Dünya’nın ilk metropollerinden olan Alexandria Troas hakkında bilinmeyenler neler? Başkentliği İstanbul’a kaptıran bir zamanların ihtişamlı kenti Alexandria Troas hakkında bilmedikleriniz?
- Hristiyanlığı Kabul Eden İlk Şehir
- Anadolu’nun En Büyük Hamam Yapısının Bulunduğu Yer
- Dünyanın İlk Metropollerinden Birisi
Alexandria Troas: Eski İstanbul
Alexandria Troas, Çanakkale’ye bağlı Ezine İlçesi’nin Geyikli Beldesi’ne bağlı Dalyan Köyü sınırları içerisinde bulunan bir antik kenttir. Ulaşımın oldukça kolay olduğu alan, Çanakkale il merkezine yaklaşık 65 km uzaklıktadır.
Antik kent içinde olan Dalyan Köyü ise deniz kenarında, bir tarafında zümrüt yeşili zeytin ağaçları, bir tarafında Bozcaada manzarası olan bir balıkçı köyüdür. Ayrıca sahilinde antik liman kalıntıları da bulunan köy, biraz ilerisinde bulunan kalp şeklindeki Pembe Göl, Kestanbol Kaplıcası ile de yüksek bir albeniye sahiptir. Antik dönem kalıntıları ve günümüz yaşamı tezat oluşturacak şekilde iç içe geçmiş, köye çok daha gizemli bir güzellik katmıştır.
Burası bir zamanlar Bozcaada’ya yolcu ve araç taşımak için kullanılan Odunluk İskelesi’ne de çok yakındır aslında. Ona rağmen birçok ziyaretçi burayı görmeden bilmeden yanından geçip gitmiştir. Bilenler ise bu eşsiz güzelliğin tadını çıkarmıştır. Tarihi, mimarisi ve doğal güzellikleri ile adeta bir cennet olan bu köy, bir zamanlar dünyanın en kalabalık şehirlerinden birinin merkezindeydi. Alexandria Troas’ın…
Sırasıyla Dalyan sahili antik liman, kazı alanı ve Attikus Hamamı olarak üç kısımda gezebileceğimiz kent, zeytin ve meşe ağaçları arasında, ziyaretçileri şaşırtacak bir düzene sahiptir. Bir zamanlar doğu ile batıyı bağlayan bu tarihi kent, ticari zenginliği nedeniyle de dünyanın en popüler metropollerinden biri olmuştu.
Alexandria Troas'ın Kuruluşu
Her şey Büyük İskender’in Babylon’da ölmesiyle başladı. Sınırları Makedonya’dan Hindistan’a uzanan imparatorluğu, geride hiç varisi olmadığı için İskender’in komutanları arasında paylaştırıldı. Kurucusu komutan Antigoneia idi. Buraya da kendi ismini vermişti. Antigoneia, çevredeki Neandria, Larissa, Hamaxitos, Kebren, Skepsis ile diğer yerleşimcileri yeni kurulan bu kente göçe zorladı. Bu göç ekonomik ve stratejik açıdan güçlü bir kent oluşturmak içindi. Amacına da ulaşmıştı. Ancak daha sonra kent, bir başka komutan Lysimakhos’un kontrolüne girdi. İsmi de Büyük İskender’in anısına Alexandria Troas olarak değiştirildi.
Bir süre Seleukos, sonrasında da Pergamon Krallığı yönetimi altına giren kent, Pergamon Kralı’nın vasiyeti ile Roma İmparatorluğu’na bırakıldı.
Dünyanın İlk Metropollerinden Biri
Roma İmparatoru Augustos’un emri ile, emekli olan askerler buraya getirilerek büyük bir Roma kolonisi kuruldu. Doğudaki en uzak koloni olduğu için buraya çok önem verildi. Ayrıca sadece bazı şehirlere verilen "Ius Italicum" haklarına sahip oldu. Bu, bir kentin elde edebileceği en yüksek özgürlüktür. Bu haklara göre, kent Roma yasalarına göre yönetiliyor; doğanlar Roma vatandaşı sayılıyordu. Ayrıca bazı vergilerden de muaf sayılıyorlardı. Tüm bunlar kentin zenginleşmesini sağladı. Dünya nüfusu aşağı yukarı 40 milyon civarındayken, buranın nüfusu 100 bine ulaştı. Bu da Alexandrea Troas’ı dönemin metropolleri arasına sokan çok önemli bir özelliktir.
