Edirne Gezi Notları & Gezilecek Yerler

Edirne

Edirne'nin tarihi hakkında genel bilgi, Edirne'de gezilecek yerler nelerdir? Edirne'de gezi rotası nasıl olabilir? Selimiye Camii ve Edirne'nin diğer tarihi yapıları...

Antik dönemde Balkanlar diyarının verdiği isimle Orestia,

Roma İmparatorluğu’nda Hadrian döneminin Hadrianapolis’i,

Osmanlı Devleti’nin ikinci payitahtı, serhat şehri,

Günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa’ya açılan sınır kapısı…

Edirne, barındırdığı tarihi, kültürü ile günümüz gezginlerinin aradığı her şeyi küçük bir alana sığmış halde bulabileceği en güzel kentlerden birisidir.

Edirne, İstanbul gibi büyük bir metropole olan yakınlığı ile bu kente günübirlik ziyaretlerin yapılabildiği gibi, ülkemizin her noktası için geçerli olan zenginliği düşündüğümüzde en az 2 güne sığdırılması gereken bir ziyareti hak ediyor.

Yapacağınız ziyareti verimli hale getirebilmek için bu kentteki rotayı bir rehber gözüyle çizmeye çalışacağım bu yazımda. Öncelikle ziyaret edeceğimiz kentin tarihine şöyle bir kısaca bakalım.

Edirne Tarihi

Ülkemizin %3’lük bir bölümünün Avrupa kıtasında yer aldığını ve bu topraklara ve ötesine Trakya adının verildiğini düşünecek olursak, buranın ilk yerleşimcilerinin de Trak kabileleri olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Günümüz Edirne’si için de adını duyduğumuz nehirler olan, Bulgarların Maritsa, Yunanların Hebros dediği Meriç ile Tunca Nehirleri arasında Odris veya Odrisia adıyla kurulmuş. I. Darius’un İskitler üzerine düzenlemiş olduğu sefer ile Pers hakimiyetine giren bölge daha sonra Büyük İskender’in babası II. Philip ile MÖ 340’ta Makedon hakimiyetine geçer ve bu dönemde de Orestia adıyla anılmaya başlanır.

MÖ 168 itibariyle Roma hakimiyetine geçen kentin, MS 124 yılında Hadrianus ile beraber Hadrianapolis olarak değişir. Bir Roma şehri olarak yaşamaya devam eden kent daha sonra Doğu Roma’nın elinde kalır. Konumu itibariyle Bulgarlarla sınır teşkil eden kent, sürekli Bizans ile Bulgarlar arasında bir anlaşmazlığa sebep olmuş ve bu sebeple de savaşlara sahne olmuştur. En sonunda 815 yılında bu anlaşmazlık çözülmüş ve kent Bizans’ın elinde kalmıştır.

1361 yılı itibariyle I. Murat tarafından fethedilen kent, İstanbul’un alınışına kadar da başkentlik yapmıştır. Yunanistan’ın bağımsızlığına giden Edirne Antlaşması ile 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı, 93 Harbi ve Balkan Savaşları ile birlikte kentin biraz daha acıyla hatırlanmasına neden olan bir süreç yaşanmış; Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğramış ve 25 Kasım 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. Özellikle bu dönemin izini Lozan Antlaşması ile Türkiye’ye katılan Karaağaç’taki Lozan Anıtı ile görebilirsiniz.

Edirne Gezi Notları – Gezi Rotası

Edirne’ye yaptığınız yolculuk esnasında mevsimine göre çevreniz uçsuz bucaksız ayçiçeği, buğday ve kanola tarlalarıyla uzayıp giderken, bu dümdüz toprak parçasında başka bir özellik yokmuş izlenimi verir en başta. Tarihi mekanları işaret eden kahverengi yön tabelalarının azlığı, daha önce haritalarda Trakya üzerinde işaretlenmiş antik kentlerin olmayışı bir hiçlik duygusu verir. Geniş ovalar içerisinde göze çarpan küçük birer volkan görünümündeki Trak kabile büyüklerinin tümülüsleri bu hiçligi silmeye yetmese de  Edirne’ye vardığınız andan itibaren yukarıda özeti yapılan tarihin bütün izleriyle karşılaşmaya başlayacaksınız.

