Sille...
Zümrüd-ü Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğan, tarih boyunca varlığını koruyan, zamana karşı ayakta duran, Konya’nın nefes aldıran farklı yüzü.
Hayatın yoğunluğundan, zamanın hızla akışından yorulduysanız kısa bir mola vermek için en iyi adreslerin başında geliyor Sille.
Konya, dünyanın hayran olduğu Mevlana’yı sinesinde saklayan, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkentliğini yapan, her bir köşesinde İslam eserleriyle donatılan büyülü şehir.
İşte bu koca yürekli şehrin saklı bir köşesinde gizli Sille. Şehrin 8 km uzaklığında bambaşka bir dünya bekliyor sizleri.
Sille, Frigyalılar’dan bugüne değin yerleşim görmüş ve Bizans döneminden itibaren de Konya’nın önemli bir yerleşim yeri ve Erken Hristiyanlık devrinin ilk merkezlerinden, İstanbul-Kudüs arasındaki hac yolunun önemli bir durak noktası olmuştur.
Günümüzde Selçuklu ilçesine bağlı bir mahalledir. Aynı zamanda Konya Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu kararınca “kentsel sit alanı“ olarak ilan edilmiştir.
Deniz seviyesinden yaklaşık 1115 metre yüksekliğe sahip ve 1152 metrekare yüzölçümü vardır. Sille’nin etrafında bulunan tepelerin büyük bir kısmı tüften oluşmuştur.
Bizans döneminde de bu tepeler rahatlıkla oyularak hristiyanların saklanması ve ibadet etmesi için şapeller oluşturulmuştur.
Günümüzde de çevresinde yüzyıllardır kullanılan taş ocakları yer almaktadır. Bölgeden çıkartılan taşlar "Sille Taşı" ismini almış ve Selçuklu döneminde de yapılarda bu taş kullanılmıştır.
Sille adının nereden geldiği ile ilgili yapılan çalışmalarda Frigler döneminde Silene’den geldiği, Roma komutanı Sylla’dan aldığı ve Silenos’tan geldiği gibi fikirler ortaya çıkmıştır. Silenos “kaynayıp coşarak akan su” anlamına gelmektedir.
Sille’deki tarihsel gelişme durumu ele alındığında 3 önemli dönem karşımıza çıkar. Hristiyanlıktan önceki dönem, Hristiyanlık dönemi ve İslamiyet dönemi.
Roma İmparatorluğu hristiyanlığı kabul edene kadar geçen zorlu dönemde kaya kiliseler ve manastırlarda hayat sürülmüş ve günümüze de izleri kalmıştır.
Selçuklular Konya’yı fethedince Hristiyanlar kaleden taşraya yani merkezden Sille’ye taşınmışlardır. Osmanlı döneminde Türkler ve Rumlar dostça birlikte yaşamlarını sürdürürken nüfus 18.000’e kadar yükselmiş fakat nüfus mübadelesi ile Rumlar Yunanistan‘a göçünce Sille’de sakin bir yaşantı başlamıştır.
O güzel günlerden günümüze kalan yapıları incelersek öncelikli sırayı Aya Elena Kilisesi alır.
Aya Elena Kilisesi
327 yılında Bizans İmparatoru Constantin’in annesi Helena, hac için Kudüs’e giderken Konya’ya uğramış ve buradaki ilk hristiyanlık çağına ait oyma mabetleri görmüştür. İnananların zorlu koşullara rağmen din ve ibadet için verdikleri mücadeleden etkilenen Helena, Hristiyanlar’a Sille’de bir mabed yaptırır.
Kilise, düzgün kesme Sille taşı ile yapılmıştır. Üç nefli ve ana kubbe dört fil ayağı üzerindedir. İçerisinde ahşaptan vaaz kürsüsü ve apsisle ana mekanı ayıran ahşap alçılı kafes yer almaktadır.
Kubbe geçişlerinde ve taşıyıcı ayaklarda Hz. İsa, Meryem Ana ve Havariler’e ait freskler vardır.
Kubbede Hz. İsa, kasnakta Constantin ve annesi Helena, pandantiflerde dört İncil yazarı yer alır.
Kemerlerde; Meryem Ana, Hz. İsa’nın vaftiz edilmesi, Hz. Adem ve Havva’nın cennetteki yasak elmayı alması ve cennetten kovulma sahneleri işlenmiştir.
Kilisenin avlusunda kayalara oyulmuş odalar bulunmaktadır. Kilisede yer alan tamir kitabesinde 1883 yılında onarım gördüğü yazmaktadır.
Günümüze kadar bu denli sağlam gelmesinin en önemli sebebi, belli dönemlerde onarım görmesidir.
Süt Şapeli - Zaman Müzesi
“ İyiki geçiyorsun zaman. Ya acının en derinime işlediği bir anda donsaydın.” diyor Mevlana.
Akıp giden zamanı durduramasakta bize bıraktığı güzellikleri anmak, kısa bir an bile olsa geçmişe yolculuk yapmak için kuruldu Zaman Müzesi. Zamana ait elimizde bulunan somut varlıkların bizlere sunulduğu bir müze.
Sille’de turizmin gelişmesi için Selçuklu Belediyesi tarafından restorasyonu tamamlanan Süt Şapeli, Türkiye’nin ilk Zaman Müzesi olmuştur. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait “zaman” ile ilgili birçok nadide eser sergilenmektedir.
