Darüşşifa Nedir? Anadolu topraklarında inşa edilmiş Darüşşifalar hangileridir?
Selçuklular'dan Osmanlı’ya miras kalmış, Osmanlı döneminde ise geliştirilen tekniklerle Dünya’ya örnek olmuş Darüşşifalarımızı ne kadar tanıyoruz?
Nedir Darüşşifa?
Basit bir tabirle açıklamak gerekirse o dönemin hastaneleridir Darüşşifalar. Kelime anlamı olarak baktığımızda ise “sağlık yurdu, şifa yurdu, şifa veren yer” anlamında olan darüşşifalar için farklı terimler de kullanılmıştır; Şifahane, Darussıhha, Darulafiye, Darürraha, Darüttıb, Bimaristan, Bimarhane, Tabhane, Nekahathane, Maristan, Me’menülistirahe” gibi.
Darüşşifalar hastaların tedavi edildiği, bununla birlikte tıp eğitiminin verildiği, çeşitli ilaçların geliştirildiği yerlerdi. Anadolu Selçuklu Dönemi'nde inşa edilen darüşşifalarla Osmanlı Dönemi darüşşifaları farklılık göstermekle beraber; Osmanlı’nın, Selçuklu tedavi yöntemlerini esas alıp bu yöntemleri daha da geliştirerek darüşşifaları devam ettirdiğini görürüz.
Günümüzden 800 sene önce Anadolu topraklarında kurulan ilk darüşşifayla beraber, ilerleyen asırlar içinde Türkler eşi benzeri olmayan tıp eğitim sistemine imza atmış ve Avrupa’ya örnek olmuştur. Selçukluların Avrupa’daki Rönesans döneminin tıp eğitimine, hastane sistemlerine büyük örnek teşkil ettiğini özellikle vurgulamak lazım.
Avrupa’da 1800’lerde bile akıl hastalarının işkence görüp dışlandığını düşündüğünüzde, 1200’lerde Bimarhanelerinde akıl hastalarını tedavi eden Selçukluların emsalsiz bir örnek olması takdire şayan.
Selçuklularda, saraylarda ve kervansaraylarda da darüşşifalar bulunmaktaydı. Dahası Melikşah’ın ordusunda seyyar bir hastane bulundurduğunu da göz önüne alırsak seyyar darüşşifaların varlığını da belirtmiş oluruz. Anadolu’da müthiş bir kervan ağı kuran Selçukluların, ticaret hayatını canlı tutabilmek için kervansaraylarında da böyle bir sağlık sistemi kurmuş olması şaşırtıcı değil elbet.
Osmanlı Dönemi'nde ise darüşşifaların varlığının devam ettiğini görürüz. Selçuklulardan aldıkları esas tedavi yöntemlerini geliştiren Osmanlı, “Külliye” dediğimiz sistem içerisinde darüşşifaların gelişimine devam eder. Bir cami çevresinde oluşmuş yapılar topluluğuna külliye dendiğini biliyoruz. Osmanlı, külliye içerisinde kurduğu darüşşifalarda hastaları tedavi ederken, bir taraftan da yetim ve yoksulların yiyecek, sağlık gibi ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde sistem kurmuştur.
Hem Selçuklularda hem de Osmanlı Döneminde sağlık hizmetleri ücretsiz olarak verilmekteydi. Ayrıca gelen her kim olursa olsun din, dil, ırk ayrımı yapılmadan tedavi edilirdi.
İlk Selçuklu hastane yapısının Nişabur’da, Sultan Alparslan döneminde yapıldığını belirtelim. Fakat biz bu yazımızda Anadolu’daki darüşşifaları ele alacağız. Darüşşifaların özellikleriyle ilgili elbet daha çok şey var konuşulacak. Şimdi gelin Anadolu’daki Darüşşifaları sırayla özetleyelim. İşte Anadolu darüşşifaları;
1- Mardin Emüniddin Darüşşifası
Artukoğulları Beyliği döneminde yapılmış en erken bimarhane örneklerinden biridir. Mardin Emüniddin Maristanı, Şeyh Eminüddin Bimarhanesi olarak da bilinen yapı 1108 ile 1123 arası tamamlanmıştır. O dönemde cami, hamam, medrese, çeşme ve bimarhaneden oluşan yapının bugün ayakta kalan kısımları ise cami ve hamamdır.
