Doğu'nun İncisi Van; Van'ın tarihçesi, Van'da neler yapılır, nereler gezilir? Van Gölü, Van Kalesi, Van Kedisi, Van Kahvaltısı, Akdamar Kilisesi ve dahası...
Van ili, Türkiye’nin 6. büyük yüzölçümüyle Doğu Anadolu Bölgesi'nin en kalabalık nüfusuna sahip ilidir. Etnik bir nüfusu olan ilde Türk, Kürt ve İran Azeri Türkleri yaşar. Sınır bölgesinde bulunur ve batısında Tatvan- Bitlis, kuzeyinde Ağrı ve Kars, doğusunda İran ve güneyinde de Hakkâri bulunur. İran’a yakınlığı nedeniyle Kars gibi ticari ve kültürel bakımdan önemli bir şehirdir.
Dağlık bölgede bulunan kentin 13 ilçesi bulunur; en ovalık bölgesi, ünlü Çaldıran Savaşı’nın geçtiği alan olan Çaldıran ilçesidir. Toplam 13 ilçesi olan kentin merkez ilçeleri Tuşba ve İpekyolu ilçeleridir. En tanınan ilçeleri ise Erciş ve Edremit’tir.
Coğrafi olarak dağlık olan kentin en güzel yanı, mavi beyaz rengi ile şehri süsleyen Van Gölü'dür. Vanlılar, "Van Denizi" derler. Nedeni 4000 kilometre kareye yakın yüzölçümü ile deniz görünümünde olmasıdır.
Van Gölü volkanik set gölüdür ve yer yer 410 metre derinliğe ulaşır. Soda ve tuzdan oluşan göl dünyanın en büyük sodalı gölüdür. İçinde "İnci Kefali" denen bu göle has bir balık yaşar, zaten gölde başka canlı yaşadığı ispatlanamamıştır.
Uçan balık da denilen inci kefali yılın temmuz ve ağustos aylarında derelere geri göç ederek yumurtlar; yani bu aylarda avlanma yasağı vardır. Kılçığı bol olan balığın tadı tipik sazan balığı tadındadır ve tüm Vanlıların vazgeçilmez yemeğidir. Özellikle Gevaş ve Edremit bölgesinde birçok balık restoranları ve kahvaltı salonları bulunur.
Van Gölü bir volkanik set gölüdür ve içinde Kapadokya’dakilere benzer peri bacaları kalıntıları bulunur.
Vanlılar özellikle Edremit ilçesinde bulunan Van Gölü kıyılarını plaj olarak kullanır, yazın da tekne tipi guletler kiralayarak Van Gölü kıyılarında yüzme turları düzenlerler.
Van Gölü'nün üzerinde 4 ada bulunur; sırasıyla Çarpanak, Akdamar, Kuşadası ve Adır adalarıdır. Bunlardan Akdamar ve Çarpanak üzerinde Ermeni Vaspuran Krallığı'na ait kilise, manastır ve saray kalıntıları bulunur.
Van Gölü altında bir canavar yaşadığı söylentileri bulunsa da bunu ispat eden herhangi bir belirti yoktur.
Van Adının Kökeni ve Kentin Tarihi
Van adının kökeni konusunda farklı söylemler vardır; Vianeli yada Bianili tanımlamalarının Urartuların diğer adları olup Vianeli adının Van’a dönüştüğü söylenir.
Diğer bir ad kökeni ise Urartu komutanı 'Van'’dan geldiğidir. Yine diğer düşünce ise Van kelimesinin Ermenice olduğu ve anlamının il, kent, eyalet olabileceği yönündedir. Örneğin; Erivan, Ermenistan’ın başkenti gibi.
Van’da diğer Anadolu kentlerinde olduğu gibi birçok zengin uygarlık yaşamıştır. Taş Devri çağları sonrası buraya yerleşen uygarlıklar; Hurri, Mittani, Hititler, Urartular, Medler, Persler, Büyük İskender, Roma İmparatorluğu, Abbasi, Bizans, Anadolu Selçuklu, Osmanlı İmparatorluğu ve bir dönem Ermeni ve Rus işgalinde de kalmıştır.