Müzenin ilgi çeken eserleri arasında; Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait özel tasarım saatler, Osmanlı paşaları tarafından düzenlenen ruznameler, cep ve masa takvimleri, altın, gümüş köstekli cep saatleri, Türk Hava Kurumu’na ait illere göre coğrafik ve ekonomik verilerin bulunduğu cetvelli takvim, Roma dönemine ait arkeolojik güneş saati örneği ve hala Konya Hacı Hasan Camii Şerifi kıble duvarında bulunan Osmanlı dönemi güneş saati reprodüksiyonu gibi birçok kıymetli eser yer almaktadır.
Sille Kent Müzesi
Selçuklu Belediyesi tarafından Sille'ye kazandırılan "Sille Kent Müzesi" Tarihi Kentler Birliği tarafından Müze Özendirme Yarışması’nda ödüle layık görülmüştür. Müze, 2017 yılında misafirlerini ağırlamaya başlamıştır.
Konya ve Sille'nin tarihi ve kültürel geçmişine ışık tutan müze Sille'nin el sanatlarını ve folklorik yapısını ortaya çıkarmaktadır.
Müze iki kattan oluşmaktadır. Giriş katı tarihi dokusunu, ikinci kat ise kültürel özelliklerini ve el sanatlarını bizlere tanıtmaktadır.
Sille Hamamı
Hacı Ali Ağa Hamamı, Ak Hamam, Aşağı Hamam ya da Çarşı Hamamı ismiyle 1884’te yapılan hamam, kadın ve erkek bölümleri olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Sille deresinin kenarında yer almaktadır.
Simetrik bir plan şeması gösteren hamam, soyunmalık, soğukluk ve sıcaklık bölümlerinden oluşmaktadır. Hamamın soğukluk bölümü kare planlı olup üzeri bol ışıklı pandantifli kubbe ile örtülmüştür.
Hamamın cephelerinde Sille’nin geleneksel çizgili derzleri kullanılmıştır.
Moloz taş ve tuğladan yığma olarak inşa edilmiştir.
Selçuklu Belediyesi tarafından 1998 yılında restore edilip Sille Halk Evi Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Sille Çay Camii
Cami, bir zamanlar kalabalık bir çarşı yeri olan Sille deresi kıyısında, çarşıya cami olarak yapılmıştır.
Çarşının boşaltılıp yerlerine evlerin yapılmasıyla bir mahalle camisi haline gelmiştir. 19. yüzyılla tarihlenen caminin, mihrap, minber ve kürsüsünde zengin ahşap işçiliği bulunmaktadır.
Mum Atölyesi
Kolcu Mum, Sille’nin ayakta kalan tek mum atölyesi. İşletme sahibi İbrahim Kolcu 1977 yılında imalata başlamış ve nesilden nesile atölyenin devam etmesi için oğlunu işletmenin başına geçirmiştir.
Bir zamanlar insanların aydınlanma aracı olarak kullandığı mum, artık evlerde birer süs eşyası haline geldi. 200’den fazla çeşidi, mis kokuları ve sizi hayal dünyasına götürecek mumlarıyla gece gündüz, zile bastığınız an kapılarını açan güleryüzlü çalışanlar. İşte Sille’ye farklılık katan Kolcu Mum son dönemlerde Konya’ya özgü yaptığı özel mumlarla yerli yabancı tüm turistlerin ilgisini çekmeye devam etmektedir.
Çömlekçilik
Yürürken Sille sokaklarında sizi her köşede karşılayacak mis gibi kokusuyla Türk Kahvesi. Öyle sıradan bir fincanda değil, asırlardır Sille’nin geçim kaynağı olan toprak fincanlarda.
Sille ortasından geçen dere nedeniyle iki ayrı mahalleden oluşur. Eskiden derenin güney tarafına Rum Mahallesi, kuzey tarafına Müslüman Mahallesi denirmiş. Bazen Türk ve Rum ustalar beraber bazen de ayrı ayrı çömlekleri yapar ve Anadolu’nun değişik yerlerine satarlarmış.
Çömlekçiliğin en parlak olduğu dönemler 1960-70’li yıllar. Bu dönemde ilkokulu bitiren bütün erkek çocuklar ya duvarcı ustası ya da çömlekçi ustasına çırak verildiği için bu mesleklerin rağbet gördüğü düşünülür.
Eskiden 150’ye yakın ustanın ve 15’e yakın dükkanın olduğu Sille’de günümüzde yaşayan tek çömlek ustası Yaşar Usta. Gelişen teknolojiye rağmen Sille’nin Kalesi gibi yıkılmadan ayakta durmaya devam ediyor.
Tarihi çağlardan itibaren süregelen çömlekçilik her ne kadar unutulsa da Yaşar Usta’nın elinden çıkan her biri ayrı sanat eseri kaplar, testiler, cezveler ve fincanlar Sille sokaklarını süslemeye devam ediyor.
Acısıyla, tatlısıyla geçirdiği uzun zamanın ardından silkinerek ayağa kalkan Sille’yi mutlaka görün. 40 yıl hatrı kalacak kahvesini için ve zaman tüneline girerek derenin yanı başında keyifli yürüyüşler yapıp, siz de anılarınıza bir yenisini daha ekleyin.
Gezen gül olurmuş, oturan kül...
Birlikte yeni güzelliklerde buluşmak dileğiyle. İyi geziler…
Seyahatleriniz RehberName tadında olsun...