Maalesef bimarhane yok olmuştur. Artukoğulları’ndan Eminüddin Bey tarafından yapımına başlanır, fakat kendisinin vefatıyla birlikte ağabeyi Necmeddin İlgazi tarafından tamamlanarak ismi verilir.
Bir tıp medresesi ve şifahane olarak tasarlanan darüşşifaya o zamanlarda uzak diyarlardan şifa bulmak için gelen ziyaretçi çok olurmuş. Bugün bile Maristan Hamamı diye bilinen hamamın şifa verdiğine inanılır Mardin’de.
2- Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası ve Tıp Medresesi
Anadolu’nun ayakta kalmış en eski şifahanesi ve dünyanın ilk tıp fakültesi burası. Kayseri Darüşşifası, Kayseri Maristanı, Kayseri Tıbbiyesi, Çifte Medrese, Şifa Hatun Medresesi gibi isimlerle de anılan darüşşifa 1205-1206 yılına tarihlenmektedir.
Selçuklular tarafından Anadolu’da yapılan ilk darüşşifa olmakla beraber, bir kadın tarafından yaptırılmış olması da farklı kılar bu darüşşifayı. 800 yıldır ayakta duran bu tıp medresesi ve şifahane, Anadolu Selçuklu Hükümdarı 2. Kılıçarslan’ın kızı Gevher Nesibe Sultan’ın ölümünden önce bıraktığı vasiyetin sonucunda ortaya çıkar. Hikayesi ise bir o kadar dramatiktir Gevher Nesibe’nin...
Gevher Nesibe Hatun, 2.Kılıçarslan’ın on iki çocuğundan tek kız olandır. Sarayın baş sipahisine gönlünü kaptırır onunla evlenmek ister. Fakat ağabeyi 1.Gıyaseddin Keyhüsrev bu aşka ve izdivaca razı olmaz. Baş sipahiyi savaşa yollar, nihayetinde baş sipahi savaştan geri dönemez, ölür. Gevher Nesibe Hatun üzüntüden yataklara düşer hastalanır bir daha da iyi olmaz.
Ağabeyi bu yaptığından pişmanlık duysa da Gevher Nesibe için çareler tükenmiştir artık. Verem hastalığına tutulur ve ölmeden önce ağabeyinden bir şey ister, bu son isteğidir:
“Ben devasız bir derde düştüm, kurtulmama imkan yok. Hiç bir hekim derdime çare bulamadı, ben artık ahiret yolcusuyum. Eğer dilersen benim mal varlığımla adıma bir darüşşifa yaptır, bu darüşşifada bir yandan dertlilere şifa verilirken, bir yandan da devası olmayan dertlere şifa aransın. Bu darüşşifada ünlü hekimler ve cerrahlar yetişsin. Burada kimse bir kuruş ödemesin. Burası benim adıma bir vakıf olsun” demiştir.
İki bölümden oluşan darüşşifada bir tıp medresesi ve şifahane yer almaktadır. Bu mükemmel eserin en eşsiz kısmı ise akıl hastaları için yapılan bimarhane bölümü ve buradaki tedavi yöntemleridir.
Avrupalılar’ın akıl hastalarına acımasız davranış biçimini ele aldığınızda, Türkler’in su sesi, kuş sesi ve müzik sesiyle akıl hastalarını tedavi etmeleri o dönemde bile tıpta gelinen noktayı ve Türk insanının merhametini gösterir. (Başka bir yazımızda sadece bu darüşşifaya uzunca yer vereceğiz.) Günümüzde Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi (Selçuklu Müzesi) olarak ziyaretçilerini ağırlamaktadır.