Ancak şuna karar vermek gerek. Öncelikle her yere yürüyüş mesafesindeki yerleri keşfetmek için kent merkezini mi; yoksa birbirine belirli uzaklıkta araçsız ulaşımın biraz zaman alacağı yerleri mi gezeceksiniz? İster kent çevresi, ister kent içi olsun bu şekilde ziyaretinizi ikiye ayırmanızda fayda var.

Edirne’ye yaklaşırken yolun tam karşısında Selimiye Camii’nin minarelerini görmeye başlarsınız. Bu yolu hiç bırakmadan devam edince Eski Cami solunuzda, Selimiye sağınızda kaldığında merkeze geldiğinizi hemen anlayabilirsiniz. Burası, özellikle Selimiye Camii yanındaki otopark, araç bırakmak için idealdir. (Şu an hummalı bir çalışma olduğundan otopark kapalı.)

Aracınızda ayrıldığınız zaman şehri keşfetmek için tarih, kültür ve lezzet dolu bir yürüyüşe hazırsınız. Tabii ki gözünüz Selimiye Camii’ne kayar hemen.

Selimiye Camii: Mimar Sinan’ın Ustalık Eseri

Mimar Sinan’ın ustalık eseri olarak adlandırılan ve 80 yaşındayken inşa ettiği Selimiye Camii, 1569-1575 yılları arasında II. Selim zamanında inşa ettirilmiştir.

Yerden yüksekliği yaklaşık 43,28 metre ve 31,30 metre çapındaki kubbesiyle iç alanı 1620 m² yer kaplarken, toplamda 2475 m²’lik bir alana yayılmaktadır. Yaklaşık 71 m olan yükseklikleri ile 4 minaresinde yer alan 3’er şerefe bulunmaktadır. Mermer, sedef, ahşap ve İznik çini süslemeleri ile de ön plana çıkan bu yapı UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer almaktadır. Selimiye Camii bahçesinde bulunan Türk-İslam Eserleri Müzesi (12.5 TL, Müzekart geçerli) ve Selimiye Vakfı Müzesi (ücretsiz, pazartesi kapalı) görülmeye değerdir.

Selimiye Camii ve belediye önünde restorasyon çalışmaları sebebiyle araç giriş çıkışları zor. Selimiye Camii içi restarasyonu 3,5 yıl devam edecek ve kubbe altında kalan mekana giriş yasak. Ancak küçük bir bölüm içerisinden cami ziyareti yapılabiliyor.

Arasta Çarşısı & Kavaflar Çarşısı

Hemen yanında “Çarşılarda aynı işi yapan esnafın bulunduğu yer” anlamına gelen Arasta Çarşısı bulunur. Selimiye Camii’ne gelir sağlamak amacıyla III. Murat zamanında yapılmış, 225 metre uzunluğunda, 124 dükkana ev sahipliği yapar. Ucuz yollu ayakkabılar yapan esnaf anlamına gelen  kavaflara ayrıldığı bilinen bu çarşıya “Kavaflar Çarşısı” da deniz.

Belediye Binası ve Atatürk Odası

Selimiye Camii ve Arasta’dan ayrılıp Eski Cami’ye doğru devam ederken tarihi yapısıyla Belediye Binası dikkati çeker. 1898 yılında yapımına başlanan bu bina, Bulgar işgali sırasında Bulgar Kralı Ferdinand’a; Yunan işgali sırasında Yunan Kralı Konstantin’in oğlu Aleksandros’a (Venizelos ve Aleksandros isimlerini Kurtuluş Savaşı sırasında sürekli duyarız. Konstantin tahtan ayrılınca Başbakan Venizelos, Aleksandros'u Anadolu topraklarını alarak ülke sınırlarını genişletmeye razı etti. Ancak Aleksandros bu tasarıyı uygulayamadan bir maymunun ısırması sonucu yaralarının enfeksiyon kapmasıyla kan zehirlenmesinden öldü.), Padişah Mehmet Reşat’a ve 1930 yılı aralık ayında Edirne ziyareti sırasında Atatürk‘e de ev sahipliği yapmıştır. Şu anda bu oda Atatürk Odası olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır.

Eski Cami

Belediye binasını bırakıp caddeyi geçince karşınızda 1403 yılında Yıldırım Beyazıd’ın oğlu Emir Süleyman zamanında yapımına başlanan ve 1414 yılında Çelebi Mehmet döneminde tamamlanan Eski Cami kalacaktır. II. Mustafa ve II. Ahmet bu camide kılıç kuşandığından Cuma hutbelerinde bunu yaşatmak için imamlar minbere kılıç ile çıkarlar.

