İzmir'in ilçelerinden Buca'nın görülmesi gereken yerleri nelerdir? Buca'nın tarihçesi nedir? Buca ismi nereden gelir? Buca ve Levantenler...
Hepimiz bildiğimizi sandığımız ama gerçekten gezdikten ve tanıdıktan sonra “Vay be!” diyeceğiniz İzmir'in gizli değerlerinden biri olan Buca'dan bahsedeceğim.
Biz rehberler neredeyse tüm Türkiye ve dünyanın diğer ülkelerini gezeriz ama bazen yanıbaşımızda değerleri çok farketmiyoruz. Ne kadar ilginç değil mi? Halbuki hepimizin severek okuduğu bilge kitap Simyacı’da verilen mesaj nettir. "İnsanlar daha çok bilge olmak istiyorsa önce yaşadığı toprakları tanımalıdır, öğrenmelidir. Mutluluk ve bilgelik ayaklarımızın altındadır, orayı önce kaz." der, yazar.
Buca'yı tanımak süreci de benim için öyle oldu. Pandemi sürecinde sürekli tüm sokaklarını ve köylerini gezdim, araştırdım, okudum ve yazdım. Bir İzmirli olarak sonradan Bucalı olsam da yeniden keşfetmenin hazzını yaşadım.
Tanrı'nın bütün nimetlerini verdiği Buca, başta bereketli toprakları ve bol akan kaynak suları Anadolu'nun önemli turizm ve kültür rotalarından biri olmayı çok hak ediyor.
İzmir'in güneydoğusunda denizden yaklaşık 100 metre yükseklikte tepe üzerinde bir ova üzerinde kuruludur. Mis kokulu lavanta tarlaları ve üzüm bağları ünlü olan Buca’nın toplamda merkezden ortalama 20 km uzaklıkta bulunan Belenbaşı, Kaynaklar, Doğancılar ve Kırklar adlarında 4 köyü vardır. Özellikle kırsal bölgesi, bol su kaynakları ve muhteşem verimli toprakları ile asırlarca İzmir ve çevresi için çok önemli bir besin ve su deposu olmuştur.
Buca'nın kadim tarihini kronolojik olarak incelersek arkeolojik olarak elde edilen en eski bulgu, insan büyüklüğündeki bir kayaya yapılmış bir kadın kabartması olup bu eser günümüzde British Museum’da bulunmaktadır. Sanatsal değeri olmayan bu taş buluntunun tarihi hakkında net bir bilgi yoktur. Ama bir taş kapıdan sökülen bir kabartma olduğu sanılmaktadır.
Anadolu'da bilenen en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Buca; Lidya, Pers, Büyük İskender, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm izlerini taşır. Bu güzide topraklarda asırlarca Rum, Ermeni, Yahudi, Levantenler ve Türkmenler hep birlikte yüzyıllarca yaşamayı başararak arklarında kadim bir kültür ve tarih geçmiş bırakmışlardır. Bizlere de bu kadim geçmişin izlerini sürmek düşüyor. Cumhuriyet sonrası gerçekleşen mübadeleler sonucu Balkan göçmeni vatandaşlarımızın da önemli yerleşim bölgesi olmuştur Buca.
Size önemli bir önerim olacak. Eğer Buca'ya ilk kez geliyorsanız ve gerçekten bu cennet köşesini öğrenmek istiyorsanız, lütfen, Buca tarih ve kültürünü profesyonel bir turist rehberinden dinleyerek gezin, derim.. Şimdiden keyifli bir tur diliyorum.
Buca Adı Nereden Geliyor?
Buca adının orijini hakkındaki bilgiler ise birer hipotezden öteye gidememektedir. Kararas’ın Iconomos’tan naklen kaydettiğine göre 1235’te İznik Devleti (Dukas Vatidis) Kralı İoyanis Lenvon Manastırı sınırlarını tesbit ettirirken Kohi denen ve Kral Yolu yakınında bir yerleşme adı geçmektedir. Iconomos’a göre burası sonradan Buca adını alan yerdir. Kohi eski Yunancada bir kapalı açının iç tarafı, dibi anlamına gelmektedir. Yeni Yunancada Kohi, Gonia olmuş, daha sonra Bugia ve giderek Buca'ya dönüşmüştür. (Kararas: s. 8, Iconomos: s.8)
Aristotalis Foutrier, Le monastre de Lembos isimli arkeolojik incelemesinde ise bu manastıra ait belgeleri incelerken Ruza adında bir köyün isminin geçtiğini, bunun Buca olabileceğini kaydetmektedir. Bir başka varsayım da son Bizans döneminde bu yörede büyük toprak sahibi olan Vuza ya da Vuzas isimli kişinin adının kaynak olabileceği yolundaki görüştür.
Buca sözcüğü Batı literatüründe değişik şekilde yazılmıştır: Boudja, Budjia, Bougieh, Borja gibi. Bunlardan ilki en yaygın kullanılmış olanıdır. Buca adı ilk olarak Fransız Konsolosluğu’nun deprem dolayısıyla Buca’ya nakledildiği 1688 yılındaki Konsolosluk kayıtlarında görülmektedir. (A. Yamandopulos’un Anadolu Kronikleri Dergisindeki makaleden, c. 1, s.)
Levantenler
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ticaret amacıyla batıdan gelen ve liman kentlerinde yaşayan Avrupalı Hristiyanlar olarak bilinen İngiliz, Fransız, İtalyan ve Hollandalı Levantenlerin kurduğu 19. yüzyıl Buca kenti, günümüzde bile tüm görkemiyle gezenleri şaşırtıyor.
