Bursa’nın bir adım ötesinde; efsaneleri, tarihi, muhteşem doğası ve kültürüyle dikkat çeken Gölyazı Köyü (Apollonia Ad Rhyndacum) hakkında her şey Gölyazı Gezi Rehberi’nde...
Keşfedileli çok uzun zaman olmadı aslında. Sosyal medyada paylaşılan resimlerle birlikte Gölyazı ismi dillerden dile aktarılır oldu. Ziyaretçi sayısı hızla artarken özellikle haftasonu kaçamaklarının en aranan rotası haline geldi. Herkes Uluabat Gölü kıyısındaki bu şirin köye hayran kaldı. Üstelik birkaç sene öncesi yapılan “Avrupa’nın en güzel 30 Kasabası” oylamasında Türkiye’den bu listeye giren tek köy oldu Gölyazı.
Fotoğraf: www.bursa.gov.tr
Halbuki Gölyazı Köyü bugün var olmadı. Yüzlerce yıllık geçmişi ile Gölyazı, tarih sayfalarında çoktandır yer etmişti. Anadolu’nun kıymetlileri arasına girip cömertçe kucaklamıştı medeniyetleri.
Gölyazı hakkında bilmedikleriniz neler? Gölyazı nerede yer alır, tarihçesi nedir? Peki Gölyazı’da neler yapılır, neler yenir? Efsaneleri ile ünlü Gölyazı hangi aşka kucak açmış ve gözyaşı dökmüştü? Bütün soruların cevabı ve daha fazlası Gölyazı Gezi Rehberi’nde...
Gölyazı Köyü Nerededir?
Peki Gölyazı Köyü’ne ulaşım nasıl sağlanır? Bursa ilimizin Nilüfer ilçesi sınırlarında yer alır Gölyazı. Bursa-Çanakkale yolu üzerinde olup Bursa merkeze yaklaşık 40 km uzaklıktadır. Ulaşımı kolay olan Gölyazı Köyü, Bursa’nın Karacabey ilçesine de 40 km kadar mesafede yer almaktadır.
Uluabat Gölü kıyısında yer alan Gölyazı, Nilüfer ilçesinin bir mahallesidir. Şayet aracınız yoksa Nilüfer’den Gölyazı’ya ulaşım sağlayan belediye otobüslerini kullanabilirsiniz. Nilüfer’deki Küçük Sanayi istasyonundan Gölyazı’ya hareket eden 5/G No’lu belediye otobüsleri sizi köye ulaştıracaktır. Gölyazı Köyü’nden de aynı şekilde bu otobüslerle geri dönebilirsiniz. (Belediye otobüsü saatleri için www.belediyeotobusu.com/5-g-saatleri-bursa adresine göz atabilirsiniz.)
Gölyazı’nın Konumunu görmek için Tıklayınız.
Gölyazı Köyü’nün (Apollonia Ad Rhyndacum) Tarihçesi
Bugün Gölyazı dediğimiz köy Bursa’nın, geçmişi antik çağa kadar uzanan en eski yerleşimlerinden biridir. M.Ö. 6. yüzyılda var olduğu bilinen Apollonia yani Gölyazı 26 asırlık yaşıyla ziyaretçilerine “Merhaba” der. 2015 yılından bu yana Gölyazı’da sürdürülen arkeolojik kazılar ve çalışmalar sonucu kentin tarihinin 2600 yıl öncesine gittiği kanıtlanmıştır.
“Apollonia ad Rhyndacum”, “Apollonia”, “Apolyont” gibi isimlerle anılan Gölyazı Köyü Uluabat Gölü kenarında kurulur. Tarihi Bitinya (Bitynia) Bölgesi’nde yer alır. Gerek burada var olan yarımada gerekse ana kara üzerinde tarihi Apollonia kentinin kalıntılarını bugün bile görebilirsiniz.