Vaaz kürsüsü, II. Murat döneminde Eski Cami’de vaaz vermiş olan Hacı Bayram Veli’den dolayı, onun anısına kullanılmaz. Çok kubbeli camilerden olan bu caminin mihrap duvarında yer alan ve Kabe’den geldiğine inanılan “Rüknü Yemani” denilen taş ziyaretçilerin dikkatini çeker.

Üç Şerefeli Cami

Eski Cami’nin hemen karşısında 1417-1418 yılları arasında, bu camiye gelir sağlamak amacıyla yapılmış, içinde genellikle kumaş, mücevher ve silah gibi değerli malların satıldığı bedesten yer alır. Bedesteni geçince gözümüze II. Murat’ın 1433-1447 yılları arasında yaptırdığı Üç Şerefeli Cami dikkat çeker. Caminin adı yaklaşık 68 metre yüksekliğe sahip, her birine ayrı yollardan çıkılan 3 şerefeye sahip minareden gelir.

Fatih Sultan Mehmet Müzesi–Saatli Medrese

Üç Şerefeli Cami’nin hemen yanında yer alan, Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat döneminde yapılmış Saatli Medrese, Fatih Sultan Mehmet’in doğumundan ölümüne kadar ki hayatının anlatıldığı silikon heykeller, minyatürlerle zenginleştirilmiş Fatih Sultan Mehmet Müzesi’ne dönüştürülmüştür. Yeni açılmış olduğundan pek bilinmemekte ama kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir yer durumunda.

Makedon Kulesi: Hadrianapolis’ten Bir Yadigar

Ali Paşa Çarşısı’na yürürken Üç Şerefeli Cami tarafına baktığımız da gözümüze bir kule çarpar. Hadrianapolis’i çevreleyen surların 4 köşesinde yer alan kulelerden günümüze kalan tek kule olan Makedon Kulesi olarak da anılan bu yapı, Edirne Valisi Hacı İzzet Paşa tarafından kulenin üst bölümüne saat konulmasının ardından 1866-1867 yıllarından itibaren saat kulesi olarak da adlandırılmıştır. Yapılacak restorasyon çalışmaları ile müze olarak ziyarete açılması planlanıyor.

Semiz Ali Paşa Çarşısı

Yolumuz 1560 yılında Semiz Ali Paşa tarafından yaptırılan çarşıya düşüyor. 300 metre uzunluğunda, 130 dükkana ev sahipliği yapan çarşı aslında Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri olan Semiz Ali Paşa’nın Kırklareli Babaeski’de yaptırdığı Semiz Ali Paşa Camii’ne gelir getirmek için yapılmış olan bir çarşıdır. Çarşının mimarı da Mimar Sinan’dır.

Yemek Vakti Geldiğinde Edirne Tava Ciğeri

Ali Paşa çevresine gelince çevresinde yer alan restaurantlardan çok güzel kokular gelmeye başlar. Edirne Tava Ciğeri, Edirne ziyaretlerinin olmazsa olmazıdır. Zarı çıkarılmış, sinirleri alınmış ve yaprak inceliğinde dilimlenmiş olan dana ciğeri, unlandıktan sonra kızgın yağda pişirilmesi ile tadına doyulmaz bir lezzet haline geliyor. Yanına da Karaağaç biberi bu lezzeti tamamlıyor.

Edirne’ye Özgü Devai Misk Helvası, Kurabiyeler, Badem Ezmesi...

Ali Paşa Çarşısı ve paralelinde uzanan Saraçlar Caddesi, bugünkü alışverişin merkezi. Bu dükkanlarda gözümüze bir de Kavala kurabiyesi, badem ezmesi satan dükkanlar çarpar. Aynı zamanda 41 çeşit baharat, yumurta akı ve baldan yapılan; Kırkpınar zamanı pehlivanların güç kuvvet kazanmasında kullandığı her derde deva devai misk helvası… Ilık süt ile tüketilmesi tavsiye edilen bu helvanın kökeni Osmanlı dönemine, özellikle II. Murat dönemine, rastlar ve Edirne’ye özgü bir tatlıdır.

Eski Cami, Rüstempaşa Kervansarayı ve Saraçlar Caddesi arasında kalan Tahmis Çarşısı’nda da bu lezzetleri bulabilirsiniz.