Farklı dinlere ve mezheplere ait ibadethanelerin zarifçe süslediği Buca sokaklarında dolaşırken Katolik, Ortodoks ve Protestan kiliseler, rahip okulları, papaz kuleleri ve estetik mimarisiyle Levanten evlerini görürken hemen yanı başında Osmanlı dönemine ait camileri ve çeşmeleri görmek sizi asla şaşırtmasın.
Özelikle İzmir dışından gelecek misafirlere özel Buca'yı yakından görmenizi ve tanımanızı sağlayacak hap bilgilerden oluşan bir gezi yazısı yazmaya karar verdim. Ve bir rehber tavsiyesi olarak mutlaka Buca'ya en az 2 tam gün ayırın. Çünkü Buca, gastromoni tutkunları için zengin mutfak çeşitliliğine sahip bir ilçemiz olup geceleri de çok renkli zamanlar geçirmenizi sağlayacak eğlence noktaları da var.
Lafın özü, Buca, çok az bilinen kültürel ve tarihsel yönüyle çok vakit geçirilmeden keşfedilmesi gereken önemli bir turistik değerdir.
Şimdi sizlere bazı ilginç anekdotlar vererek, Bucamızın kısa zamanda kesinlikle görülmesi gereken yerlerini bu gezi makalemizde aktarmaya çalışalım.
Buca Tarihinde İlkler ve Önemli Olaylar
M.Ö. 630: Lidyalıların Smyrna'ya yönelik saldırısı sonrasında yöre halkı Buca, Dereköy, Kozağacı, Kangölü yörelerine dağıldı.
M.Ö. 133: Paradiso'daki Roma dönemi su kemeri inşa edildi. Üç katlı su kemerinin yapılış tarihi Roma dönemine uzanıyor.
1235: İznik Devleti Kralı İoyanis, Lenvon Manastırı sınırlarını tespit ettirirken Kohi denen ve Buca olduğu düşünülen bir Bizans yerleşkesinin ismi kayıtlarda yer aldı.
1674: Paradiso'dan gelen suyu İzmir'e iletmek için inşa edilen Vezirağa su kemerinin yapımı tamamlandı.
1688: İzmir'de yaşanan bir deprem dolayısıyla Fransız Konsolosluğu Buca'ya nakledildi.
1707: Yabancı tüccarlar ilk kez Buca'da ayaklandı.
1770: Yunanistan'ın Mora Yarımadası'ndaki Orlov İsyanı sonucu, önemli sayıda Rum nüfus Buca'ya göç etti.
1796: İzmir Metropoliti Patrik Gregoryus tarafından inşa ettirilen Yukarı Aya Yani Rum Ortodoks Kilisesi ibadete açıldı.
1805: Buca'da yaşayan beş yüz kadar Katolik için ibadethane yapımına başlandı.
1810: Ünlü İskoç şair Lord Byron Buca'yı ziyaret etti ve Gout ailesinin köşkünde kaldı.
1815: Katoliklere ait ibadethanenin yapımı tamamlandı.
1833: Yunanistan Kralı Otto Buca'yı ziyaret etti.
1835: Bucalı Protestanlara ait evden bozma bir Protestan şapeli kuruldu.
1838: Buca'nın sonradan Rum şarkılarına konu olacak olan ünlü Manoli Restoranı kuruldu.
1840: Katoliklere ait olan ibadet yeri Katolik Kilisesi'ne dönüştürüldü.
1846: Yeşildere yolu üzerindeki İlyas Peygamber Manastırı ibadete açıldı.
1847: Kangölü kaynağından gelen sular, Bucalı Rumlar tarafından inşa edilen bir su hattı ile Buca köyüne ulaştırılmaya başlandı.
1849: Sultan Abdülmecit adına at yarışları düzenlendi.
1850: Fransız Katolik Rahibe Okulu kuruldu.
1853: Sultan Abdülmecit adına ikinci kez at yarışları düzenlendi.
1853: Ünlü eşkiya Katırcı Yani Ekim ayı başında Buca'da yakalandı.
23 Eylül 1856: Paradiso-Buca arasındaki bir düzlükte, Bornovalı Whittall ve Bucalı Rees ailelerinin öncülüğünde ilk at koşuları resmi olarak başlatıldı.
24 Nisan 1863: Atlara meraklı Sultan Abdülaziz, Mısır'a yaptığı gezinin dönüşünde İzmir'e uğradı ve Buca'ya gelerek at yarışlarını seyretti.
1865: Aşağı Aya Yani Rum Ortodoks Kilisesi yenilenerek ibadete açıldı.
1866: Protestanlara ait olan küçük şapel, Protestan Kilisesi'ne dönüştürüldü. Aynı yıl ilk ayin yapıldı.
7 Ocak 1866: Buca ile Paradiso arasında bir tren yolu hattı için imtiyaz verildi.
3 Eylül 1870: Buca ile Paradiso arasındaki ilk tren seferi gerçekleştirildi.
1872: Buca tren istasyonunun inşaatı tamamlandı.
1877: Balkanlar'dan Buca'ya yönelik ilk Müslüman göçleri başladı.
17 Temmuz 1880: İzmir ve çevresinde meydana gelen şiddetli bir deprem sonucunda Buca'da başta tahtadan yapılma evler olmak üzere pek çok ev yıkıldı.
1884: İtalyan Kapuçin Papaz Okulu öğretime açıldı.
1894: Vali Hasan Fehmi Paşa tarafından, Kızılçullu'nun girişindeki eski taş köprü yerine, demirden yapılma yeni bir köprü inşaatına başlandı.
16 Aralık 1896: Kızılçullu'nun girişinde inşa edilen yeni demir köprüye Sultan II. Abdülhamid Köprüsü ismi verildi.
Nisan 1898: Buca'daki ilk belediye teşkilatı kuruldu.