Anadolu’da yer alan diğer Apollonia kentlerinden ayırt etmek adına, antik Bitinya (Bithynia) ile Misya (Mysia) bölgeleri arasında sınır kabul edilen Rhyndakos Çayı (Mustafakemalpaşa Çayı - Orhaneli Çayı) baz alınmıştır ve kent “Apollonia ad Rhyndacum” diye isimlendirilmiştir. Böylece “Rhyndakos Çayı kıyısındaki Apollonia” benzetmesiyle diğer kentlerden ayrılmış zamanla da daha yaygın şekliyle Apolyont olarak anılmıştır.
Fotoğraf: www.bursa.gov.tr
Apollonia isminin Bergama Kralı II. Attalos tarafından Kraliçe Apollonis onuruna verildiği söylenir. Fakat diğer taraftan Tanrı Apollon adına bu ismin verildiği görüşü daha ağır basmaktadır. Zira Anadolu’da tanrı Apollon adına tapınak inşa edilmiş yerleşimler bu şekilde anılmıştır. Gölyazı’da da Apollon Tapınağı’nın varlığını düşünürseniz bu isim pek muhtemeldir. Bu noktada Apollon’un kentin kutsal tanrısı kabul edildiğini de görebiliyoruz.
Hellenistik dönemin izlerini taşıyan Apollonia bir dönem Bergama İmparatorluğu egemenliği altında yaşar. Bergama’nın topraklarını vasiyetle Roma’ya bırakmasının ardından Apollonia, Roma İmparatorluğu hakimiyetine girmiştir. Bugün bile kerevit avcılığının yapıldığı Gölyazı’da, M.Ö. 1. yüzyılda üzerinde kerevit kabartması olan sikkeler basılmıştır. Kentin o dönemde ticaretle uğraşıp refah bir seviyede olduğu bilinmektedir.
Roma döneminde “Beş İyi İmparator” döneminin üçüncüsü olarak kabul edilen İmparator Hadrian (Hadrianus), bölgenin en önemli kentlerinden biri olan Apollonia’yı ziyaret edip kenti onurlandırmıştır. Kendi parasını basan ve ticaretin yoğun olduğu kent, surlarla çevrelenmiş ve birçok yapı inşa edilmiştir. Günümüzde ele geçen tiyatro, nekropol, su kemeri, antik sur duvarları ve Apollon Tapınağı kalıntıları o dönemin izlerini yansıtmaktadır.
Bizans döneminde ise daha çok dini statüsü ile ön planda olan yerleşim, sırasıyla Bitinya, Nicomedia (İzmit), Kios (Gemlik) Piskoposlukları’na bağlanmıştır. Apollonia’da yaşam Bizans döneminde daha sakin geçmiştir.
Ta ki bölgede Osmanlı Beyliği’nin güçlenip akınlar yapmaya başlamasına kadar. Osmanlı Beyliği Bursa’nın fethini (1326) gerçekleştirmeden önce 1302 senesinde Bizans ile giriştiği Koyunhisar Muharebesi’nde ilk kez Apollonia önlerine kadar gelmiştir. O gün kent fethedilmemiş fakat bir müddet sonra Apollonia, Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı döneminde Apollonia ismi Apolyont olarak dillerde yer eder. Hem Hristiyan hem de Müslüman nüfusun dostça yaşadığı bir kasabaya dönüşür Apolyont. Köyde 1000 kadar hane olduğu ve nüfusun dörtte üçünün Rum olduğu, kalanların da Manav denilen Türklerden oluştuğu bilinmektedir. Manavlar için kısaca “Yörüğün yürümeyenine Manav denir” ifadesi kullanılmıştır.
Kasabada uzun yıllar kardeşçe yaşayan halkların arasına mübadele sonucu ayrılıklar girer. 1923 Mübadelesi sonrası burada yaşayan Hristiyan ahali Yunanistan’a göç etmek zorunda kalır. Buraya ise Selanik’ten gelen mübadiller yerleştirilir. Gelen mübadiller Gölyazı’ya uyum sağlamayı başarıp bu verimli topraklarda tarımla ve balıkçılıkla geçimlerini sağlarlar.