İmparator Hadrianus zamanında ise kent neredeyse baştan inşa edildi. Troas’tan Roma İmparatorluğu’nun her yerine granit sütunlar ihraç edilmeye başlandı. Ki bunların bazıları hala Yahya Çavuş Köyü yakınlarında net bir şekilde görülebilmektedir.
Ancak Roma’nın zayıflamasıyla, imparatorluk I. Konstantin kontrolüne geçti. Konstantin, bir yandan imparatorluğu toparlamaya çalışırken, bir yandan da kendine güvenli bir bölgede yeni bir başkent aramaya başladı. Sonunda da Sicilya, Korsika, Kartaca gibi rakiplerinin arasından Alexandria Troas’ı başkent yapmaya karar verdi.
İmar faaliyetlerine başladı ama daha sonra kararını değiştirerek başkenti İstanbul’a taşıdı. Kent içindeki soylular, zenginler İstanbul’ a yerleştiler. Ne yazık ki yaşanan büyük depremler de kentin iyice terkedilmesine neden olmuştu. Sonrasında da Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dahil olan büyük metropol Alexandria Troas, önemini kaybetmiş ve kentin kalıntıları taş ocağı olarak kullanılmıştır. Örneğin Üsküdar’daki Valide Sultan Camisi bilinen örneklerden bir tanesidir. Bu dönemde ismi Kestamboli ve Eski İstanbul olarak bilinmiştir.
Doğu ve batıyı bir birine bağlayan bu metropol, doğunun mistik ürünlerini gemiler vasıtasıyla Avrupa’ya taşıyordu. Bu yüzden o döneme göre yoğun bir insan ve ticaret yoğunluğuna sahipti. Ayrıca Hristiyanlığı kabul eden ilk şehir olması da, şehrin önemini arttırmıştı.
Hristiyanlığı Kabul Eden İlk Şehir
Aziz Paulos ve Alexandria Troas
İsa’nın havarilerinden olan Aziz Paulos, Hristiyanlığı yaymak için üç kutsal görev gezisine gitmişti. Ve bunlardan iki tanesi Troas’dan geçiyordu.
M.S 52 yılında buraya geldiğinde, aslında Avrupa’ya gitmeyi planlamıştı. Ancak geldiğinin duyulması üzerine halka bir vaaz vermeye karar verdi. Bu sırada onu dinlemek için pencereye çıkan Eutychus ismindeki bir çocuk düşerek öldü. Aziz Paulos dua ederek çocuğa sarıldı ve Eutychus tekrar canlandı. Buna şahit olan halk da Hristiyan oldu… Buradaki rivayetlerden birisi de Paulos’un çocuğun cesedini, antik kentin çok yakınında olan Kestanbol Kaplıcası suyunda yıkaması ve çocuğun bu sayede canlanması şeklindedir. Belki de bundan sonra kaplıcanın suyu “ölü dirilten su” ismiyle oldukça ünlenmiştir.
Alexandria Troas’ı Gezerken Ziyaret Etmemiz Gereken Üç Tarihi Alan
Antik Liman
Dalyan Köyü’ne geldiğimizde ilk görmemiz gereken yer antik limandır. Bugün liman içinde görülebilen Troas’ın granit taşları antik çağda oldukça tanınıyor ve Roma’ya kadar ihraç ediliyordu. Bu arada yaz mevsimine denk geldiğinizde bu kalıntılar arasında, karşınızda muhteşem Bozcaada manzarasına karşı yüzmek muhakkak keyifli bir deneyim olacaktır.
Kazı Alanı
Bir zamanların bu büyük metropolünün kalıntılarını günün her saati görme şansınız bulunmakta. Köyden tabelaları takip eden asfalt yol sizi öncelikle kazı alanına çıkaracaktır. Şimdilik biletsiz de gezilebilen bu alan, ziyaretçilere doğal terasların arasında nefes kesici bir görsel şölen sunmaktadır. 400 hektarlık alanı, 8 kilometrelik surları ile bu devasa kent, burada ufacık haliyle karşınıza çıkacaktır. Kazı alanı, Roma’daki Pantheon’a benzeyen plan tipi ile podyumlu salonu, agorası, odeonu, tapınağı, yuvarlak avlusu, tapınak kalıntıları ile oldukça somut bir görsele sahiptir. Ayrıca forum, doğu kapısı ve surlar da buraya çok yakın bir noktada görülebilmektedir.