Balkanların En Büyük Sinagogu Kal Kadoş Agadol

Ali Paşa Çarşısı’nın arkasında eski evlerin bulunduğu Kaleiçi’nde yer alan Balkanların en büyük, Avrupa’nın 3. en büyük sinagogu olan Kal Kadosha Gadol adıyla bilinen sinagog görülmeye değerdir. 1905 yılında çıkan büyük yangın sonrası tahrip olan sinagogların yerine 1907 yılında yapılmıştır. Pazartesi kapalı, giriş ücretsiz…

II. Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi

Artık kentin çevresini keşif için aracımıza geçip Bulgaristan’a gider gibi Kapıkule yoluna devam edip kısa bir yolculukla Tunca Nehri kıyısında yer alan II. Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi’ne  gidiyoruz. 1484-1488 yıllarında inşa edilen bu yapı özellikle akıl hastalarının su sesi ve müzikle tedavi edildiği medrese, cami ve şifahanesi ile oldukça etkileyici olan bu müze 2004 yılı Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülü’nü almıştır. Ayrıca cami yanında yer alan imarethane bölümünde yapılan düzenlemelerle o dönem hayatına ışık tutan etkileyici bir müze haline getirilmiştir.

Sarayiçi–Er Meydanı–Edirne Sarayı–Adalet Kasrı

Eğer restorasyon çalışmaları bittiyse Sarayiçi’ne de buradan devam edebilirsiniz. Ama bitmediyse Üç Şerefeli Cami’den Sarayiçi, Kırkpınar tabelalarını takip ederek, Kanuni Köprüsü’nden geçebilirsiniz (Otobüs köprüyü kullanamaz.) Ardından Kırkpınar Güreşlerinin yapıldığı Er Meydanı ve Edirne Sarayı’nın sağlam kalan yapılarından Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı Adalet Kasrı’nı göreceksiniz. Er Meydanının etrafı, ünlü pehlivanların heykellerine ev sahipliği yapmaktadır.

Adalet Kasrı’nın yanında yer alan Fatih Köprüsü’nden yürüyerek devam edince Balkan Şehitliği ve Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı’nın en büyük sarayı durumundaki Saray-ı Cedid-i Amire’yi yani Edirne Sarayı’nı görebilirsiniz. Tabii hepsini değil; 93 Harbi sırasında Rusların eline geçmesini engellemek için havaya uçurulmasının ardından geriye kalanları görebilmek ancak biraz da hayal gücünüze kalmıştır.

Normal şartlarda 5 ana meydandan oluşan ve  arasından bir kanal gibi akan nehirlerin olduğu bir sarayken şu an günümüze kalan çok az bir bölümdür. Yapılacak düzenleme çalışmaları ile Cihannüma Kasrı, Saray Mutfağı, Şehitlik, Kum Kasrı ve Kum Hamamı ile Su Maksemi gibi kısmen bugüne kadar gelebilmiş anıtsal yapılar ayağa kaldırılacaktır. Şu an için Saray Mutfağı durumundaki Mabaa-i Amire ayağa kaldırılmıştır.

Bir Edirne Festivali: Kakava Şenlikleri

Sarayiçi her yıl 5-6 Mayıs tarihlerinde düzenlenen Kakava Şenlikleri’ne de ev sahipliği yapmaktadır. Baharın gelişini kutlamak amacıyla düzenlenen bu şenlikte, bereketin artması için büyük bir ateş yakılır.

Ertesi sabah doğanın uyanışını selamlamak için Tunca Nehri kıyısında sabaha karşı bahara giriş ritüeli düzenlenir. Konserler, yarışmalar ve gösterilere ev sahipliği yapan; Edirne ile özdeşleşen bu şenliğe binlerce ziyaretçi katılır. Kırkpınar ve Selimiye Camii’nden sonra Edirne’nin en fazla bilinen değeridir

Gerek Kırkpınar gerekse Kakava Şenlikleri’nde yer almak istiyorsanız; doğacak kalabalığı düşünerek hotel rezervasyonu ve gerekli planlamaları önceden yapmanızı tavsiye ederim.