Cumhuriyetle beraber “Gölyazı” ismini alan yerleşim bugün Bursa-Nilüfer ilçesinin mahallesi statüsündedir. Yaklaşık 2600 senedir üzerinde kesintisiz yaşamın sürdüğü ızgara planlı sokakları ile Gölyazı, bu özelliği ile çok büyük bir tarihsel önem taşıyor. Kazılardan çıkarılan eserler ise Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte. Zamanınız olursa müzeye uğrayıp buluntuları inceleyebilirsiniz.
Gölyazı Efsaneleri
Gölyazı’da anlatılan bazı efsaneler vardır ki kulak kabartmadan geçmek istemezsiniz. Evet burada anlatılan en meşhur hikaye Eleni ile Mehmet’in aşk hikayesi yani Ağlayan Çınar Efsanesi (bu hikayeyi aşağıda okuyabilirsiniz).
Apollon’un doğumu ile ilgili efsane anlatılsa da Leto’nun ikiz çocukları Artemis ve Apollon’u burada dünyaya getirmediğini biliyoruz. Belki de Hera’nın öfkesinden kaçan Leto’ya doğum öncesi yardımda bulunmuştu Apollonia halkı. İşte o yüzden de Güneş Tanrısı Apollon adına bir tapınak inşa etmişlerdi. Kim bilir?
En çok anlatılan efsane ise Uluabat Gölü’nün ve Gölyazı’nın oluşumu hakkındadır.
Derler ki; Çok eskiden buradaki gölün olduğu yerde Apollonia adlı bir kent varmış. Apollonia Kralı’nın ise güzeller güzeli bir kızı varmış. Kıza talip olan çok tabiki. Gel gelelim yakın bölgedeki Melde Kralı’nın oğlu bu güzel prensesle evlenmek istemiş. Melde Kralı da durumu Apollonia Kralı’na ileterek oğluna güzel prensesi istemiş.
Apollonia Kralı ise kızını kimseciklere vermek istemiyormuş. Kızın da gönlü yokmuş zaten evlenmeye. Derken Kral kızını yüksekçe bir tepe üzerinde yaptırdığı saraya saklamış. Melde Kralı ise bunu duyunca öfkesinden kabarmış, baba ve kızından intikam almak için yola koyulmuş. Mustafakemalpaşa Çayı’nın suyunun yönünü değiştirerek Apollonia kentine doğru çevirmiş. Sular ovaya dolmuş göl oluşturmuş.
Lakin kıza da babasına da hiç birşey olmamış. Prensesin sarayı etrafı suyla çevrili adaya dönüşmüş. Melde Kralı’nın planları ise boşa çıkmış. Çünkü su bölgeye hayat vermiş, can vermiş. Yüzlerce yıl halk gölden çıkan balıklarla geçimini sağlamış...
İşte Uluabat Gölü’nün ve Gölyazı’nın oluşumu efsanede bu şekilde anlatılır. Ne kadarı doğduydu bu hikayenin ne kadar yanlıştı bilemeyiz... Fakat bugün binlerce yıldır yaşamın kesintisiz sürdüğü Apolyont’ta suyun insanoğluna hayat verdiği büyük bir gerçek...
Uluabat (Apolyont) Gölü Hakkında Bilgi
Madem efsanesini anlattık o halde Uluabat Gölü’nden de biraz bahsedelim.
1998 senesinde Uluslararası Ramsar Sözleşmesi dahilinde, Ramsar Alanı olarak kabul edilen Uluabat Gölü Bursa’nın sınırlarında yer alır. Marmara Denizi’nin 15 km güneyinde ve Bursa’nın 30 km kadar batısındadır. Uzunluğu 24 km, genişliği ise 10 km’dir. Gölü besleyen kaynaklar Mustafakemalpaşa Çayı ve Kocasu Çayı’dır. Uluabat Gölü’nün suları Koca Çay vasıtasıyla Marmara Denizi’ne dökülmektedir.