1902: Buca-Kızılçullu demiryolu hattı İngilizlere ait İzmir-Aydın demiryolu şirketi tarafından resmen satın alındı.
1903: Evangelistriya Rum Ortodoks Kilisesi'nin inşaatı tamamlandı.
1904: Rumlara ait Panionios Tiyatrosu kuruldu.
1907: Paradiso'da geniş zeytinliklere sahip olan Kuzinieri ve Vucinas adlı kişilerin arazilerini mahalle yapımına tahsis etmeleri ile Paradiso yerleşim birimine dönüşmeye başladı.
1907: Eski Fransa Kraliçesi Eugenia, Buca'ya gelerek Barff Köşkü'nde konakladı.
8 Mayıs 1912: Kızılçullu Amerikan Koleji inşaatına başlandı. Kızılçullu Amerikan Koleji inşaat halindeyken
1913: Balkan Savaşı sonrasında küçük bir grup mübadil Buca'ya yerleşti.
1914: Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla beraber Paradiso'da küçük bir askeri havaalanı inşa edildi.
29 Eylül 1914: Kızılçullu Amerikan Koleji eğitim-öğretime başladı.
Kasım 1914: Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla beraber Buca'daki Levanten evlerine el konulmaya başlandı. Rees Köşkü, Pertev Paşa'nın karargahı haline getirildi.
17 Mayıs 1919: Yunan Ordusu Buca'yı işgal etti.
7 Eylül 1922: Yunan Ordusu Buca'dan çekildi. Bucalı Rumlar'a Buca'yı terketmeleri söylendi.
10 Eylül 1922: İzmir'in kurtuluşundan bir gün sonra Buca köyü düşman işgalinden kurtarıldı. Aynı gün Kızılçullu mevkisinde Türk Ordusu ile Yunan Ordusu'ndan artakalanlar arasında bir muharebe gerçekleşti.
1923: Cumhuriyetin kurulması ile beraber Buca köyüne ait belediye resmen kuruldu.
1924: Balkan mübadilleri Buca'ya gelmeye başladı.
1926: Buca Birinci Mektebi eğitim-öğretime başladı.
11 Mart 1928: Bucaspor Kulübü kuruldu.
1928: İlk atletizm yarışı Kızılçullu'daki Amerikan Koleji'nde yapıldı.
26 Nisan 1930: Buca köyü nahiyeye dönüştürüldü ve çevresindeki Kızılçullu, Tahtalı ve Uzundere köyleri birleştirilerek Buca nahiyesi sınırları içerisine dahil edildiler.
1930: Buca Orta Mektebi kuruldu.
1932: Kızılçullu Amerikan Koleji resmi olarak faaliyetlerine son vererek Beyrut'a taşındı.
1935: İzmir-Aydın Demiryolu'nun millileştirilmesiyle beraber Levantenler Buca'dan daha yoğun bir şekilde ayrılmaya başladı.
30 Ekim 1937: Kızılçullu Köy Öğretmen okulu öğretime başladı.
1944: Buca Sanatoryumu hizmete açıldı.
2 Kasım 1950: Kızılçullu'da jokey kulübü kuruldu.
1952: Kızılçullu Köy Enstitüsünün kapatılıp yerine yeni bir öğretmen okulu açılmasına karar verildi.
1952: Farkoh Köşkü, Buca Belediye binası olarak kullanılmaya başlandı.
1953: Kızılçullu Köy Enstitüsü kampüsü resmen NATO'ya devredildi.
1954: Önceleri özel idareye ait olan hipodrom, Türkiye Jokey Kulübü'ne kiralandı. Kızılçullu Hipodromu.
10 Ocak 1955: Kızılçullu mahallesinin adı Şirinyer olarak değiştirildi.
28 Şubat 1955: Buca nahiyesi sınırları içerisinde bulunan ve sonrasında İşçievleri olarak adlandırılacak olan bölge, evlerin yapımı için yapılaşmaya açıldı.
30 Kasım 1959: Rees Köşkü, restore edilerek İzmir Kız Eğitim Enstitüsü adıyla öğretime başladı.
1961: Protestan Kilisesi, belediyeye ait nikah salonu olarak kullanılmaya başlandı.
20 Temmuz 1982: Rees Köşkü'nün bulunduğu arazideki Buca Yüksek Öğretmen Okulu, Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı bir fakülte haline geldi.
4 Temmuz 1987: Buca beldesi Konak'tan ayrılarak, 3392 sayılı yasa ile ilçe oldu.
2001: Buca Belediyesi'ne ait olan ve nikah salonu olarak kullanılan Protestan Kilisesi, yeniden kilise olarak ibadete açıldı.
2006: Buca tren istasyonundan son tren seferi yapıldı.
8 Mayıs 2010: Bucaspor tarihinde ilk defa Süper Lig'e çıkma başarısını gösterdi.
Rehberin Gör Dediği: 20 Çok Özel Buca Rotası
1. Kızılçullu (Paradiso) Su Kemerleri
İzmir’in Buca ilçesi bugün Şirinyer olarak bilinen Kızılçullu (Paradiso) Mevkisinde bulunan Melez Çayı üzerindeki su kemerleri İzmir’e Aydın yönünden girişte dikkati çekmektedir. İzmir Kadifekale ve çevresinde kurulan ilk şehre su taşımak amacı ile M.Ö. 133-MS 395 yıllarında, İmparator Augutus döneminde Romalılar tarafından yaptırılmıştır.
Kemerler Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminde de kullanılmış olup bugün varlığını korumaktadır.