3- Sivas- 1.İzzeddin Keykavus Darüşşifası
Anadolu’daki darüşşifaların en büyüğüdür ve 1217-1218 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu hastanelerine ait tek vakfiyesi olan darüşşifa, Selçuklu mimarisinin en özel örneklerinden biri, 3400 metrekarelik alanı ile en büyüğü, dünyanın ise en eski hastanelerinden biridir.
İzzeddin Keykavus’un türbesi de burada yer alır. Sivas merkezde yer alan darüşşifa, Şifaiye Medresesi adıyla anılmaktadır.
4- Sivas- Divriği Turan Melik Darüşşifası
Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilen, bugün Türkiye’nin Unesco Miras Listesi’nin (1985) ilk başındaki isimdir.
1228 senesinde yapımına başlanan eser on yıl içinde bitirilmiştir. Süleyman Şah ve hasekisi Melike Sultan (Melike Turan Melek) tarafından yaptırılan bu darüşşifa iki bölümden oluşur; Ulu camii ve darüşşifa. İçinde camii, hastane ve türbe barındıran yapının taç kapılarındaki işlemeler muhteşem olup bir çok farklı özellikler taşımaktadır.
5- Çankırı Cemaleddin Ferruh Darüşşifası
Çankırı Cemaleddin Darüşşifası ve Darülhadisi olarak bilinen yapı, halk arasında Taş Mescit olarak anılır. Anadolu Selçuklu Hükümdarı 1. Alaeddin Keykubat döneminde Çankırı Atabeyi (Valisi) Cemaleddin Ferruh tarafından 1235 senesinde yaptırılmıştır.
Şifahanenin dışında Dar-ül Hadis yapısı ile de hizmet veren yapının malesef bugün şifahane kısmı tamamen yok olmuştur. Anadolu’daki ilk Dar-ül Hadis yani Hadis öğrenimi için kurulan medresenin de burada olduğunu ve Taş Medrese diye anıldığını belirtelim. Günümüzde mescit olarak hizmet veren bu eser, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar ise Mevlevihane olarak kullanılmıştır.
6- Aksaray Darüşşifası
13. yüzyılda yine Selçuklular döneminde kurulduğu bilinen bu darüşşifa ile ilgili pek bilgi olmamakla beraber, yapıdan kalan her hangi bir kısım da bulunmamaktadır.
7- Kastamonu Pervaneoğlu Ali Darüşşifası
1850’lerde geçirdiği yangın sonrası günümüzde sadece kitabesinin yer aldığı taç kapısı ile yan duvarı kalan şifahane, Anadolu Selçuklu vezirlerinden Pervane Müineddin Süleyman’ın oğlu Ali tarafından 1272 senesinde yaptırılmıştır. Halk arasında Yılanlı Dergah olarak da anılmıştır.
8- Tokat Muineddin Pervane Darüşşifası
Halk arasında Gökmedrese,Kırk Kızlar Medresesi, Pervane Medresesi gibi isimlerle de anılan darüşşifa, günümüzün Tokat Müzesi olarak hizmet veren medrese binasından ibaret kalmıştır. Selçuklu devlet adamlarından Pervane Muineddin Süleyman tarafından 1255-1275 yılları arasında kurulan şifahane idi.
9- Konya Darüşşifaları
Konya, Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapmış şehirdi. Bu yüzden Selçuklular Konya’da bir çok cami, medrese, türbe, han, hamam yapısı inşa ettirmiştir. Konya’da bilinen, iki darüşşifanın varlığıdır. Fakat bazı kaynaklarda üç darüşşifanın olduğundan bahsedilir.
Birincisi; muhtemelen ilk darüşşifa olan bu yapı “Maristan-ı Atik” ya da “Eski Darüşşifa” olarak bilinen ve 2. Kılıçarslan tarafından yaptırılan darüşşifaydı.
İkincisi; Kemaleddin Karatay Darüşşifası olup, Selçuklu vezirlerinden Celaleddin Karatay’ın kardeşi Kemaleddin Karatay tarafından 1255 yılında yapılandır. Medrese şeklinde yapılmış sonradan küçük bir hastane olarak kullanılmış, bu yüzden de Küçük Karatay (Karatay-ı Sagir) olarak anılmıştır.
