Bir rehber gözüyle; Assos Antik Kenti nerededir? Assos'a geldiğinizde neler göreceksiniz? Assos'ta nerde yemek yiyebilir ve Assos'ta nasıl zaman geçirebilirsiniz?
Bu kez Çanakkale’nin, tarihi, kültürü ve doğa turizmi için en fazla ziyaret edilen yerlerinin başında bulunan Assos’un rehberin gözünden nasıl göründüğünü tarif etmeye çalışacağız. Tarih mi, doğa mı, deniz mi yoksa hepsi birarada mı?
Genellikle Çanakkale ziyaretleri, savaş alanları ardından Troya ve Assos olarak sıralanır. İlk ikisi içerisinde biraz daha tarih ve kültür barındırırken, Assos genelde uzun soluklu otel konaklaması ile beraber ruhsal ve bedensel rahatlamayı da içine alır. Son zamanlarda internet aramalarına baktığınız zaman Assos’un en üst sıralarda yer alması da bu sebeple gayet normaldir.
Assos Konumu
Çanakkale – İzmir karayolunun 70. kilometresinde Ayvacık ilçesine ulaştığımızda artık tabelalarda Assos sıklıkla karşımıza çıkmaya başlar. Ancak hala önümüzde 19 km’lik bir mesafe vardır. Dikkatli gözler Ayvacık girişinde bir heykel görür. Bu heykeldeki kişi Assos’a vardığımızda karşımıza çıkacak olan Midilli Adası’nda doğan ve Ayvacık ile Midilli arasında deniz ticareti yapan sonrasında Kaptan-ı Derya olacak olan Babaros Hayrettin’dir.
Yavaş yavaş Assos’a yaklaşırken Midilli Adası’nın görüntüsü karşılar bizi, önünde sivri bir tepe üzerinde bulunan Assos görüntüsü ile beraber. Hala daha antik bir yerleşim ile beraber yaşamaya devam eden Behramkale Köyünün içine otoparka girdiğimizde ise gözümüz Akropole takılır. Yürünecek mesafe biraz uzundur ama köy içerisinde yapılacak bu yürüyüş mesafenin uzunluğunu siler atar.
Kentin Tarihçesi
Assos kentinin tarihi tabii ki çok eskilere gitmektedir. Ama genellikle ziyaretçiler için ilgi çeken bölüm belki bir anda sağladığı görsellikten dolayı 2500 yıllık ve günümüze kadar olan kısmıdır. Kent, öncelikle Lidyalılar ardından onlara son veren Perslerin (M.Ö. 548) hakimiyetine geçer. M.Ö. 387 yılına kadar Pers etkisini hisseder. Bu sırada Eubolos isminde bir banker kendini Assos Kralı ilan eder ve yönetimi ele geçirir.
Assos’un Eniştesi Aristo Kente Geliyor
Ardından Hermesias yönetimi devralır. Gençliğinde Atina’da Platon’un okulunda eğitim almış, orada Aristo ve diğer ünlü dostlar edinmiş ve bu dostlarını Assos’a davet etmiştir. Aristo bu daveti kabul eder. Ancak bir şartı vardır: Hermsias’ın kız kardeşi Pythia ile evlenmek. İşte bu yüzden diyebiliriz ki Aristo, Assos’un eniştesidir.
M.Ö. 348-345 yılları arasında Aristo Assos’ta yaşar. Bu süre içerisinde Anadolu topraklarındaki ilk felsefe okullarından birini kurar. Ancak M.Ö. 345 yılında Hermesias iktidarı kaybeder. Pers komutanı Rodoslu Memnon tarafında esir alınarak Persepolis’te çarmıha gerilir. Kent yine Pers hakimiyetine girer. Bu esnada yaklaşık 11 yaşlarında olan Büyük İskender için iyi bir eğitimci arayan II. Philip aradığını bulur ve Aristo’yu Makedonya’ya davet eder.
Aristo, bu şekilde Assos’tan ayrılır. Büyük İskender’in ölümüden sonra kent, Bergama Krallığı’nın kontrolüne girer. Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını Roma’ya bırakması ile kent Roma hakimiyetine girerek önemli ölçüde gelişir.