Herodes Atticus Hamamı: Anadolu’da Bilinen En Büyük Hamam
Kazı alanından biraz ilerledikten büyük duvarları ile hala ayakta olan hamamın kalıntıları geniş bir alana yayılmış bir şekilde görülmektedir. Atticus Hamamı ismini, onu yaptıran Romalı Senator Atticus'dan almıştır. Atticus, İmparator Hadrian’a mektup yazarak şehri susuzluktan kurtarması için 3 milyonluk drahmi talep etmiştir. Hadrian bu talebi kabul etmiş ama harcama miktarı neredeyse bunun iki katını geçince beş yüz şehirden alınan verginin bir kente harcanması doğru olmayacağı için, bundan vazgeçmiştir. Atticus da 3 milyon drahminin üzerinde kalan tüm harcamaları kendi hesabından harcayarak kentin su problemini Kazdağları’ndan buraya uzanan su kemerleri ve hamam ile tamamen çözmüştür. Anadolu’nun en büyük hamamı olarak bilinen bu yapının hemen dibinde, ağaçların arasında oldukça hoş bir yapı daha bulunmaktadır. Nymphaion…
Anıtsal Çeşme Nymphaion
Nymphe dağlarda, nehirlerde, denizde yaşayan tanrısal dişi varlıklardır. Onların koruyucu tanrıça olduklarına inanılırdı. Bu yüzden isimlerini taşıyan anıtsal çeşmeler yapılırdı. Buradaki anıtsal çeşme de onlardan bir tanesidir. Denize bakacak şekilde, suya dayanıklı taşlardan yapılmıştır. Gösterişli mimarisi, ağaç ve çalılıklar arasında kaybolmuşsa da, biraz dikkatle bakan gözler, bu güzelim çeşmeyi yeşillikler arasında bulacaktır.
Kuzeybatı Anadolu topraklarındaki neredeyse en büyük Roma yerleşimlerinden biri olan bu antik kent, yakın çevresindeki doğal güzellikleri ile de tanınmaktadır. Bunların en popüler olanı Pembe Göl ve Kestanbol Kaplıcaları’dır.
Gelmişken Mutlaka Görün
Pembe Göl: Dünyadaki Benzer Sekiz Örnekten Bir Tanesi
Dalyan’a birkaç dakikalık mesafede meşhur bir göl bulunmaktadır. Buraya kadar gelmişken mutlaka uğranması gereken, gerçekten çok güzel bir manzaraya sahip, minicik bir göldür. Aslında ısı değişikliklerine bağlı olarak özellikle bahar aylarında rengi pembe ve kırmızıya yakın bir renk almaktadır. Bu yüzden pembe göl olarak adlandırılmıştır. Yöre halkının "Tuz Gölü" dediği gölde sıcaklık, tuz miktarı, güneşin düşme açısı gibi faktörler gölün rengini etkilemektedir. Özellikle eylül ayı bu güzelliği görmek için ideal bir zaman dilimidir. Şeklinin de kalp şeklinde olması görsel cazibesini arttıran etmenlerden biridir. Kamp severler için çok popüler bir ziyaret noktasıdır.
Kestanbol Kaplıcası: Yüzlerce Yıldan Günümüze Bir Şifa Kaynağı
Kazı alanına birkaç kilometre mesafede bulunan Kestanbol Kaplıcası, zengin bir mineral içeriğine sahiptir. Belki de bu yüzden "Ölü Dirilten Su" olarak bilinmektedir. Zira rivayetlere göre Aziz Paulos, ölen çocuğu bu sularla diriltmişti. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaralı askerler burada dinlenmeye alınmıştı. Yine Abdülhamit’in de kaplıca yakınlarına bir yapı inşa ettirdiği bilinmektedir. Bugün bu şifalı sudan yararlanmak isteyenler için mütevazi tesisler hizmet verirken, kaplıca suyu da açık bir şekilde görülebilmektedir.
Mistik güzelliği, yeşili, mavisi, tarihi satırlara sığmayacak olan bu güzelim kent, Pembe Göl, Kestanbol Kaplıcası, Antik Limanı ile sessizlik, huzur ve şifa arayanlar için tam bir kaçış noktası. Mutlaka gelin. Zira Alexandria Troas ruhunuza iyi gelecek…