Gaius Sextillius Pollio Aquaduct’u olarak da tanınan bu su kemerleri kesme taştan ve tuğladan iki sıra halinde olup duvarların işlenmesinde Roma harcı kullanılmıştır. Harcın içerisine büyük ölçüde yumurta akı katılmıştır. Böylece kemerlerin dayanıklılığı arttırılmıştır. Kemerler iki sıra halinde üst üste yapılmıştır. Ortadaki kemer diğerlerinden daha geniş ve yuvarlaktır. İki kenarından kesme taştan payandalarla desteklenmiştir. Diğer kemerler daha küçük ölçüde olup hafif sivridirler.
Kemerleri Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar da onardıkları için olsa gerek su kemerleri günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.
2. Tıngırtepe (Mevlana Tepesi)
FOOL ON THE HILL Sahleray: Bucalı Petros’un Evrensel Dili
Sahleray (Sahlerai) dilinin kurucusu Petros Tıngıryan kimdir? Bu makale İzmir - Buca’da 40 yıl yaşamış bir edebiyat dehasının sıradışı yaşam hikayesi üzerinedir.
Bu makale, 1967 yapımı The Fool On The Hill adlı bir Beatles şarkısında bire bir ilginç hayat hikayesinin anlatıldığı varsayımı ile yazılan İzmir - Buca’da 40 yıl yaşamış bir edebiyat dehasının sıradışı yaşam hikayesi üzerinedir.
Daha da ilginç olan çok erken yitirdiğimiz Beatles üyesi John Lennon’nun yazdığı Imagine şarkısının sözleri de Symrna’da uzun yıllar yaşayan bu yazarın hayat öyküsü ile de benzerlikler gösteriyor.
Belki de onun bu farklı hayat hikâyesini onu çok iyi tanıyan İzmir Bucalı bir İngiliz Levanten’in torunu Beatles üyelerine anlatmış olabilir mi? Bu tatlı bilinmezlik sadece güzel bir varsayım olarak aklımızın bir yerinde kalsın diyelim ve onu tanıtmaya devam edelim.
Petros Tıngıryan hakkında daha geniş bilgiye ulaşmak için TIKLAYINIZ..
Mevlana Heykeli
Mevlana heykeli 20 Haziran 2003 tarihinde açılmıştır. Zamanın Belediye Başkanı Mimar Cemil Şeboy, heykeltıraş Eray Okkan’a yaptırtmıştır. Heykel Buca’da Tıngırtepe üzerine yapılmıştır. Etrafı çam ağaçları ile donanmış ve güzelleştirilmiştir. Zeminde oluşturulan kaidesi aynı zamanda kafe olarak hizmet vermekte belirli günlerde sema gösterileri yapılmakta ve ney dersleri verilmektedir. Heykel bu kaidenin üzerine oturtulmuştur.
3. Kız Kulesi
Kulenin yapım yılıyla ilgili net bir bilgiye rastlanmamıştır. Kız Kulesi, Hacı Antoniyadis’e aittir. HacıAntoniyadis’in vefatı üzerine sahipsiz kalan kule, çok iyi restore edilmiştir.
Buca'nın İşçi Evleri semtinde Bucalılar tarafından ''kız kulesi'' olarak adlandırılan koni şeklinde kendine has mimariye sahip bir taştan yapıdır.
Geçmişte, bağlar arasında yer alan bu kulenin çeşitli hikayeleri günümüze kadar anlatılagelmiştir. Bu hikayeler arasından ise, günümüze kadar gelen ve en çok bilinen iki hikayeden bahsedilebilir.
Birinci hikaye şu şekildedir: Zamanın birinde bir Rum beyinin kızı ölümcül bir hastalığa yakalanır. Rum beyi kızının iyileşmesi için pek çok hekime başvurur. Devrin hekimleri Rum beyine kızının iyileşmesi için havası temiz bir yere yerleşmesi gerektiğini söylerler. Buca geçmişte hastalara şifa veren temiz havasıyla ünlüdür. Rum beyi Buca'ya gelir. Buca'nın o dönemde kuzeydoğusuna denk gelen ve Paradiso Ovası'nı da yukarıdan gören yükseklik bir bölgeye taştan bir kule yaptırır. Ancak Buca'nın temiz havası da çare olmaz ve beyin kızı bir süre sonra ölür.
İkinci hikaye ise şu şekildedir: Foster isminde bir Rum beyinin kızı ile bir rahibin oğlu birbirlerini severler. Ancak iki gencin babaları arasında bir husumet vardır. Bu durumdan dolayı iki genç birbirleriyle haberleşebilmek için kendi arazileri üzerinde birer tane kule inşa ettirirler. Bir tanesi ''kız kulesi'' bir tanesi de ''oğlan kulesi'' olarak adlandırılır. O dönemde yapılaşma olmadığından dolayı kulelerin birbirlerini görmesi mümkündür. Bu sayede de gençler kuleler vasıtasıyla birbirleriyle haberleşirler. Burada ''oğlan kulesi'' olarak kastedilen diğer kulenin Koşutepesi'ndeki ''papaz kulesi'' olduğu anlaşılmaktadır.
Bu iki hikayeden başka olarak kulenin gerçek sahibi olan Hacı Andoniyadis'in ölümünden sonra kulenin boş kaldığı ve zaman içinde Buca köyünde evlenme yaşına gelen genç kız ve oğlanların buluştuğu bir yer olduğu da anlatılmaktadır.