Gölün suyu mevsimine göre değişmektedir. Uluabat Gölü genel olarak sığ bir göldür ve ortalama derinliği 2.5 metredir. Tektonik hareketler sonucu oluşmuştur. Türkiye’nin en zengin göllerinden biri kabul edilen Uluabat Gölü, planktonlar, bitkiler, balık çeşitleri ve kuş türleri açısından zengindir. 4. Uluslararası Expo 2000 Konferansı’nda Uluslararası Yaşayan Göller arasında yerini almıştır. Kuşların göç yolları üzerinde yer alan göl her yıl yüzlerce leyleğe ve farklı türlere ev sahipliği yapmaktadır.
Uluabat Gölü’nde teknelerle küçük bir tur yapmak gelenek oldu diyebiliriz. Özellikle Mayıs ve Eylül arasında açan nilüfer çiçekleri (lotus) göle muhteşem bir atmosfer katıyor. Nilüferlerin arasından geçmek ve bu manzarayı izlemek büyük heyecan. Hem baharda hem de yaz mevsiminde nilüferleri seyrederek gölde tur atmak muhteşem. Lakin koruma altında olan nilüferleri kesinlikle koparmayın. Zira 73 bin TL’den başlayan cezası var.
Uluabat Gölü’nde balıkçılık çok yaygındır. Küçük teknelerine binmiş karı-koca avlanan balıkçılar geçimlerini gölden sağlamaktadır. Turizmin bölgeye gelmesiyle de ufak tefek kafe, dükkan ve pansiyon işletenlerin sayısı artmıştır.
Uluabat Gölü üzerinde 11 ada yer almaktadır. Bu adalar irili ufaklı olmakla birlikte en büyüğü Halil Bey Adası, en küçüğü ise Heybeli Ada’dır. Adaların isimleri farklı farklı anılabiliyor. Genel isimleriyle sıralarsak; Halil Bey Adası, Manastır Adası, Şeytanlı Ada, Terzioğlu Adası, Arif Molla Adası, Kız Adası, Kuş Adası, Heybeli Adası, Koca Ada, Keremetçi Adası, Kalamur Adası gibidir...
Gölün dibinin çamurlu oluşundan dolayı özellikle rüzgarlı havalarda göl bulanıklaşıyor. Fakat sakin ve açık bir havada mavi renge bürünen Uulabat Gölü özellikle sabah erken ve akşam üzeri gün batımı saatlerinde bambaşka bir güzelliğe bürünüyor. Son yıllarda kirlenme tehdidine maruz kalan göl umarım temiz kalır.
Gölyazı’da Gezilecek Yerler
Gölyazı Köyü’ne yaklaşırken gölün üzerindeki yarımadanın silüeti hemen belirir. Eskiden bir ada iken köprü ile anakaraya bağlanan Gölyazı bir yarımada şeklindedir. Küçük gibi dursa da, burada meraklıları için yapılacak ve görülecek çok şey var. Kazıların hala devam ettiği Gölyazı’da ileriki yıllarda nekropol alanı da gezilebilecek lakin şimdilik kapalı. Nekropol alanında bulunan mezarlarda ölülerin mezar içerisinde yakıldığı tespit edildi. Her yerde görülmeyen bu gelenek Gölyazı’ya yine farklılık katıyor. Gölyazı Nekropol Alanı Açık Hava Müzesi için çalışmalar devam ediyor. Gelecek senelerde nekropol alanını da gezi listemize eklemeyi umut ediyoruz. Pekala Gölyazı’da gezilecek yerler nelerdir?
1. Ağlayan Çınar
Gölyazı’nın simgesi haline gelmiş olan çınar ağacı meydanı süsleyen anıt ağaçtır. Yaklaşık 750 yaşında olan bu dev çınar halk arasında Ağlayan Çınar olarak bilinmektedir. Yaşının verdiği yorgunluktan olsa gerek yan yatmış olan çınar köyün en sessiz tanıklarından biridir. Gelen her ziyaretçinin yüreğini burkan aşk hikayesine konu olmuştur.