Üçüncüsü; Konya Darüşşifasıdır ki, Anadolu’da Selçuklular tarafından o dönemde yapılan en büyük hastanelerden biridir. Başkent olması ve nüfusun yoğun olması sebebiyle büyük bir darüşşifadır. Sultan Melikşah tarafından yaptırılıp, 1.Alaeddin Keykubad tarafından onarılıp hizmete devam eden, Alaeddin Tepesi yakınlarındaki darüşşifa 1860’lı yıllara kadar aktifti.
Bugün malesef bu darüşşifalar günümüze ulaşamamıştır.
10- Akşehir Darüşşifası
Selçuklular döneminde Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1260’larda yaptırılmıştır. Hakkında fazla bilgi bulunmayan bu darüşşifa Konya’nın Akşehir ilçesinde olup Taş Medrese- Taş Camii olarak ziyarete açıktır.
11- Amasya Anber bin Abdullah Darüşşifası (Sabuncuoğlu Darüşşifası)
Şehzadeler Şehri Amasya’nın en görkemli yapılarından biri olan darüşşifa hakkında iki ayrı görüş vardır; Birincisi, İlhanlılar döneminde, İlhanlı hükümdarı Sultan Olcaytu Mehmed Han tarafından 1308-1309 yıllarında Anber bin Abdullah’a yaptırılmış olduğudur. İkincisi, Sultan Alaeddin Keykubad tarafından 1220’li yıllarda yapıldığı ve Amasya’ya hükmeden İlhanlılar döneminde de tamir edilip kitabe konulduğu yönündedir. Yeşilırmak kıyısındaki ticaretin yoğun yaşandığı Amasya şehrinde pekala Selçukluların böyle bir darüşşifa yaptırmış olması muhtemeldir.
Darüşşifanın taç kapısı çok görkemli olup Anadolu’daki müzikle akıl hastalarının tedavi edildiği ilk bimarhane olarak bilinmektedir. 2011’de müzeye çevrilen ve adı Şerafettin Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olan yapı ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Büyük Türk hekimi Şerafeddin Sabuncuoğlu ise bu vesileyle yaşatılmaktadır.
12- Bursa Yıldırım Darüşşifası
1390-1394 yılları arasında 4. Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan darüşşifa aynı zamanda Osmanlı döneminin ilk hastanesidir. Yıldırım Beyazıt’ın inşa ettirdiği külliye içerisinde cami, medrese, hamam, imaret ve darüşşifa bulunmakta idi. Osmanlı döneminin ilk tıp fakültesi ve ilk hastanesi olarak bilinen darüşşifa 1855 Bursa depreminde zarar görmüş, onarılmış 2000’li yılların başında da “Bursa Darüşşifa Göz Merkezi” olarak hizmete açılmıştır.
13- İstanbul Fatih Darüşşifası
1453 İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan ilk İstanbul darüşşifasıdır. 1470 senesinde tamamlanan yapı Fatih Külliyesi’nin en önemli kısımlarından biriydi. Yıllar içerisinde gerek depremle zarar görmüş gerekse tahribatlara uğramış yapıdan malesef günümüze kalan birşey yoktur.
14- Edirne 2. Bayezid Darüşşifası
Evliya Çelebi’nin hayranlığını “Orada bir darüşşifa vardır ki dil ile tarif edilmez, kalemler ile yazılmaz” sözleriyle dile getirdiği 2. Bayezid Darüşşifası, Osmanlı’nın en görkemli şifahanesiydi şüphesiz. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu, 8. Osmanlı padişahı olan 2.Bayezid, 1484-1488 yılları arasında darüşşifanın da içinde olduğu külliyeyi inşa ettirmiştir.
Hastaların tedavi edildiği aynı zamanda tıp eğitiminin verildiği darüşşifa, sunduğu tedavi yöntemleriyle ve hizmetleriyle o dönemde çok yönlü bir hastane olmuştur. Günümüzde ise Sultan 2. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi olarak hizmet vermekte, binlerce ziyaretçi ağırlamaktadır. Aynı zamanda 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne de dahil edilmiştir.