Kız kulesi ile ilgili mevcut bilgiler ise kulenin Hacı Andoniyadis isminde Bucalı zengin bir Rum'a ait olduğu şeklindedir. Rum yazar Kararas'a göre, Hacı Andoniyadis işinde zengin olmuş birisiydi. Darağaç ve İlyas Peygamber Manastırı yakınında birer tane fabrikası vardı. Kulenin terasında ise uzo içmeyi sever ve Buca Ovası'nı seyrederdi. Daha çok ''papaz kulesi'' olarak bilinen oğlan kulesinin ise 1900'lü yılların başında Buca Protestan Kilisesi'nin papazı Robert Ashe tarafından satın alınan rüzgar değirmeninden dönüştürme ev olduğu bilinmektedir.
4. Forbes Köşkü
1908 yılında Forbes Ailesi tarafından inşa edilen köşk, 1909 senesinde çıkan yangın sonucu 1910’da tekrardan inşa edilmiştir. Buca’da Hasan Ağa Bahçesinden sonra gelen ikinci büyük arazisi üzerine inşa edilen köşke Forbes Ailesinden sonra Whittaller Ailesi ev sahipliği yapmıştır.
Buca'daki Levanten malikaneleri arasında en çarpıcı ve görkemli olanıdır. Kentsel dokunun dışında, zamanında çamlık bir koru ile örtülü tepenin üst noktasına yerleştirilmiş ve yapı formuyla tepeyi tamamlayan bir taç görünümündedir. İki kata ilaveten sivri çatısıyla yükseltilmiş ve bir kule biçimindeki köşe bloku yapıya başka bir değer katarak, çevresine egemen bir karakter vermektedir.
Forbes Köşkü’nün başka bir değeri de detaylarındaki çok kaliteli malzeme ve işçiliktir. Gerek taş, gerekse ithal edildiği anlaşılan ahşap çok özenli detay incelikleri yansıtmaktadır. Köşkün bir başka özelliği strüktürel yapısıdır. Yığma taş duvarlar içine gömülmüş ahşap karkas sistem, alışılmamış karma bir konstrüksiyon düzeni oluşturmaktadır. İzmir'in zaman zaman depremden büyük zararlar gören bir yöre olmasının mimarları böyle bir önlem almaya yönelttiği anlaşılmaktadır.
Yapının gerek planı, gerekse formu tamamen kendine özgü bir karakter taşır. Ancak bu karakteri belli bir mimari üsluba bağlamak güçtür. Köşkün 1908 yılında yapıldığı, bir yıl sonra yandığı ve 1910 yılında yeniden yapılarak bugünkü görünümüne ulaştığı bilinmektedir.
Forbes Ailesi'nin antimuan madeni, meyan kökü ihracatı ile zengin olduğu bilinmektedir. Bugün Buca SSK Hastanesi içinde ormanlık tepe üzerinde kalan Forbes Malikanesi'nde Forbes Ailesi'nin İzmir'den ayrılmasından sonra Whittall Ailesi ikamet etmiştir. Forbes Malikanesi bugün boş durmaktadır.
Sadece Buca’nın değil, İzmir’in de en anıtsal köşklerinden biri İngiliz Forbes Ailesi’nin köşküdür. Kapısı üzerinde yer alan armadaki yazıttan, yapının 1908’de inşa edildikten hemen sonra 1909’da yandığı, 1910 yılında ise yeniden inşa edildiği anlaşılır. Forbes Ailesi’nin kentten ayrılmasından sonra bir süre Whittall Ailesi tarafından kullanılan yapı, daha sonra kamulaştırılmıştır. Burada at ve binicilik konusuna ilgi gösteren ailelerin başında Forbes Ailesi’nin geldiğini söylemek gerekir.
Buca’ya hakim bir tepe üzerinde, geniş bir bahçe içinde inşa edilmiş Forbes Köşkü, ana yapısı ile ona bitişen çeşitli binaları ve müştemilatıyla hem asimetrik hem de eklektik tasarımın ilginç uygulamalarından biridir. İyon başlıklı, üçgen alınlıklı giriş, yanından yükselen üç katlı kule, üç yönde köşeleri sütunlarla belirginleştirilmiş üç cepheli çıkmalar Batılı mimari tasarımın uygulamaları olarak belirirken, konsollarla desteklenen geniş saçaklar yerel mimariden izler taşır. Yapıda bulunan arma, merdiven korkuluklarını bezeyen kabartma yılan ve kurbağa motifleri ile Londra’dan getirtilmiş pencere kepenkleri yapının mimari tasarımı yanında dekoratif tasarım düşüncesindeki önemseyişin de belgeleri olarak dikkat çekicidir. Yapının iç mekanları da yoğun süslemelere sahiptir. Bunlar arasında, tavan ve duvarlarda içlerinde kartal ve eros motifleri de bulunan alçı bezemeler ile süslemeli şömineler sayılabilir.
5. De Jongh Köşkü
Flemenk asıllı İngiliz bir aileye ait bir levanten yapısı olan De Jongh Köşkü, 1800’lü yılların başında yapıldığı tahmin edilmektedir.. İlk sahipleri De Jongh Ailesidir.
Bina, belli bir süre Alman Konsolosluğu olarak kullanıldıktan sonra 1939 senesinde Charles Sperco’ya satılmıştır. Üniversite olarak da kullanılan bina, bugün SGK binasıdır.
Alman Konsolosluğu olarak hizmet verirken bahçesi aynı zamanda uzun süre tenis kulübü olarak hizmet vermiştir. Zülfü Livaneli'nin Atatürk'ün hayatını anlattığı VEDA filminin Latife Hanımla ayrılmaya karar verdiği ünlü sahnenin çekimleri bu köşkte yapılmıştır.