Van yaklaşık 250 yıl Tuşba adıyla Urartuların başkenti olmuştur. Tuşba “güneş kenti” anlamına gelir. Urartular Anadolu’nun ilk Demir çağı uygarlığı olup çivi yazısı kullanmışlardır. Asurlar’ın baskı ve kontrolünde olan bu dağlık bölge uygarlığı Kars, Ardahan, Elazığ ve Van bölgelerinde yaşadılar, hem mühendislik hem de savaş aletleri üretimi konusunda dönemin süper gücü oldular. Baraj yapımı, su kanalları, demircilik, takı sanatı, tahtacılık, hayvan yetiştirme ve tarım konusunda büyük başarılara imza atan uygarlık M.Ö 900 ve 700 arası bölgenin en önemli gücüydü.
Tuşba Kalesi, Sarduri I ve Argişti gibi kralların yaşadığı saray olup aynı zamanda Tanrı Haldi adına ayinlerin yapıldığı tapınak ve kült merkeziydi. Tuşba Kalesi’nde bugün Urartulara ait tapınak kalıntıları, sunak merdivenleri ve kral mezarları, Pers yazıtları ve Osmanlı’ya ait cami bulunur.
Van Kalesi’nin batı bölgesinde ise Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait kervansaray, Ulucamii kalıntılarının bulunduğu eski Van bulunur.
Urartular su kanalları yaparak Van merkezine tam 50 kilometre öteden Bendi Mahi nehrinden tarım amaçlı tatlı su getirmişlerdir ve bugün bile bu kanallar halen kullanılmaktadır.
Urartuların diğer önemli kenti Çavuştepe Kalesi olup bir yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Kazılar sonrası kentte tarım ambarları, içinde latrin tipi tuvaletler bulunan saray kalıntıları ve tapınaklar ortaya çıkarılmıştır.
Van Kalesi’nin hemen dışında yaklaşık 6 ay önce Van Urartu Müzesi hizmete girdi ve bu müzede Urartulara ait çivi yazıları ve tapınak kalıntıları sergilenmektedir. Mutlaka gezin derim.
Van Kentinin Mimari Özellikleri
Van, deyim yerindeyse iki kez küllerinden yeniden doğmuş bir şehirdir. Tarih öncesi dönemlerde birçok kez el değiştiren kent, en büyük yıkımı 1915 Ermeni İsyanı ve 2011 Van Depremi zamanında yaşar.
1915’de başta Ermeni Mahallesi olmak üzere neredeyse tüm Van yanar ve tahrip olur. 1921 Moskova Anlaşması sonrası Türk topraklarının eline geçen kent yeniden imar edilir. Fakat bir çok afet kentin peşini bırakmaz, 6.7 büyüklüğünde 2011 depreminde kent yeniden yıkılır ve tekrar inşa edilir.
Bugün kent toplam 4 uzun caddesiyle doğunun en gelişmiş kentlerinden biridir. Bunlar sırasıyla, İskele Caddesi, Maraş Caddesi, Cumhuriyet Caddesi ve 2 Nisan Caddesi’dir. Türkiye’nin en uzunu olan İskele Caddesi 7 kilometre uzunluğunda olup Tatvan’dan gelen tren vagonu taşıyan feribotların uğrak noktasıdır.
Kent marka ürünler satan mağazaları, Rus ve İran çarşıları, kahvaltı salonları, Kültür Sokağı, Sanat Parkı, Taraftarlar Sokağı gibi cazibe merkezleri ile aslında tam bir turizm ve öğrenci kentidir.
Kentin eleştirebileceğimiz yönü halen kafe ve bar gibi kapalı mekanlarda sigara içilmesine izin verilmesidir. Onun dışında ışıl ışıl caddeleri, gece yarısına kadar bayanların dahi rahatlıkla dolaşabileceği sokaklarıyla kent oldukça güvenlidir.
Çarşıların bu kadar renkli olmasının sebebi, İranlı turist etkisidir. Ülkelerinde bulamadıkları tüm marka ürünleri Van’da bulurlar. Ayrıca eğlence ve doğa turizmi için gelirler, Van Gölü’nde tekne turlarına katılırlar. Bu bağlamda İranlı turist kente muazzam döviz bırakır.
Turizm demişken kentin en büyük turistik cazibe merkezleri; Van Akdamar Adası ve Kilisesi, Van Kalesi, Van Müzesi, Çavuştepe Kalesi, Hoşap Kalesi, Muradiye Şelalesi, Vanodokya Peri Bacaları, Bahçesaray Travertenleri, Van Gölü Flamingo Havzası gibi noktaları sayabiliriz.
