Sabuncuoğlu Şerafeddin kimdir? Türk Dünyasının ve XV. yüzyılın en önemli hekimlerinden birisi olan Şerafeddin Sabuncuoğlu daha 17 yaşında iken hekimlik yapmaya başlar. İşte bu önemli isim ve bıraktığı eserler...
Tıp Bayramı olarak kutlanacak 14 Mart tarihine yaklaşırken, adı çok fazla bilinmeyen fakat Türk Dünyasının ve XV. yüzyılın en önemli hekimlerinden birisi olan Şerafeddin Sabuncuoğlu’na değinmek istedik.
1385 yılında şehzadeler şehri Amasya’da doğan Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun köklü ve saygın bir aileden geldiğini söyleyebiliriz. Dedesi Sabuncuoğlu Hacı İlyas Çelebi ve babası Ali Çelebi de belli dönemlerde hekimlik yapmış önemli kişiler.
Şerafeddin Sabuncuoğlu da hem aileden gelen bir alışkanlıkla hem de doğduğu ve büyüdüğü şehrin döneminin önemli bir bilim, kültür ve eğitim merkezi olmasından dolayı, daha 17 yaşında iken hekimlik yapmaya başlar.
Kimi kaynaklara göre usta çırak ilişkisiyle, kimi kaynaklara göre ise Amasya’da medreselerde aldığı eğitim – öğretim sonrası bu işi yapmaya başlar. Amasya şehrinin daha Selçuklular döneminde önemli bir bilim merkezi olduğunu ve 18 medresenin şehirde bulunduğunu göz önüne alırsak, ilerleyen dönemlerde Amasya Darüşşifasında Başhekim olacak olan Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun sadece usta çırak ilişkisiyle bu konuma gelmesi biraz zor gözüküyor.
Şerafeddin Sabuncuoğlu’nu çağının hekimlerinden ayıran en önemli özellik kuşkusuz cerrahi müdahaleye daha sıcak yaklaşmasıdır. Dönemin şartları göz önüne alınacak olursa hekimler cerrahi müdahale yerine ilaçla tedavi gibi yöntemleri daha çok tercih ederken, Sabuncuoğlu ilaç ile tedavinin yetersiz olduğu durumlarda cerrahi müdahaleden kaçınmamıştır.
Bu müdahalelerde kullandığı aletleri ve operasyon anlarını resimlendirerek tıp dünyasının hizmetine sunmuştur. Hayvanlar ve kendi üstünde deneyler yaparak hem kendini hem de hazırladığı ilaçların güvenilirliğini kanıtlamıştır.
Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun tercüme ettiği, yazdığı 3 kitap var ki cerrahi müdahalelerden, kadın hastalıklarına, zehirlenmelerde uygulanacak tedavi metotlarından kırık çıkık tedavilerine kadar birçok konuda resimli anlatımlarla zenginleştirilmiş ve eşsiz bir kaynak haline gelmişlerdir.
Cerrahiyyetü’l Haniyye
Bu eserin tercüme mi yoksa bizzat Şerafeddin Sabuncuoğlu tarafından mı yazılmış olduğu tartışılsa da, kendisi Akrabadin Tercümesi’nde olduğu gibi bunun bir tercüme olduğunu belirtmemiş. Dolayısıyla kendi yazdığı bir kitap olarak kabul görür.
Fatih Sultan Mehmed’e ithafen yazılan bu kitap 3 babdan oluşur. Bu bablarda sırasıyla dağlama metodları, cerrahi müdahaleler ve her türlü kırık çıkıklarla ilgili tedavilerden bahsedilir. Toplam 299 adet tedaviler ve tedavilerde kullanılan aletlerle ilgili resim ile eşsiz bir görselliğe de sahiptir.
Akrabadin Tercümesi
Amasya Sancağı’na gönderilen II. Beyazıd’ın talebi üzerine Farsça yazılmış olan Zahire-i Harzemşahi adlı eserin Türkçe’ye tercümesidir. Dönemin ilaçları, formülleri ve bu ilaçların etkileri üzerine yazılan bu kitabın daha iyi anlaşılabilmesi için sonuna Türkçe-Arapça-Farsça sözlük de yazılmıştır.
Müreccebname
Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun 1468 yılında 85 yaşında iken hazırlamış olduğu Müreccebname en önemli eseri olarak kabul edilir.
Eserinde kendi hazırlamış olduğu ilaçların nasıl kullanılacağından, hayvanlar ve insanlar üzerinde yaptığı deneylerden bahseder. Bu eserin önemi; Türk tıp tarihinde bir hekim tarafından kaleme alınmış ve hekimin kendi buluşu olan ilaçları anlattığı, tedavi yöntemlerinden bahsettiği İlk Monografi olmasıdır.
Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi Yüzlerce Ziyaretçi Ağırlıyor
Şehzadeler şehri Amasya’nın en çok ziyaret edilen noktalarından birisi olan bu müze "Amasya Darüşşifası, Amasya Bimarhanesi, Amasya Şifahanesi" gibi isimlerle anıldı. Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyan bu yapı 1308 yılında İlhanlı sultanı olan Olcayto Mehmed’in eşi Ildus Hanımın kölesi olan Amber bin Abdullah tarafından inşa ettirildi.
Fakat 1308 yılı olarak kitabesinde geçse de, çoğu tarihçi Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad tarafından 1222-1232 yılları arasındaki bir tarihte yaptırıldığını söyler. Selçuklu medrese mimarisi tarzında inşa edilen yapıya girildiğinde dikdörtgen bir avlu ve etrafında da eğitim ve tedavi amaçlı kullanılan tonozlu bölümler bulunuyor. Darüşşifanın 1312’den 1848 yılına kadar düzenlenen vakfiyeleri vardır.
Bu Darüşşifa’da tıp eğitimi verilirken, hasta insanlar tedavi edilmiş ve hatta zamanla akıl hastalarının musuki ile tedavi gördüğü tıp merkezine dönüşmüştür. Bimar’ın kelime anlamı “hasta” demektir ve baktığınız zaman o dönemin Bimarhaneleri günümüzün hastaneleridir.
Darüşşifa’da onlarca hekim yetiştiren Sabuncuoğlu, Türk tıp tarihinde büyük bir isim olmayı başarmıştır. İnsanlığa sunduğu hizmetler iyi bilinmeli ve öğretilmelidir. İsmi bir İbn-i Sina kadar bilinmez ama buluşları ve tedavi yöntemleriyle insanlığa hizmet edip, ardında büyük eserler bırakmıştır.
Tıp Bayramını kutladığımız Mart ayı içerisinde, Türk tıp tarihine bunca katkısı olmuş Şerafeddin Sabuncuoğlu’nu kısaca anlatmaya çalıştık. Bu büyük Türk hekimini saygıyla anıyoruz…