Aziz Paulus Assos'ta
Özellikle Bizans döneminde psikoposluk merkezi haline gelmiş olan bu yerleşim Aziz Paulus’un Troas Bölgesi ziyaretlerinde de adı geçen yerlerden birisi olmuştur. M.S. 52-53 yıllarında ilk ziyaretinde Alexandria Troas’tan Neapolis’e gitmiş, 2. ziyaretinde beraberindekileri gemi ile Alexandria Troas’tan Assos’a göndermiştir. Kendisi de yaklaşık 33 km’lik bir yürüyüşle Assos’a gelmiş, diğerleri ile buluşup gemiyle Midilli’ye geçmiştir. Hristiyanlığın bu dönemlerinde Pagan yapıların büyük kısmı zarar görmüştür.
Selçuklu hakimiyeti ve ardından Karesi Beyliği’nin topraklarının bu bölümünü Osmanlı Devleti’ne satmasıyla da Osmanlı hakimiyeti başlamıştır.
Akropolden Edremit Körfezi’ne mükemmel bir görüntüye bakarken, ilk anda bu tarihsel süreç geçer akıllardan.
2017 yılında bu tarihsel süreçte oynadığı rol ve değerinden dolayı UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiştir.
Behramkale Köyü
Günümüzde her ne kadar Assos ismi daha çok bilinse de aslında Ayvacık ilçesinin Behramkale Köyüdür burası.
Yaklaşık 600 yıldır varlığını devam ettiren bu Behramkale Köyü, aslında bölge nüfusunu dengelemek amacıyla çevreye yerleştirilen Türkmen nüfusunun izlerini taşır. Ancak geçen bu süre, zamana ayak uydurmasına ve bazı gelenek ve göreneklerinin biraz daha yumuşamasına neden olmuştur.
Aracınızda iner inmez renkli elbiseleriyle el işlerini sizlere satmaya çalışan ev sahipleri “Hoş geldin!” der öncelikle. Satmaya çalıştıkları basit ürünlerdir ama el ürünüdür ve değerlidir.
Zaten bölgeye yaklaştığınızda Kadırga, Kadırga Koyu, Tahtacılar gibi isimleri çok görürsünüz. Osmanlı Devleti donanmasının inşasında görev yapmış bu insanlarımız ahşap oymacılığında son derece iyiydiler. Bu Türkmen kültürünün en önemli izlerini az da olsa çevre köylerde görebiliriz. Yazın tarlalarında, kışın evlerinde tezgah başında halı dokurken görebileceğiniz insanlardır. Ama maalesef bu kültürleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Yürümeye devam ederken sağda solda görülen evlerin antik kent kalıntılarının geri dönüştürülmüş parçalarından yapıldığını anlarsınız. Antik kalıntıları yanı sıra köyde bulunan taş evlerin yapı malzemesinin de binlerce yıl önceki gibi andezit olduğunu da fark edeceksiniz.
Kenarlarında tezgahların sıralandığı yol sizi köy meydanına çıkarır. Bir soluklanma için buradaki kafeler ve köy kahvesi birebirdir. Mevsimine göre koruk suyu, karadut suyu ve her zaman bulabileceğiniz kahvesi Akropole kalan mesafeyi almanıza yardım eder.
Hüdavendigar Camii
Kısa bir dinlenmenin ardından yola devam ediyoruz ve yol bizi Akropol girişine getiriyor. Burada ilk olarak dikkatimizi çeken girişin solundaki Hüdavendigar Camii’dir. Genelde çok ziyaretçi çekmez ama dikkatli gözlerin görebileceği çok detay vardır.
I. Murat dönemine tarihlenen bu caminin öncelikle minaresi yoktur. Bazen yadırganır “Minaresiz cami mi olur?” diye. Ancak bir yapıyı cami yapanın minaresinin olması değil cuma namazı kılınması için gerekli olan minberinin olması gerektiğini hatırlamamız gerekir. Tek kubbeli bu yapının hakim olduğu tepe antik kentin kuzeyine yaslanmıştır.
Caminin avlusundan aşağı baktığınızda ise Tuzla Çayı (Satnieois) üzerinde cami ile aynı isimle anılan ve aynı yıllarda inşa edilen Hüdavendigar Köprüsü’nü görebilirsiniz..