Gölyazı’daki bu yaşlı çınar ağacının gövdesinden bahar sonlarında kırmızı renkte su akmaya başlıyor. Bu kırmızımsı su, gölün su seviyesinin yükselmesiyle ortaya çıkmaktadır. Zira çınarın kökleri gölün içerisine kadar uzanmaktadır. Haliyle gölde su artınca çınar ağacından toprağa damlalar şeklinde su akmaktadır. İşte bu yüzden Ağlayan Çınar diye anılmaktadır.
Fakat tek neden bu değildir. Ağlayan Çınar ismine konu olan asıl olay kavuşamayan iki aşığın efsanesidir. Buralarda kulaktan kulağa aktarılan Eleni ile Mehmet’in aşk hikayesi Ağlayan Çınar’ın dallarından gökyüzüne uzanır ve belki de mahşerde son bulur. Bir asır önce yaşanmış acının dile gelişidir Ağlayan Çınar...
Ağlayan Çınar Efsanesi
1900’lü yılların başı...
Apolyont Köyü hristiyan ve müslüman halkı ile huzur ve barış içinde yaşamına devam etmektedir. Osmanlı için zor geçen 19. yüzyılın ardından bir çok yerde isyanlar patlak verse de Apolyont sükunet içindedir. Rum ahali ile Türkler asırlardır süregelen dostluklarının yakında baltalanacağını bilmeden birbirlerinin cemiyetlerine iştirak etmekte, bayramlarını kutlamaktadır. Hamamda Perşembe ve Cuma günleri müslümanlar, Cumartesi ve Pazar günleri Hristiyanlar yıkanmakta, farklı günlerde kurulan pazarlarından ayrım yapmadan alışveriş yapmaktadırlar.
Günler böyle akıp giderken iki gencin aşkı da filizlenmektedir. Rum kızı Eleni ile Müslüman genç Mehmet birbirine sevdalanmıştır. Ailelerine niyetlerinin ciddi olduğunu söyleseler de kabul görmez aşkları... Gizliden gizliye buluşurlar, aşklarını büyütürler lakin haykıramazlar...
1923’lü yıllar gelir çatar...
Anadolu coğrafyasında asırlarca birlikte yaşayan halkların, Mübadele ile yer değiştirmesi gündeme gelmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Mübadele sözleşmesi ile hristiyan ahali göç edecek yerine Yunanistan’dan müslümanlar gelecektir. Mehmet’in yüreğine kor düşer. Sevdiği kız Eleni Apolyont’tan ayrılacaktır...
Nihayetinde Eleni ve ailesi eşyalarını toplar ve yola koyulurlar. Köyü terke etme zamanı gelmiştir. Mehmet buna engel olmak ister. Köyden ayrılan kafilenin arasında Eleni’yi bulmak için delice koşuşturur. Eleni’nin abisi Yorgi çıkar karşısına. Yorgi Mehmet’e vazgeçmesini söyler. Bir zaman sonra iki genç tartışmaya başlar ve Yorgi hançerini çekerek Mehmet’i oracıkta bıçaklar. Mehmet kanlar içinde kalır ve yaralı halde çınara doğru yürür.
Eleni bu olayı duyar duymaz çınara koşar. Mehmet’in, her zaman buluştukları çınarın altında olacağını tahmin eder. Eleni çınarın altına geldiğinde Mehmet’i kanlar içerisinde bulur. Mehmet hayatını kaybeder. Eleni ise sevdiğini kaybetmeye dayanamaz, belindeki kuşağını çözerek çınarın dalına asar ve canına kıyar.
Efsaneye göre; o günden sonra bu yaşlı çınar kavuşamayan iki genç için göz yaşı dökmeye başlar. Ağlayan Çınar, Eleni ve Mehmet’in aşkına ağlar da ağlar...