Flemenk asıllı İngiliz De Jongh Ailesi’nin Buca’ya en erken yerleşen ailelerden biri olduğu kabul edilir. Tıpkı Rees Köşkü gibi kesin inşa tarihi bilinmeyen yapının 1877, 19. yüzyıl sonları ve 1900’lerde yapıldığı sanılır. De Jong Ailesi’nin İzmir’den ayrılmasının ardından, önce İtalyan Sperco Ailesi’nin sonra Aliberti Ailesi’nin mülkü olan ve 1930’larda istimlak edilen yapı, günümüzde bir sağlık kuruluşunun bünyesinde bulunuyor.
De Jongh Köşkü, geniş bir bahçenin merkezine yerleştirilmiştir. Ne yazık ki, Levantenlerin olmazsa olmaz şeklinde benimsedikleri ve çoğu köşkte hayat bulan bahçe tasarımlarının vazgeçilmez unsuru olan havuz ve tenis kortu günümüze ulaşmamıştır. Ortadan kaldırılan bu tenis kortunun Levantenler tarafından İzmir sosyal hayatına eklenen çeşitli spor etkinliklerinden birinin belgesi olduğunu yine yeri gelmişken hatırlatmakta yarar var.
Yapıyı üç yönden çevreleyen geniş verandanın ön plana çıkarıldığı De Jongh Köşkü, ana cephesindeki üçlü açıklıklar, alınlıklı pencereler, sütunlarla ikiye ya da üçe bölünmüş pencere düzenleriyle Batının farklı üslup özelliklerini yansıtırken, ahşap konsollarla desteklenmiş geniş saçağı ile de doğrudan yerel mimariye gönderme yapar.
Zemin katı bu mekanın üç tarafını çevreleyen çeşitli mekanlardan oluşur. Yapının yatak odaları üst kattadır. Köşkün bodrum katı kiler, çamaşırhane, depo gibi mekanları ihtiva ederken hizmetliler için bir ara kat yapılmıştır. Yapının iç görünümü alçı süslemelerle zenginleştirilmiştir. Süslemeler arasında bulunan alçıdan maskların ahşaptan yapılmış örnekleri de dikkati çeker. İç mekanlara zengin görünüm kazandıran unsurlardan biri olan şömine örneklerinden De Jongh Köşkü’nde de bulunmaktadır. Hem alt katta hem de üst katta bulunan mermer ya da ahşap çerçevelere sahip şömineler çeşitli renklerde düz ya da desenlendirilmiş çini plakalarla bezenmiştir.
6. Rahibeler Evi
Buca'da günümüzde halen ayakta olan Rahibe Evi, Kapuçin Manastırı'ndaki rahibeler tarafından kullanılmıştır. Yapım yılı 1800 yıllarının ortaları olduğu düşünülen yapı 79. sokak ve 88. sokak köşesinde bulunmaktadır.
7. Rees Köşkü
Rees Köşkü, 1800’lü yılların sonunda Rees Ailesi tarafından yaptırılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Pertev Paşa’nın karargahı olarak kullanılan bina, bugün Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanlığı olarak kullanılmaktadır.
Şu anda 9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanlığı olarak kullanılmakta olan köşkün 1900’lerin başlarında inşa edildiği düşünülüyor. İngiliz Rees Ailesi İzmir’e demiryolunun gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. Yapı Kraliçe Victoria’nın yazları kullandığı yazlık sarayından esinlenerek inşa edilmiştir. Rees Ailesi demir yolu işinin yanı sıra gemicilik işleri de yapmıştır. Halen gittiğinizde binanın hemen önündeki istasyonu görebilirsiniz. Hala bir çok orijinal kaplama ve eşya yerinde durmaktadır.
İzmir'in önde gelen Levanten ailelerinden olan Rees Ailesinin özelliği birkaç kuşak boyunca Bucalı olarak tanınmalarıdır. İzmir'deki yaşamları boyunca Buca'da ikamet eden ailenin bir süre başka bir yerde oturduktan sonra Rees Malikanesi'ni inşa ettirip buraya yerleştikleri bilinmektedir.
Reeslerin atlara meraklı olduğu Buca ile Şirinyer arasındaki düzlük arazide at yarışları için bir hipodrom yaptırmış olmalarından anlaşılıyor. Ayrıca köşk bahçesinin kuzeyindeki haralar günümüze kadar gelmiştir.
Buca'da bugün de halen kilise olarak kullanılmakta olan Protestan Kilisesinin pencerelerindeki sanatsal değer taşıyan renkli cam vitrayların Reesler tarafında yaptırılıp kiliseye hibe edildiği bu vitray kompozisyonlarda yer alan kitabelerde belirtilmiştir. 1961 yılında Buca Protestan Kilisesinin Buca Belediyesi’ne devri sırasında bu vitraylar Alsancak'taki St. John Evangelist Kilisesi'ne nakil ve monte edilmiştir.
Malikanenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Stefania Farkoh, köşkün bugün Buca Belediyesi Kültür Merkezi olarak kullanılmakta olan Farkoh Konağı ile aynı zamanda ve aynı yüzyılda yapıldığının bilgisini vermektedir. Rees Malikanesinin mimari karakteri rasyonel ve ağırbaşlı bir ifade taşımaktadır. Gerek dış form gerekse iç mekanlar görkemli, yalın bir geometriye oturtulmuştur. Detaylar kullanılan malzemenin doğasına uygun ve özeldir. Ana giriş holünde bulunan şömineyi çevreleyen seramik kompozisyon bir heykeltıraş elinden çıkmışçasına sanatsal ifade taşır. 1. Dünya Savaşı sırasında İzmir Valisi Rahmi Bey zamanında devlet tarafından el konmuş ve malikane yatılı kız öğretmen okulu olarak kullanılmıştır. Savaş sonunda sahiplerine iade edilmiş 1930'lu yılların sonunda Reeslerin İzmir'den ayrılmaları üzerine istimlak edilerek tekrar eğitim amacına yönelik kullanıma açılmıştır. Şu anda Buca Eğitim Fakültesi olarak hizmet vermektedir.