15- Manisa Hafsa Sultan Darüşşifası
2013’den bu yana Manisa Tıp Tarihi Müzesi ismiyle ziyaretçilerini ağırlayan, Sultaniye Külliyesi diye de bilinen darüşşifadır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından annesi Ayşe Hafsa Sultan adına 1513-1520 arası bir külliye inşa ettirir.
Hamam ve darüşşifanın yapımı ise 1539 senesinde, Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra gerçekleşir. 19. yüzyılda akıl hastalarının tedavi gördüğü yer haline gelir ve halk burayı “Tımarhane” olarak anar. Celal Bayar Üniversitesi’nin yaptığı yenilemelerin ardından Manisa Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmete açılmıştır.
16- İstanbul Haseki Darüşşifası ve Tıp Medresesi
Kanuni Sultan Süleyman’ın hasekisi Hürrem Sultan tarafından, külliye şeklinde 1538’de yaptırılan eserdir. Fakat darüşşifa sonradan eklenmiş olup bitiriliş tarihi 1550’li yıllardır. Yapının mimarı ise Mimar Sinan olup mükemmel bir teknikle inşa edilmiştir. Osmanlı mimari tarihinin benzeri olmayan bir darüşşifa yapısıdır. Farklı dönemlerde tadilatlar görmüş, günümüzde ise Diyanet İşleri Bakanlığı’nın mülkiyetindedir.
17- İstanbul Süleymaniye Darüşşifası ve Tıp Medresesi
Kanuni Sultan Süleyman’ın isteğiyle Mimar Sinan tarafından 1550-1557 yılları arasında yapılan darüşşifadır. Yine bir külliye olup merkezinde cami olmak üzere medrese, darüşşifa, imaret, darühane (eczane), sıbyan mektebi, kütüphane, hamam, dükkan ve daha bir çok yapı topluluğu barındıran görkemli bir külliyedir. Hem darüşşifa hem tıp medresesi olarak hizmet vermiştir. Asıl işlevini kaybetse de günümüzde bu bölümlerde farklı uygulamalar devam etmektedir.
18- İstanbul Atik Valide Darüşşifası
Mimar Sinan’ın tasarladığı bu külliye Sultan 2. Selim’in eşi Nurbanu Sultan tarafından 1570-1579 yılları arasında yaptırılmıştır. Bir çok kıymetli yapıyı, darüşşifa da dahil barındıran külliye asırlar içerisinde tahribata uğramıştır. Onarım çalışmalarından dolayı günümüzde kapalıdır.
19- İstanbul Sultan Ahmed Darüşşifası
Merkezinde Sultan Ahmed Camii’nin bulunduğu külliye bugün de İstanbul’un en popüler ziyaret yerlerindendir. Sultan 1. Ahmed tarafından 1603-1617 yılları arasında inşa ettirilen yapının mimarı Sedefkar Mehmet Ağa olup, dünya çapında Mavi Cami (Blue Mosque) olarak tanınmasına vesile olan 20 bin civarı çinisiyle İstanbul’un en büyük külliyelerindendir. 1621 yılında bitirilen Darüşşifa günümüzde var olmasa da Sultan Ahmed Külliyesi tüm görkemiyle ayaktadır.
Evet Anadolu’daki darüşşifalardan kısaca bahsettik. Bu kadim topraklarda yaratılan, kıymeti bilinmesi gereken değerlerdir darüşşifalar.
Demem o ki bugün Avrupa’yı örnek alırken önce kendi tarihimizi, tarihteki başarılarımızı okuyup anlamak lazım. Avrupa’da tedavi hizmetlerinin rahip ya da rahibelerin elinde olduğu, Türkler’in ise ruhani tesisler yerine modern tıp eğitimi ve tesisleriyle, uzmanlaşmış hekimleriyle tedavi gerçekleştirdiğini unutmayalım.
Geçmişini bilen geleceğe güvenle bakan nesiller yetiştirmek temennisiyle...