Hüdavendigar Camii çeşitli zamanlarda birçok restorasyon görmüştür. Camiye şöyle bir bakıldığında bu durum hemen fark edilir. Yapının temel mimari malzemesine pek uymayan eklemeler vardır. Örneğin sütunlar, başka yapılara ait olan mermer parçalar, giriş kapısının etrafında yer alan mermer kemerin üzerindeki yazılar ve kırılmış küçük haç işaretleri hemen dikkat çeker.
“Cornelius, kentin kilisesini onartan Anthimos’un işlemiş olduğu günahlar için ona dua edilmesini isteyen...” yazan bir kitabe yer alır kapının kirişinin üzerinde.
İçeriye girildiğinde duvarlara işlenmiş kadırga çizimleri vardır. Bunlar, buraya gelen levendlerin kadırgacılar olduklarını vurgulamak için bırakmış oldukları izler olabilir. Bütün bu izler bir camide görmeye alışkın olmadığımız detaylardır.
Akropol, Athena Tapınağı ve Diğer Yapılar
Gişeden geçince Bizans döneminde inşa edilmiş ve kaleyi çeviren devasa kuleler bizleri karşılar. Girişin hemen sol tarafında 1950’li yıllara kadar yöre halkına da hizmet etmiş olan sarnıçlar yer alır. Sadece binaların çatılarından akan suların depolandığı bu sarnıçlar, iç kalenin su ihtiyacını karşılayan önemli yapılardır.
Eskiden bedensel engellilerin, kölelerin, hamilelerin girmesine izin verilmeyen Akropol bölümündeyiz artık. Biraz daha yürüyünce deniz gözükmeye başlar. Yaklaşık 236 metre yükseklikte olduğunuz belli olmaya başlar. Akropol alanı küçük olsa da buranın kentin en zirve noktası olduğunu ve şehrin diğer bölümlerinin yamaçlarda olduğunu hatırlamalıyız.
Şehri kısaca yukarıdan aşağıya Akropol, aşağı şehir, agora, tiyatro, antik liman olarak sıralayabiliriz. Bugün sadece Assos’ta sadece Akropol ziyaretinin yaklaşık bir saatte tamamlanıyor. Bu sebeple ilgili ve meraklı bir ziyaretçi grubu için bütün kalıntıları gezmek yarım belki de bir gün alabilir.
Athena Tapınağı
Akropolde en dikkat çekici yapı Bizans döneminde iç kalenin içinde kalan bölümdeki Athena Tapınağı’dır. 36 sütun olması gereken bu yapıdan günümüze sadece 5-6 sütun kalmıştır. Mimari doku olarak üzerinde fazla detay bulunmayan ve genellikel Yunan anakarasında görülmeye alışık olunan Dor tarzındadır.
Tapınağın parçaları İstanbul Arkeoloji Müzesi, Troya Müzesi, Boston Müzesi gibi pek çok müzeye dağılmıştır.
1880-1883 yılları arasında Francis Bacon’un önderliğinde yapılmış bu kazılar önemlidir. Francis Bacon’un vefatından sonra Çanakkale merkezde yer alan Chanak Consular Cemetery’e (İngiliz Mezarlığı) gömülmüştür.
Akropolde bulunan tapınağın maketi, zamanında tapnağın nasıl bir görüntüye sahip olduğu hakkında bize fikir vermektedir. Athena Tapınağı’nın maketinin sağ tarafına aşağıya doğru bakınca Batı Kapısı ve Nekropol bölümü görülür.
Burada çok farklı uygarlıklara ait gömü türleri bulunur. Lahitler özellikle dikkat çeker. Cesetler içine konulduğu anda normalden çok daha kısa bir süre içerisinde çürümesini sağlayan "et yiyen" adı verilen bu kayadan yapılan bu lahitler Assos için önemli bir ihraç ürünü olmuştur.
Önümüzdeki dönemde Batı Kapısı’ndan başlayacak ziyaretler Nekropol, Batı Kapısı yanında yer alan Bizans dönemi han, konutlar, bouleterion, gymnasion, tiyatro, kiliseler ziyaretçi rotasıyla Akropol ve Athena Tapınağı ziyaret edilebilecek. Bu rotanın çalışmaları ve son düzenlemeleri yapılmaktadır.