8. İtalyan Latin Kilisesi (Dom)
1815’te Buca’da yaşayan Katolikler için yapılan ibadet yeridir. 1840 senesinde geliştirilerek Dom Kilisesine dönüştürülmüştür. Art Neau şeklinde tasarlanan kilise günümüzde halen aktif olarak hizmet vermektedir.
9. Buca Protestan Kilisesi (All Saints)
1838 yılında küçük bir şapel niteliğinde yapılıp 1865 senesinde günümüzdeki haline getirilen kilise, 1960’da cemaat azlığı nedeniyle Buca Belediyesi’ne devredilmiştir. 2001 senesinde tekrar ibadete açılmıştır.
10. Barff Köşkü (Milli Bayrak Müzesi)
Barff Malikanesi, İngiliz kökenli Barff Ailesi tarafından 1902 senesinde yaptırılmıştır. Barff Malikanesi’ne 1907 senesindd Eski Fransa Kraliçesi Eugenia’nın konakladığı rivayet edilir. Malikane günümüzde Milli Bayrak Müzesi’ne dönüştürülmüştür. Bayrak Müzesi’ne ev sahipliği yapan Eylül Köşkü, 1890’ların sonunda İngiliz Barff Ailesi tarafından yaptırılmış. Köşk, ailenin kullanımından sonra eğitim kurumu olarak hizmet vermiş; geçmişte müdürlük, dekanlık gibi amaçlarla kullanılmış, son olarak da sosyal tesis olarak değerlendirilmiştir. Üniversite yetkilileri tarihi köşkü restore ederek müze binası olarak koruma altına almıştır. 130 yıllık köşkün tarihi başlı başına bir müze olacak geçmişe sahiptir.
11. Fargoh Köşkü
1903 senesinde Mimar Vafiyadis tarafından inşa edilen köşkün sahibi Hacı Davut Fargoh’tur. 1925’ten 2000 yılına kadar Buca Belediyesi binası olarak kullanılan köşk, bugün Buca Belediyesi Kültür Sanat Merkezi olarak hizmet vermektedir.
Buca eşrafından Davut Farkoh’un konağıdır. Hristiyan Süryani kökenli Farkoh Ailesi feribot hatları işletilmektedir. Bahçenin arka kısmında hamam ve diğer servisler yer almakta idi.İstanbul konutlarındaki karnıyarık türü ile çağrışım yapan bir planı vardır. Üçe bölünmüş cephe, üç kemerli ana girişi ve dış mimarisi Spartalıyan Konağı ile benzerlik göstermektedir. Fargoh Köşkü 1925 ve 2000 yılları arasında Buca Belediyesi Hizmet Binası olarak kullanılmıştır. Buca Belediyesi’nin 2000 yılı Kasım ayında yeni hizmet binasına taşınmasıyla Davut Fargoh Köşkü, Buca Belediyesi Kültür Sanat Merkezi ve Kütüphane olarak hizmete açılmıştır.
12. Şirinyer Hipodromu
Türkiye’de at yarışları günümüz kurallarına en yakın şekilde ilk olarak Şirinyer Hipodromunda gerçekleştirilmiştir. Hipodromda at yarışları 19. yy ortalarında başlamıştır. 1924-1925 senelerinde ilk uluslararası at yarışları hipodromda düzenlenmiştir.
13. Muradiye Camii - Aigos Prodromos Ortodoks Kilisesi
Muradiye Camii, 1950 yılında eski bir kilise arsası üzerinde yapılmıştır. Müjdeci Yahya adına 1797 yapılan Buca Agios Ioannis Prodromos Ortodoks Kilisesi’nden bir su kuyusu, 2 adet korint sütun başlığı ile neo klasik 2 adet giriş- çıkış cümle kapıları hala ayaktadır. Hatta büyük demir kapının saç kanadına dikkatli bakıldığında haç izleri hala durmaktadır.
14. Baltazzi Köşkü
Yapının tarihi 1860’lara kadar gitmektedir ve Baltazzi Ailesine aittir. Ayrıca 1863 senesinde Osmanlı şehzadesi Abdülhamit de burada misafir edilmiştir. Yapı muhtemelen Dimostanis Baltazzi adına yaptırılmıştır. 1890 senesinde Ermeni Tekvor Spartaliyan burayı satın almıştır. 1922 senesine kadar Yunan yetimhanesi olarak da kullanılan yapı, Amerikan Kızılhacı’nın yetimleri Yunanistan’da bir yere taşımasıyla okula dönüştürülmüştür. Ve şu anda güzel sanatlar lisesi olarak hizmet vermektedir.
15. Hasan Ağa Bahçesi - Aliotti Köşkü
İtalyan asıllı Aliotti Ailesine ait olan arazi, Aliotti’nin ölümü üzerine 1926 senesinde Sarıgöllü Hasan Ağa tarafından satın alınmıştır. Hasan Ağa, bahçenin kuzey ve güneybatı köşesine iki konut inşa ettirmiştir. 1930 senesinde ise sigortalı köşk yanmıştır. Hasan Ağa ve ailesi Ödemiş’e dönmüş ve bahçe Bucalılara armağan edilmiştir.
Aliotti Ailesi İzmir’in önemli ailelerinden birisiydi. Yaklaşık 200 yıl önce İtalya'dan ticaret için İzmir'e gelen, Batı Anadolu'da binlerce küçük üretici ile başladıkları halı işini büyüterek dünyanın en büyük halı tekeli konumundaki İzmir merkezli Oriental Carpet Company'i (Doğu Halı Şirketi) kuran Aliotti Ailesinin binlerce üyesi bugün Avustralya'dan Kuzey Amerika'ya kadar dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda.