Lozan Anıtı, Tren Garı ile Meriç Nehri’nin Ötesi: Karaağaç

Sarayiçi’nden ayrıldıktan sonra Meriç Nehri’ni geçerek Karaağaç’a gidiyoruz (Karaağaç a eğer otobüs ile gidiyorsanız Tunca ve Meriç köprüleri büyük araç trafiğine kapalı olduğundan Dr.Mehmet Müezzinoğlu köprüsü kullanılmalı.). Normalde Yunanistan ile aramızda sınır çizgisi olan Meriç Nehri’ni geçince ülkenin değişeceği sanılır ama burası Kurtuluş Savaşı’mız sonrası savaş tazminatı olarak, Bosnaköy ile beraber, Türkiye Cumhuriyeti’ne verilmiştir. Bu yüzden Lozan Anıtı’na da ev sahipliği yapar.

Lozan Anıtı ile aynı bahçede yer alan Karaağaç Tren Garı görülmeye değerdir. İlki 1873 yılında ikinci ve şu anki daha büyük olan 1914 yılında bitmiş ancak I. Dünya Savaşı ile birlikte kullanılamamıştır. Savaş sonrası Osmanlı Devleti sınırlarının dışında kalan yapı, Lozan Antlaşması ile tekrardan Türkiye sınırlarına geçmiştir. 1930 yılında da açılmış ancak 1971 yılında kapatılmıştır. Neokolasik üslupta inşa edilmiş olan yapı, Sirkeci Garı’nı da andırır ve Mimar Kemalettin tarafından inşa edilmiştir.

Günümüzde Karaağaç kafeleriyle, restaurantlarıyla tam bir dinlenme noktasıdır. Özellikle geç saatlerde nehir çevresine sıralanmış restaurantlardaki kahvaltı keyfini mutlaka tavsiye ederim. Ayrıca nehir boyundaki lüks resturantlarda, 1847 tarihli Mecidiye veya diğer adıyla Meriç Köprüsü’nün nehirle verdiği güzel görüntüyle yiyeceğiniz yemek de oldukça keyifli olacaktır. Bunu yapmadan dönmeyin derim.

Tarihi Elektrik Binası

Eğer aracınız küçükse Meriç Köprüsü’nden devam ederek "iki köprü arası" adı verilen Meriç ile Tunca köprüleri arasında kalan yoldan geçerek 1608-1615 yılları arasında Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Tunca Köprüsü ya da diğer adıyla Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü’ne gelirsiniz. Köprüyü geçince solunuzda sarı bir bina kalacaktır.

Burası Edirne Belediyesi tarafından evlendirme dairesi olarak kullanılan ve Edirne'nin 1980 yılına kadar elektrik ihtiyacını jeneratörlerle karşılayan, 1930’lu yıllarda İtalyanlara yaptırılan tarihi elektrik binasıdır. İster sola dönerek tekrar Kaleiçi ve Saraçlar Caddesi’ne, ister sağ tarafa doğru devam ederek Edirne'nin ziyaretinde yine önemli nedenlerden biri olan Hasan Sezai Türbesi’ne gidebilirsiniz.

Hıdırlık Tabyası – Şükrü Paşa Anıtı ve Balkan Savaşı Müzesi

I. Balkan Savaşı sırasında kullanılan ve Edirne’deki en büyük tabya olan Hıdırlık Tabyası da yapılan düzenlemelerle ziyarete açılmıştır. Şu an restorasyonu devam etmekte olan ve Kıyık Tabya olarak da bilinen, Balkan Savaşları sırasında şehri 5 ay boyunca savunan Şükrü Paşa Anıtı ve Balkan Savaşı Müzesi de o dönemin ruhunu yansıtmaktadır. 1916 yılında vefat eden Edirne Müdafii Şükrü Paşa’nın mezarı da 1998 yılında adıyla ölümsüzleşen Kıyık Tabya’ya getirilmiştir. Tabya ve çevrsi şu anda restorasyondadır.

Elbette Edirne gezilecek yerler bunlarla sınırlı değil, Aralarda değinmediğimiz, gözümüze çarpan pek çok tarihi ve kültürel yapı da vardır. Ancak Edirne’ye yapılacak bir seyahatin en ilgi çekici noktalarını bulabileceğimiz bu yazıda kalan boşlukları doldurmak da sizlere kalmış. Edirne gezisi planlarken bir rehberin gözüne çarpanlar bu yazımızda akıllarda kalsın.

Seyahatleriniz RehberName Tadında Olsun…

*** Fotoğraflar için Mustafa Yavuz’a teşekkür ederim.

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.