Burada en çok anlatılan efsane budur. Gölyazı’ya gelip de Eleni ile Mehmet’in hüzünle biten aşklarını dinlememek olmaz...
2. Aziz Panteleimon Kilisesi (Kültür Evi)
Gölyazı’da aslına uygun olarak yenilenen kilisedir. Köyün içine doğru yürürken yol üzerinde göreceğiniz kilise günümüzde Kültür Evi olarak hizmet vermektedir. Nilüfer Belediyesi’nin çalışmalarıyla orjinaline uygun şekilde yenilenen kilise, Rumlardan kalan en sağlam yapıdır.
19. yüzyıl yapısı olan bu Rum Ortodoks Kilisesi, mübadele ile köyü terkeden Rumların gidişine kadar aktif bir şekilde kullanım görmüştür. Mübadeleden sonra farklı amaçlarla kullanılsa da zaman içerisinde büyük zararlar görmüştür. Nilüfer Belediyesi’nin yaptığı çalışmalarla 2014 yılında Kültür Evi olarak hizmete açılmıştır.
Aziz Panteleimon Kilisesi üç neflidir ve dikdörtgen planlıdır. Aziz Panteleimon, M.S. 3. yüzyılda İznik’de (Nikea) dünyaya gelmiştir. Büyük şehit ve şifa dağıtan aziz olarak bilinir.
Yaşamı boyunca bir çok kişiye şifa dağıttığı bilinen aziz malesef büyük işkencelere mazruz kalmıştır. 27 Temmuz günü de şehit olmuştur. İşte bu yüzden her yıl 27 Temmuz’da alınan izinlerle buradaki kilisede tören yapılmaktadır ve Aziz Panteleimon anılmaktadır.Ortodoks dünyasında önemli bir aziz kabul edilen Panteleimon adına özellikle Yunanistan’da bir çok kilise inşa edilmiştir.
Kültür Evi’nin içine mutlaka girin. Girişi ücretsiz. İçeride yer alan mozaik tablolar kesinlikle görmeye değer. Gölyazı Kültür Evi sanata ilgi duyanlar için kapılarını açık tutuyor.
3. Uluabat Gölü ve Tekne Turu
Uluabat Gölü, Gölyazı’yı çevreleyen göldür. Kıyısında oturup keyifle çayınızı yudumlayacağınız, gölden çıkan balıkların tadına bakabileceğiniz, gün doğumu ve gün batımında mükemmel kareler yakalayabileceğiniz huzur veren bir göldür.
Uluabat Gölü’nde tekne turu yapmak çevreyi keşfetmenize yardımcı olacaktır. Bahar mevsimiyle birlikte yaz boyunca nilüfer çiçeklerinin kapladığı gölün üzerinde enfes manzaralar oluşuyor. Tekne ile adaları gezebilirsiniz. Apollon Tapınağı’nın kalıntılarının bulunduğu adaya ulaşabilir, kalıntıları fotoğraflayabilirsiniz.
Uluabat Gölü kıyısında kurulu restoranlar ve kafeler mevcut. Gölden çıkan turna ya da yayın balığının tadına bakabilirsiniz. Kahvaltı için de alternatiflerin olduğu Uluabat Gölü kıyısında konaklama yapmak da mümkün. Burası küçük ama huzur veriyor. Dilerseniz adanın etrafında yürüyüş yaparak gölün sularına teslim olan tarihi surların izini sürebilirsiniz.
4. Apollon Tapınağı
Gölyazı’nın en eski kalıntılarından biri olan Apollon Tapınağı yarımada üzerinde değildir. Apollon Tapınağı’na sadece tekne ile ulaşabilirsiniz. Kız Adası üzerinde yer alan tapınaktan kalan kalıntılar gözlenebilmektedir. Duvarların bir kısmı sular altındadır. Apollon Tapınağı’nın şekli Roma İmparatoru Caracalla döneminde basılan para üzerinde yer almıştır. Para üzerindeki bu resimden ise tapınağın üçgen alınlıklı ve sütunlu olduğu anlaşılmıştır. Günümüzde sular altında kalsa da tapınaktan ayakta kalan mermer parçalar yüzlerce yıllık geçmişin şahitleri olarak sizleri beklemektedir.
