Issız Köy: Kıllıt

Kalbimin tam ortasından insanlarımı, halkımı teker teker acımasızca götürdüler, senelerdir çok ıssızım. İdil ile Estel arası, dört yüz hanesi olan, katıksız bir Süryani köyü. Ben Mardin Savur’lu Kıllıt Köyü ya da Dereiçi...

Issız Köy; Kıllıt... Mardin'in sessiz ve ıssız kalan tarih kokan köyü...

1960’lı yıllar, göçler başladı, Almanya işçi arıyordu, refah ve zenginlik için dediler birden bire göçtüler.

Hani,  insan eliyle fırlatırsın ya, aynı öylece dağıldılar aynı nohut tanesi gibi.

Hâlbuki toprağımın her yanı, her günü, düğün yeri gibiydi, zaman öyle mutlu akıp giderdi ki.

Keşke güzel günlerimi gözlerinizle görebilseydiniz, yol üzerinde selamlaşacak en az elli insan görürdünüz.

Vadilerim insanlarla dolup taşıyordu, meydanlar adeta bayram yeri, koşan cıvıl cıvıl bebelerim yollarımda.

Bugünse hiç kimsem kalmadı, şimdi çıksan köy yoluna, Savur’a kadar konuşacak bir insan bulamazsın.

Köyümün meydan pazarında, has be has bereketli toprağımdan gelen biber, soğan, domates dolar taşardı. Bereketli topraklarımın tadını bilenler civar köylerden zengin pazarıma minnetsiz alışverişe gelirlerdi.

Tek bir göz odası olan okul sınıflarımda öğrenmeye aç yüz çocuk eğitim görür ve fedakâr öğretmenlerle.

En yaşlısı bin yedi yüz, en genci yüz elli yaşında olan üç kiliseli topraklarımda kutsal çanlar hiç susmazdı. Cemaat boldu, kiliseler dolup taşardı.

Hem Protestan, hem Ortodoks aynı zamanda Katolik kilisesine sahip dünyada kaç tarihi köy vardı ki?

Kıllıt; ne bir dini metropolit, ne de bir şehir, yalnızca kendi halinde sessiz sakin bir köydüm!

Sonra cami de yapıldı, onu da kucakladım kadim Turabbin topraklarımda. Dosttuk, kardeştik bizler. Hep göz ucuyla izledim gideni geleni, üzerimde yürüyeni, usulca geçenleri.

Müslümanı, Mesihi, Arap, Kürt Türk, Süryani fark etmezdi, herkes barış ile dostluk ile yürüdü, dans etti, ibadet etti ve güldü eğlendi topraklarımda.

Eskiden yaşam doluydum, etkin üç yüz hane vardı, nasıl derler, yani dükkânlar vardı, kahvehaneler vardı, farklı ilçelerden al sat için bile buraya gelirlerdi.

Eskiden ne zengindi ne verimliydi bu topraklarım, her yerden ürün fışkırırdı.

Bağ bahçeden geçilmezdi her taraf üzüm bağları bakımından da zengindim.

Ben Kıllıt Köyü; Bugün bana Dereiçi diyorlar, içinden dere akan köy, etrafında gölge yapan yüksek kavaklarıyla…

 

Göç Yolları...                      

Önce başrahip göç etti sonra köylüler bir bir onun peşinden gittiler.

Almanya işçi almaya başladı, önce altmışlar başı çok giden oldu sonra da doksanlarda giden gitti.

Issıza kaldım, kimsesiz kaldım ama hala unutamadığım bir dostum var Muhtar Bünyamin.

90’larda, göçten arda kalan evlerin başında inatla kalan Muhtar Bünyamin Cerçiş dostum vardı.

Köyde son kalanlar da kaçıp gitmesin diye daha önce olmayan bir şey yaptı.

Bir şarap fabrikası… Belki de köyümün kötü talihi değişecek gidenler bile dönecekti. Plan buydu.

Daha önce hiç yapılmayan bir deneyim. İçinde modern makinaları olan bir köy fabrikası.

Tüm amacı, halk gitmesin köy kalkınsın gençler iş bulsun. Kıllıt, tekrar eski canlı günlerine dönsün...

Muhtar Bünyamin Cerciş, çalışkan bir insandı, yirmi hanemin muhtarıydı ve o hanelerde göçüp gitmesin diye çok alıştı…

Turabbin için ilk ve son şanstı, zengin bağlarımda kaliteli üzümü değerlendiren bir şarap fabrikası sessiz topraklarımda gerçekten bir ilk olacaktı.

İlk ve son oldu. Hain yüzler, iğrenç planlarıyla devreye girdiler

Bölgenin geri kalmasını hep isteyen malum karanlık güçlerin faali meçhul cinayete o da kurban oldu.

O gece topraklarıma, şarap yerine muhtar Bünyamin’in tertemiz kanı aktı

Fabrikanın açılışına az kala bir gece baskınıyla Bünyamin Circis 1992 yılında teröristlerce öldürüldü.

Muhtar Bünyamin, artık büyük kilisenin bahçesinde topraklarımda yatıyor.

Mezar taşının üzerine; adı, ölüm tarihi, neden öldürüldüğünü yazan sade bir mezar taşı koydular. Teröristlerin yardım isteğini reddeden Bünyamin Circiş terörün bölgedeki etkinliğini artırdığı sürecin başlangıcında öldürülen onlarca kurbandan biri oluverdi.

O öldürüldükten sonra kalan on evin halkı da gidince birkaç evim kaldı.

Babalarını kaybeden muhtarın ailesi de üzüntüden Avrupa’ya göç etti, fabrika sahipsiz kalıverdi.

Her şeyi bırakıp kaçar gibi ayrıldılar.  Fabrika unutuldu, eskidi her şey talan oldu umutlarımla birlikte.

Tam otomatik makineler hurdaya döndüler.

Evet, Muhtarım köyünü çok seviyordu, "ölürüm de köyümü terk etmem" diyordu ve köylülere köyünüzü asla terk etmeyin diyordu. O ölünce ben daha çöktüm ve sahipsiz kaldım.

Bu kadim topraklarda, çalışan, üreten iyi adamları barındırmazlar.

Ben Kıllıt Köyü; bugün halen topraklarımda üç yüz dönümden fazla üzüm bağları var.

Ama bakımsızlıktan üzümlerim ölüyorlar, bakacak insan yok!

Kim baksın, kimin için baksınlar? Biliyorum, bir gün elbet dönecekler.

Çünkü ben onların ana vatanıyım ve vatandan daha güzel şey yoktur.

Kutsal kitap der ki; “Vatanı olmayanın imanı da olamaz…”

 

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.