Dikkatli gözler bir şey daha fark eder. Athena Tapınağı’nın maketinin yanında yüzünü Midilli Adası’na dönüp hemen sol tarafında taş bloğa bakınca bir gladyatör çizimi göze çarpar. Bunu görmek için güneş ışığına ve öğleden sonra olmasına ihtiyaç duyarsınız.
Assos Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Nurettin Arslan, antik tiyatroda 3 belki 4 defa gladyatör ve vahşi hayvan dövüşlerinin yapıldığını söylemişti. 3-4 defa daha fazlası değil çünkü çok pahalı bir organizasyon olduğundan bunun sürekli yapılma şansı yoktu. Yine de 5 bin kişilik tiyatroya yapılan eklemeler ile buranın gladyatör dövüşlerine hazırlandığını gösteren somut eklemeler görmek mümkündür. Bu gladyatör çizimi de bunun kanıtıdır.
Assos Liman
Assos zirvelerinde bunlar varken deniz seviyesinde başka bir Assos bulunur. Biraz daha yakın tarihin Assos’udur bu. Köy içerisinden antik liman tabelasını takip ettiğinizde dar kıvrımlı bir yol ile solunuzda antik kent, sağınızda Edremit Körfezi ve Midilli Adası eşliğinde aracınızla biraz adrenalin dolu yolculuk sonrası kazı evlerinin karşısında yer alan otoparka gelirsiniz.
Tavsiyem, yaz ayları ve haftasonu aracınızı burada bırakıp 15 dakikalık bir yürüyüşle limana inmenizdir. (Otobüs daha fazla gidemez.) Çok yoğunluk olacağından aracınızla limanda sıkışmanız muhtemeldir.
Eskiden depo olarak kullanılan bu yapılar şu an restaurant ve otel olarak hizmet vermekte. İki limandan biri olup antik liman biraz daha solda kalan koydadır. Antik kaynaklarda “Eğer tanrı birini cezalandırmak isterse onu Assos limanından Akropole gönderir.” diye yazarmış. Gerçekten aradaki mesafeyi düşününce daha uygun bir ceza olamazdı heralde.
Mendirekte yapılan yürüyüşle limanın görüntüsünü ve Akropolun yüksekliğini çok rahat görebilirsiniz. Liman, antik kent ziyareti sonrası en güzel soluklanma yerlerinden biridir ve tabii ki günü sonlandırmak için de.
Assos Gezileriniz İçin Aklınızda Bulunsun
Konumu düşünüldüğünde Assos, Asya’nın en batı noktası Babakale ve Kazdağları’na 25 km uzaklıktadır. Çevre gezilerinde oldukça iyi bir konum sağlar ancak yoğun sezonda gidiyorsanız rezervasyonlarınızı çok önceden yapmanızı tavsiye ederim.
Assos Konaklama Önerileri
Assos’ta ilk anda köy içerisinde ve liman bölgesinde yer alan konaklama tesislerinin sayısı gözümüze yetersiz gelebilir. Alternatif konaklama için 2 km uzaklıktaki Kadırga Koyu da tercih edilebilir. Kadırga Koyu’nda birçok iyi hizmet veren otel bulunmaktadır.
Yoğun sezonda buraların kalabalık olabileceğini de unutmamak lazım. Arzu edenler Assos'tan Babakale yönünde yer alan Sivrice ve Sokakağzı gibi biraz daha gözden uzak yerlerde bulunan konaklama tesislerini tercih edebilir. Diğer bir seçenek olarak da Assos ve Küçükkuyu arasında 25 km'lik mesafede yer alan, her bütçeye uygun hizmet verebilecek tesisleri de aklımızda bulundurmakta fayda var.
Assos'ta Yapmadan Dönme
*Assos’a gelip Akropolde günbatımını izleyin.
*Tur Rehberi ile antik kenti gezin.
*Köy kahvesinde koruk suyu, karadut suyu veya damla sakızlı kahve tadın.
*Yerel halktan alışveriş yapın.
*Mavi bayraklı plajında denize girin.
*Antik limanda balık yiyin ve doğal dondurmalardan tadın.
Bunlardan birini bile yapmadıysanız Assos’u görmüşsünüzdür ama tadına varamamışsınızdır.
İyi gezmeler...
Instagram hesabımızı takip ederek son paylaşımlarımızdan haberdar olabilirsiniz.