5. Zambak Tepe
Gölyazı’ya geldiğinizde Zambak Tepe’ye çıkıp gölü ve yarımadayı seyre dalabilirsiniz. Özellikle gün batımı çok hoş bir manzara sizi bekliyor olacak.
Zambak Tepe’nin olduğu yerde eskiden Rum mezarlığı bulunmakta imiş. Rum mezarlarında yer alan zambaklardan dolayı bu tepeye Zambak Tepe ismi verilmiştir. Rumlarda mezar başına zambak dikme geleneği zamanla tepenin bu şekilde anılmasına vesile olmuştur. Tepenin olduğu yerde antik dönemden kalma tiyatro kalıntısı olduğunu da belirtelim. Burada sadece tiyatro değil aynı zamanda stadion ve kült alanı da tespit edilmiştir. Dileriz tez zamanda bu yapılar gün ışığına çıkarılır.
Zambak Tepe’ye çıkmak yorucu değil. Girişi ücretsiz, manzarası ise keyif verici.
6. Tarihi Gölyazı (Yarımada) Sokakları
Gölyazı’yı anakaraya bağlayan köprüden geçerek yarımada sokaklarını mutlaka turlamalısınız. Yine asırlık çınarların süslediği meydan ve meydandaki kafeler küçük bir kahve molası için sizi bekliyor olacak. Tarihi Gölyazı sokaklarını gezmeniz yaklaşık 1 saatinizi alacaktır. Yarımada etrafında tur atıp ızgara planlı olarak tasarlanmış ara sokaklara dalarsanız tarihi evleri göreceksiniz.
Meydanda tarihi cami, surlar, kale giriş kapısı ve sol tarafta tarihi hamam yapısı karşınıza çıkacak. Günümüzde hem hamam hem de kafeterya olarak kullanılan yapı zamanında Gölyazı’da yaşayan Rumlar ve Türkler tarafından ortak kullanılmıştır. Ara sokaklara daldığınızda bir çok eski ev dikkatinizi çekecektir. Evlerin bazılarının üzerinde ise leylek yuvaları var. Leylekler Gölyazı’nın en popüler ziyaretçileridir. Günümüzde tarihi surların çok azı ayakta kalmış olsa da bu tarihi atmosferi yürüyerek görmeye ve keşfetmeye kesinlikle değer.
Gölyazı’da Ne Yenir?
Öncelikle şunu belirtelim Gölyazı’da çok şık ve lüks mekanlar yok. Beklentiniz yüksek olmasın. Fakat göl kıyısında salaş ve hoş mekanlar bir çok alternatif sunmaktadır.
Gölyazı Köyü’nde kahvaltı ile güne başlamak istiyorsanız tavsiyem Leylek Kafe, Faik Bey Konağı ve Gölyazı Gönül Sofrası olacaktır. Leylek Kafe, Ağlayan Çınar’ın olduğu meydanda bulunuyor. Faik Bey Konağı ise hem konaklama için hem de kahvaltı ve yeme-içme için ideal. Gölyazı Gönül Sofrası ise Kültür Evi’nin yakınında yer alıyor.
Gölyazı’da bir çok mekanda balık servis ediliyor. Buraya kadar gelmişken turna balığı ve yayın balığının tadına mutlaka bakmalısınız. Gölden çıkan kerevit de müthiş bir seçenek olabilir. Köyde genellikle gözlemeciler var. Gözleme yemek istemiyorum diyorsanız göl balıklarının tadına bakabilirsiniz.