Buraları görmek ve gezmek için bölgede en az 3 en çok 5 gün kalmanız yeterlidir. Özellikle Van Gölü yaz mevsiminde çok keyifli olup, Van’ı en güzel gezme dönemi nisan, mayıs, eylül ve ekim aylarıdır.
Kışın kent çok soğuk olup yazları Van Gölü’ne rağmen kurak geçer.
Van’ı çevreleyen dağlar sırasıyla, Erek Dağları, Artos Dağları, Süphan Dağı, Nemrut Dağı ayrıca doğu tarafında Tendürek ve Ağrı sayılabilir. Bu bağlamda dağlık bölge olduğu için Van kışları soğuk ve karlı iklime sahiptir.
Van’ı kültürel olarak 3’e ayırabiliriz, ben 3 K olarak tanımlandırıyorum kendimce;
1.K Van Kalesi ve Urartular
2.K Van Kedisi
3.K Van Kahvaltısı
Van kahvaltısı çok zengin olup tamamen organik ürünlerden oluşur, kahvaltının en büyük özelliği 24 saat süreli hizmet şeklidir. Günümüzde İpek Yolu Belediyesi’ne ait Kahvaltıcılar Sokağı ve Edremit bölgesindeki kahvaltıcı salonlarında hizmet verirler.
Genelde 4 kişiye ortak sunulan serpme kahvaltıda sınırsız çay ikram edilir. Bölgede yöresel otlardan üretilen otlu peynir, bal ve tereyağı ayrıca Murtağa ve Kavut gibi ürünler kahvaltının baş ögeleridir. Kahvaltıcı mekanlarına genelde koyun sütü ağırlıklı malzeme sundukları için “Sütçü” denir.
Van kedisinden söz edersek beyaz rengiyle ve farklı göz rengiyle bir doğa harikası kedidir. Aslında 30 binde görülen beyazlık hastalığı denilen Albino hastası olan bu kedinin gözlerinin doğal rengi kehribardır ama bu sarımsı renk yine bir doğal etkiyle renk pigmenti değişikliği ve artması nedeniyle turkuaz mavi rengine dönüşür. Genellikle her iki gözü mavi veya her iki gözü kehribar renkleri olmak üzere farklı göz renklerine sahiptirler, farklı göz rengi değişikliğine sahip kedilere “Tek Göz” denir.
Ankara Kedisi ile akrabadır, Nuh’un gemisinden yüzerek Van’a geldiğine inanılır. Sağır bir kedi olduğu tamamen efsanedir; çok iyi duyar, isterse kendiliğinden suya girerek yüzmesi ile meşhurdur. Günümüzde Van Kedisi koruma altında olup yurtdışına çıkarmak yasaktır. Şehirler arası dolaşımı da izne tabiidir.
Soğuk iklimi sever sıcak iklimde yaşar fakat ömrü azalır, günümüzde bu kedileri Van 100.Yıl Üniversitesi Kampüsü’nde ve Van Kedi Evi Arubani Gümüş Atölyesi bahçesinde görmek mümkündür. Van Kedisinin en büyük özelliği inatçı ve kendini sevdirmeyen bir kedi tipi olmasıdır.
Van Kalesi’nden yukarıda söz etmiştik kentin her noktasından görülür, özellikle yaz akşamları kalenin tepesine çıkarak Van Gölü üzerinden gün batımını seyretmeye doyum olmaz. Kale içinde eski Van Kerpiç Evi Müzesi bulunur. Etnografik bir müzedir gezilmeye değerdir.
Van Akdamar Kilisesi ve Efsanesi
Van hakkında yazmak çizmek bitmez, makalemizi Van Akdamar Kilisesi’nden söz ederek bitirelim.
Akdamar Adası, Van merkezden yaklaşık 35 kilometredir. Gevaş bölgesinde yer alır. Gevaş Vizontele filminin çekildiği ilçedir ve burada Van gölü canavarının heykeli de bulunur. Van Grand Deniz Restoran veya kooperatife ait iskeleler olmak üzere iki farklı noktadan binebilirsiniz. Van Gölü kıyısından teknenin hızına bağlı olarak 45 dakikada adaya ulaşabilirsiniz.
