem sahnesine ve kültürüne aşina olan kişilerin yabancılar tarafından üretilen harem dekorlu ve kostümlü turistik fotoğrafların gerçekliğine değer vermesi fotoğraf sanatının gücünün en büyük göstergesiydi.
Zeynep Çeliksoy’un 2000 tarihli bir roman denemesi, Türk yazar Fatma Aliye Hanım ile arasındaki hayali iletişimi anlatan kısa bir diyalog içeriyor.
Hayali bir roman karakteri olan Fatma Aliye Hanım, bu kurgu fotoğrafta hayallerindeki imaja göre egzotik Türk kıyafetleri giyen, üç Parisli kadın ziyaretçi bir kadını evinde ağırlarken fotoğrafları görülüyor.
Daha sonra bu ilginç canlandırma egzotik Türk sahnesi, başörtüsü, Arap kaffiyesi, yelek ve Arnavut pantolon ile yeniden yapılandırıyor
Fatma Aliye Hanım'ın bu temadaki anlatımı hayali olsa da ilginçtir, çünkü kurgusal dekoru olan harem dünyası ile gerçek yaşamdan kesitler sunan harem dünyasını karşı karşıya getirir.
Pek çok okuryazar Osmanlı aydını veya sanatçı tarafından, yansıtılan bu tür kurgusal yaşamlar, harem tarzıyla oynayan Osmanlı orientalist stüdyo fotoğrafları bir benzerlik gösterirken, aynı zamanda karmaşık bir parodi duygusunu da ortaya koyuyor.
Sonuç olarak bir toplumun aynası olan fotoğrafçılar da modelleri ile birlikte klişeyi kendileri yaşayarak ve bilinçli bir analiz yaparak, kendi toplumlarının Batılı taklitlerine karşı (alay eden) kendi tarzlarını ortaya koyuyorlar.
Mary Roberts'ın benzer bir fotoğraf hakkında yazdığı gibi, başka bir kültüre hakim olmanın, o kültürün kendi klişelerini taklit etmekten daha iyi bir yolu olabilir mi?
Yabancı bir dilde şaka yapmak, o dili sizin kavrayışını gösterir.
Osmanlı, imparatorluğun son yıllarında yayınlanan bu tür fotoğraflı parodilerle dolu, sosyolojik ve kültürel değişim eleştirilerini içeren fotoğraf albümlerinin seçkin örnekleri ile doludur.
Kültürel dönüşümü ortaya çıkaran özel fotoğraf koleksiyonlarının verdiği toplumsal değişim mesajının yüzlerce olası fotoğraftan bize ulaşması ve birbiriyle çelişen kültürel etkileşimleri kanıtlarıyla görsel olarak sunmak büyük bir tarihsel değerdir.
Bu araştırma yazısında, Fenton gibi kendine ait yarattığı stili ile haremi sunan bir fotoğrafçıyı ya da Seba ve Joaillier gibi belirli bir ticari kazanç kazanmak adına İstanbul’da dekorlu stüdyolar açarak hayali haremler yaratan fotoğrafçıları tanıtmaya ve anlamaya çalıştık.
Bu batı tarzındaki kurgusal harem fotoğrafçılık anlayışı, 19. yüzyıl İstanbul’undaki kültürel etkileşimin karmaşıklığını, istikrarsızlığını sunduğu için orientalist yaklaşımın en önemli parçasıydı.
Ayrıca bazı suni dekorla çekilen fotoğraflarda, görüntü kalitesi yüksek olsa bile, harem sahnelerinin bile bazen anlamsız hatta itici olduğunu görebiliyoruz.
Kesinlikle gerçek olan aile yaşantısıdır. Bu duyguyu stüdyo tipi fotoğraflar veremez. Örneğin; Ali Sami Bey ailesini gazete çekimleri için yapılan pozlamalarına bakarsak, aile üyelerini çevreleyen mobilyalarda ve diğer nesnelerde, iç mekânın yeni kullanımlarını ve bunlarda ortaya çıkan yeni dönemsel alışkanlık kalıplarına dair çok net kanıtlar buluyoruz.
Son olarak, entelektüel veya sanatsal seçkinlerle sınırlı olmayan bir karşıt anlatı olan harem dünyasını, yine hayallerle kurgulanan turistik orientalist fotografik harem anlatımını literatürde birleştirmek, Osmanlı dünyasındaki harem imgesini daha gizemli hale getirmek ve sanatsal olarak daha da derinleştirmek için son derece yararlıdır.
Kaynakça ve fotoğraflar:
Harem Stories / Envisioning Places and Spaces /Nancy Mickwright
Byzantine Istanbul Through The Lenses of Ottoman Photographers Dr Jasmina S.Cric
Batının Şark Anlayışları -Edward W. Said- Metis yayınları