Gölyazı’da Konaklama
Konaklama imkanlarının kısıtlı olduğu Gölyazı’da Faik Bey Konağı ve Gölyazı Gölgören Pansiyon seçenekleri mevcut. Burada tercih size kalıyor. Dilerseniz Bursa merkezde ve yakınlarda konaklama yapabilirsiniz.
Gölyazı’da Neler Yapılır?
1. Tarihi Kentler Birliği üyesi olan Gölyazı’da, Uluabat Gölü kıyısında kahvaltı yapabilirsiniz. Manzara ve güne başlangıç öğünü enerjinizi katlayacaktır.
2. Tekne turu ile göl turu yaparak adaları görebilir, Gölyazı’nın etrafını fotoğraflayabilirsiniz. Tekne turunuzu özellikle nilüfer çiçeklerinin açtığı zamana denk getirmeye çalışın, muhteşem bir atmosferle karşılaşacaksınız.
3. Tarihi Gölyazı sokaklarını mutlaka yürüyün. Mübadele ile Yunanistan’dan buraya gelmiş sıcakkanlı vatandaşlarla sohbet ederek geçmiş hakkında bilgi alabilirsiniz.
4. Uulabat Gölü’nden tutulan yayın, turna balıklarının ve kerevitin tadına bakabilirsiniz. Göl lezzetlerinden birini mutlaka deneyin.
5. Aziz Pantheimon Kilisesi’ni yani Gölyazı Kültür Evi’ni gezebilirsiniz. İçerideki mozaik sergisine mutlaka göz atmalısınız.
6. Sokaklarda kurulu tezgahlardan taze meyve satın alabilirsiniz. Özellikle kiraz, şeftali gibi meyvelere denk gelirseniz mutlaka alın. Aklımıza gelmişken Napolyon Kirazı denilen kiraz türü aslında Apolyont Kirazı’dır. Bu civarda yetişen ve inanılmaz lezzete sahip Apolyont Kirazı’ndan satın alabilirsiniz.
7. Gölyazı’da kurulu balık tezgahlarından göl balıklarını satın alabilirsiniz (tabiki eviniz yakınsa).
8. Köylünün kendi el emeği ürünlerinden satın alabilirsiniz.
9. Zambak Tepe’ye çıkarak manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Hatta gün batımını mümkünse buradan izleyin. Akşam kızıllığında Uluabat Gölü ve Gölyazı bambaşka bir güzelliğe bürünüyor.
10. Uluabat Gölü’nü ve Gölyazı’yı daha farklı bir açıdan izlemek isterseniz Fadıllı ve Ayvaköy yoluna çıkabilirsiniz. En güzel manzara bizce burası. İnsana huzur veren bu enfes manzarayı seyre dalabilirsiniz.
Gölyazı’ya Dair Son Bir Kaç Söz;
Avrupa’nın En İyi 30 Kasabası arasında gösterilen Gölyazı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmeyi başaran Bursa şehrimizin gözbebeği. Fakat son yıllarda haftasonu yaşanan aşırı kalabalık, bunun beraberinde getirdiği kirlenme rahatsızlık vermeye başladı. Fırsat dahilinde Gölyazı gezinizi haftaiçi planlayabilir ve rahat gezebilirsiniz. Göl kenarında içeceğiniz bir yudum kahve ya da çay içinizi ısıtacak. Gölyazı'dan akıllarınızda çok şey kalacak...
Bir çok dizi ve film setine imkan sağlayan Gölyazı’da Güneşi Beklerken, Eksik Etek, İstanbullu Gelin ve Balık gibi diziler-filmler çekilmiştir. Daha farklı ve dünya çapında projeler neden olmasın? Yaklaşık 2600 yıldır üzerinde kesintisiz yaşamın sürdüğü Gölyazı çok ama çok kıymetli. Uluabat Gölü ve çevresi, doğal ve tarihi zenginlikleri ile muhteşem bir rota sunuyor. Koruyalım ve sahip çıkalım... İyi geziler diliyorum...
Seyahatleriniz RehberName tadında olsun...