Ada ayrıca Kültür Bakanlığı’na bağlı bir açık hava müzesi olduğu içi yanınıza müze kart almanız gerekir.
Adanın en büyük özelliği, ortasında bulunan Ermeni Vaspuran Krallığı’na ait M.S 921 yapımı bir kilisedir. Bir saray kalıntısıdır, aynı zamanda Ermeni mimari sanatının en iyi örneğidir. 6 yıl gibi bir süre içerisinde Keşiş Simon’a Kral Gagik tarafından yaptırılmıştır.
Kilisenin esas adı Kutsal Haç Kilisesi'dir. İsa peygamberin çarmıha gerildiği tahta haçın bir bölümünün Anadolu’ya getirildiği, bu kilisenin bu haçı korumak amacıyla yapıldığı ve haçın içinde saklandığına inanılır.
Kilise haç planlıdır ve üst açıdan yonca şeklinde görülür. Jumanto denilen giriş bölümü bulunur. İçinde bir vaftiz sarnıcı ve II. Abdülhamit’e hitaben Ermenice yazılmış bir teşekkür kitabesi bulunur.
Kilise bölümünde kısmen renkleri solmuş, İsa peygamberin hayatı konusunda İncil’den alıntıların yapıldığı freskolar bulunur. Ermenistan ve Türkiye arasında diplomatik girişimler sonucu yılda bir kez 15 Ağustos’da Ermeni Ortodokslar için ayin izni vardır. Ermeniler kilise dış kubbesine 100 kilogramlık bir haç koymak isteseler de bu kabul görmemiştir.
Kilisenin en güzel yönü, dışarıdaki alçak rölyef denilen dini içerikli kabartmalarıdır. Tevrat ve İncil’den İsa, Yunus, Davut, Adem ile Havva, Danyal, İlyas peygamberler gibi dini karakterlerin hayatlarından tasvir bulunan kabartmalar ayrıca belgesel özelliğe sahip 4 bölüme birbirinden bağımsız şekilde sıralanmıştır. Kabartmalarda cennet ve cehennem tasvirleri dışında birçok nesli tükenmiş havyan ve bitki motifi bulunur.
Sözün kısası volkanik tüf tipi taşlardan yontulararak yapılmış, tam bir sanat şöleni tarzında bir dış mimariye sahip kilise 1950’lerde tamamen yıktırılma tehlikesi yaşamış ama ünlü yazar Yaşar Kemal’in gayretleriyle yıkım engellenmiştir.
Kilise dış figürlerinde özellikle dikkat çeken bir Müslüman Abbasi kralının kullanılmasıdır. Bunun nedeni Vaspuran Krallığı’nın Abbasi hanedanına bağlı bir satrap krallık olmasıdır. 1010’dan sonra Anadolu Selçuklu hükümdarlığına geçen bölgede ortalama 300 tane keşiş yaşadığına inanılır.
Ada ve kilise isminin Ağtamar adlı Ermeni papaz kızından geldiğine inanılır ve vakti zamanında bu adada yaşayan Ermeni bir kızın Müslüman bir gence aşık olduğu; Tamara’nın fenerle ışık göstermesi sayesinde bu gencin her gece adaya Van kıyısından yüzdüğü, adada buluştukları ve gizlice aşk yaşadıklarına inanılır. Fakat bunu öğrenen papaz, kızı ve oğlanı cezalandırır. Fırtınalı bir gecede Tamara’yı zindana kapar eline feneri alır genci adaya çağırır fakat gölde fırtına artar genç yüzemez ve papaz da sürekli ışığın yönünü değiştirerek genci yorar. Nihayetinde elini havaya son kez kaldıran genç AHTAMARA diyerek kendini soğuk ve derin sulara bırakır.
Ardından olayı öğrenen aşık Tamara da kendini soğuk sulara bırakır ve mutsuz sonla biten bu aşk öyküsü asırlardır yörede anlatılır.
Van ile Şahmeran öyküsü de yaygın olsa da Tamara öyküsü en çok sevilen ve anlatılan öyküdür buralarda.
Akdamar Adası’nın karlı görüntüsü de bambaşka bir güzellik...
Evet, Van’ı anlatmak bitmez, gelip görüp gezmek gerek...
Umarım bu gezi makalemi okumak sizler için iyi bir başlangıç olur.
Mutlaka Van’a gelin görün derim. İyi Geziler.