İtalya'nın Floransa kentinden ayrılıp Sakız Adası'na yerleşen, 1820 yılında ise İzmir'e gelen Aliottiler, yüzyıllar boyunca Karşıyaka, Bornova ve Buca'da yaşadı. Aile bireyleri İzmir'in ticaretine, daha sonra da bölgenin sanayileşmesine büyük katkıda bulundu.
16. Buca Tren İstasyonu
Levanten İngiliz yatırımcı Rees önderliğinde 1860’larda Buca'yı İngiliz tipi buharlı 8.15 trenleriyle köy kimliğinden çıkaran ve çok kozmopolit bir banliyöye dönüşmesini sağlayan Punto (Alsancak), Paradiso (Şirinyer) ve Budja (Buca) adlı ilk Anadolu demiryolu hattınının önemli duraklarından biri olan Buca İstasyonu bugün bakımsız bir halde geçmiş günlerini özlüyor. 1935 yılında bu istasyon hattı İngilizlerden 17 bin pound karşılığında TCDD’nin yönetimine geçmiştir. Dileğimiz bu kadim istasyonun kalan raylarıyla birlikte rehber anlatımlı bir interaktif Buca tren kültürü ve tarihi müzesine dönüştürülmesidir.
17. Manoli Oteli
1838 senesinde inşa edilen bina muhtemelen 1900 senesinde otele çevrilmiştir. Otelin sahipleri Defterego Ailesidir. Levanten ailelerinin eğlence mekanlarından biri olan otel, Buca’da kitabesi bulunan en eski konuttur. Uzun zaman atıl durumda olan otel restore edilip huzurevi olarak kullanılmıştır. 2014 yılından beri otel kullanılmamaktadır.
Bu yapı birkaç yönden ilginçtir;
1. Kitabesi bulunan konutların en eskisidir.
2. Kontrüksiyon ahşap karkas arası kagir dolgu türündedir.
3. Eskiliğine rağmen yansıttığı mimari üst düzeyde ve kalitededir.
4. Giriş, ulaşım aracı olarak binek hayvanlarının kullanıldığı dönem karakteristiğini çok açık belirtmektedir.
Kesin olmamakla birlikte Buca’ya gelen Leventenlerin kaldıkları Buca’nın en eski oteli olarak bilinmektedir.
18. Buca Eczanesi
Buca’nın ilk eczanesi olan Buca Eczanesi, Cumhuriyet öncesindeYunan eczacı tarafından işletilmiştir. 1925 senesinde Eczacı Mehmet Kamil Ergen tarafından satın alınan eczane, 1945 senesinde Kamil Ergen’in kardeşi Mustafa Kemal Ergen tarafından satın alınmıştır. Bugün eczanede Kemal Ergen’in vasileri hizmet vermektedir.
19. Buca Göleti
Yapımına Buca Belediyesi tarafından Nisan 1998’de başlanan Buca Gölet Rekreasyon Alanı, 167 bin metre kare alan üzerine kurulmuştur. Ertesi sene, 1999 yılının mart ayında halkın hizmetine açılmıştır. İçerisinde bulunan çeşitli restaurant, kafe ve mangal alanı gibi olanaklarının yanı sıra özellikle bahar ve yaz ayları boyunca konser ve diğer etkinliklere ev sahipliği yapan amfitiyatrosuyla da çok sayıda ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
Buca Göleti, Ege Bölgesi’nin ve İzmir'in en gözde dinlenme ve eğlence merkezlerindendir. 167 bin metrekare alan üzerinde kurulmuştur. Buca Belediyesi tarafından 1998 Nisan ayında yapımına başlanan Buca Gölet Rekreasyon Alanı yaklaşık bir sene sonra, 1999 yılı Mart ayında halkın hizmetine sunulmuştur.
İçerisinde 300 kişilik balık restautant, 600 kişilik et - fast food, 200 kişilik kafeterya, amfitiyatro, piknik alanı, Gölet Bar, hobi bahçeleri, seyir terasları, çocuk oyun setleri, market, hayvan padoğu ve otopark yer almaktadır. Bahar ve yaz aylarında binlerce vatandaşla dolup taşan gölette konser, tiyatro ve diğer etkinliklere mekan olan amfitiyatro, piknik alanı, şehrin bunaltıcı havasından uzaklaşmak isteyenlere sunulan hobi bahçeleri, seyir terasları ile halkın hizmetindedir.
20. Marcel Balladur Evi
1800’lerin sonunda yapıldığı tahmin edilen ev, Balladur Ailesine aittir.1993-1995 senesinde Fransa Başbakanı Édouard Balladur'un bu evde doğduğu ve bir süre burada yaşadığı sanılmaktadır. Daha sonraları ev Bursa Pazarı olarak kullanılmıştır. 1998 senesinde ise bina yıkılmıştır.
Buca’nın Erdem Caddesi üzerinde, Hacılar ve Nicola Aliotti Evi arasında kalan bu evin ilk sahiplerinin Balladur Ailesi olduğu tahmin edilmekle beraber, Sakızlı Rumların yoğun olduğu bir bölge olduğundan dolayı, ilk sahiplerinin Rum bir aile olma ihtimali de yüksektir.
Balladur Ailesi Fransız ve Levanten bir aile olarak bilinse de ataları Nahçıvan’dan Anadolu’ya göç etmiş olan Ermeni bir ailedir.
KAYNAKLAR
www.atalarimizintopraklari.site123.me/
www.archinect.com/studio80mimarlik/project/marcel-balladur-ev