Laodikya (Laodikeia) Antik Kenti nerededir? Laodikya neden önemliydi? Kentin tarihçesi, yapıları nelerdir? Hristiyanlığın 7 kilisesinden birisi olan Laodikya Kilisesi'nin önemi nedir?
1. LAODİKYA (LAODİKEİA) NEREDEDİR?
Laodikya Antik Kenti, Denizli ilinin 6 km kuzeyinde yer almaktadır. Denizli - Afyonkarahisar karayolu üzerinde tekstil fabrikalarına ait satış mağazalarının bulunduğu kavşaktan kuzeye doğru devam edilerek Laodikya antik şehrine ulaşılır. Başka bir ifadeyle Denizli şehir merkezinden Pamukkale-Laodikya tabelaları takip edilirse 10 dakikalık bir yolculukla Laodikya Antik Kentine ulaşılır. Denizli iline bağlı olan Eskihisar, Goncalı ve Bozburun gibi köylerin bulunduğu Lykos (Çürüksu) Vadisinin ortasında yüksekçe bir tepe üzerinde (285 mt. rakımda) kurulmuş bir şehirdir. Bu jeo-politik konumu sebebiyle gerek ticari gerekse politik olarak tarih boyunca önem görmüş, değer verilmiş bir kenttir.
Antik kentin batısında ve güneybatısında Asopos (Gümüşçay-Goncalı Deresi), güneydoğusunda Kapros (Başlıçay), kuzeydoğusunda ise Lykos (Çürüksu) Deresi yer almaktadır. Bunlar kaliteli su kaynakları olmadığından dolayı kent her zaman temiz su ihtiyacı içinde olmuş ve bu ihtiyacını yakın çevrede bulunan dağ eteklerinde kurulu antik kentlerden temin etmiştir. Honaz dağı ve Babadağ eteklerinde yer alan Colossea ve Attuda gibi şehirlerde -kaynağını erimiş kar sularından alan- temiz ve taze su kaynakları yer alırken, şehrin tam karşısında Çal Dağı’nın eteklerindeki Hierapolis şehrinde sıcaklığı ortalama 35 C° olan sıcak su kaynakları yer almaktadır.
Bu şehirlerin tam ortasında yüksekçe bir tepede bulunan Laodikya kenti tarih boyunca temiz ve taze su sıkıntısı yaşamıştır. Bu sebeple şehrin birçok noktasında su sarnıçları ve pişmiş topraktan yapılmış tesisat hatları inşa edilmiştir. Günümüzde bu su depolama ve dağıtım sistemlerinin gün yüzüne çıkarılabilenleri üzerinde aşırı derecede kireç, kalsiyum, magnezyum ve sülfür katmanları ile kaplandığı keşfedilmiştir.
Kentin etrafında yer alan dağlar ise Babadağ (Salbacos, 2308 mt.), Ege Bölgesinin en yüksek rakımına sahip Honaz dağı (Cadmus, 2571 mt.) ve Çökelez Dağı (Çaldağ, 1840 mt.)’dır. Bu dağların eteklerinde birer antik yerleşim yeri bulunmaktadır. Babadağ üzerinde Attouda (Hisarköy) ve Trapezopolis (Boludüzü, Bekirler), Honaz dağı eteklerinde İncil mektuplarında sıklıkla karşılaşılan Colossea (Honaz) Antik Kenti, Çökelez dağı eteklerinde Hierapolis (Pamukkale) ve devamında Tripolis (Yenice, Buldan) antik kentleri yer almaktadır.
2. LAODİKYA’NIN ÖNEMİ
Ülkemizde yer alan diğer antik kentler ile mukayese edildiğinde Laodikya Antik Kentini değerli ve önemli kılan iki unsur ile karşılaşılır. Bunlardan birincisi tekstil endüstrisinin Geç Kalkolitik Çağdan (M.Ö. 5500) günümüze kadar sürdürülebilmesidir. Yani Türkiye’nin tekstil başkenti olarak tanınan Denizli’de dokumacılık endüstrisi 7500 yıllık geçmişe sahiptir. Roma dönemi yazarlarının belirttiğine göre; Laodikya (Eskihisar), Hierapolis (Pamukkale), Tripolis (Buldan), Attuda (Hisarköy), Colosea (Honaz) ve civarda bulunan diğer antik kentlerde kara renkli koyun yetiştiriciliği yapıldığı ve bu kara koyunlardan oldukça yumuşak kara yün elde edildiği bilinmektedir.
Antik dönem yazarı Vitruvius, koyunların yünlerinin yumuşak oluşunu, koyunların içtiği bölgenin çürük kokulu suyuna bağlamıştır. Bu yünlerin eğirilip dokunması neticesinde yumuşak kuzguni renkli kumaşlar üretildiği ve dünyaya pazarlandığı yine antik dönem yazarlarınca belirtilmektedir. Laodikya’da bu kumaşlardan “Trimita” adı verilen tunik kıyafetler dokunmuş ve Roma piyasasına sunulmuştur. Strabon başta olmak üzere antik çağ yazarları kıyafetten övgü ile bahsetmektedirler. Zamanın bir dünya markası haline gelen bu kıyafet sebebiyle kentin ismi halk arasında “Trimitaria” olarak anılmıştır. Antik dönemin en güzel tekstil ürünleri Lykos (Çürüksu) Vadisi’nde dokunmuş ve bu sayede Laodikya Antik Kenti hatırı sayılır bir servet kazanmıştır.
Laodikya’yı önemli kılan bir diğer husus ise kentin isminin Kitâb-ı Mukaddes’te geçiyor olmasıdır. İncil yazarı Yuhanna’nın kaleme almış olduğu düşünülen İncil külliyatının son bölümü “Vahiy” de, İsa Mesih’in Asya’nın Yedi Kilisesine hitaben kaleme aldırttığı mektuplardan bir tanesinin Laodikya’da yer alan Hristiyan cemaate hitap etmesidir. Bu itibarla Laodikya Antik Kenti, Hristiyan cemaatlerin nüvelendiği ilk merkezlerden bir tanesi olması ve günümüzde kutsal haç ziyaretgâhlarından biri olması bakımından önem arz etmektedir.
Bunların yanı sıra kent İmparator Hadrian (M.S. 117-138) ve İmparator Commodus (M.S. 180-192) zamanlarında iki kez Neokoros “tapınak koruyucusu” ünvanını alarak vergiden muaf tutulmuştur. Bütün bu faktörler bir arada düşünüldüğünde Laodikya Antik Kentinin diğer antik kentler arasında önemli ve özel bir konuma sahip olduğu söylenebilir.
3. LAODİKYA (LAODİKEİA) TARİHÇESİ
Kentin en erken yerleşimini gösteren veriler, Erken Kalkolitik Dönem’e (M.Ö. 5500) ait olup bu veriler batıda yer alan Kandilkırı yerleşmesinde tespit edilmiştir. Asopos tepesinde ortaya çıkarılan bulgular ise Geç Kalkolitik (M.Ö. 3500), İlk Tunç Çağı (M.Ö. 3000-2500) ve Klasik Dönem (M.Ö. 4. yy)’e aittir. Tarih yazarı Plinius’un ifade ettiğine göre kentin ilk isminin Anadolu kökenli bir kelime olan “Rhoas” ve sonra Zeus’un Kenti anlamına gelen “Dios-polis” olduğu bilinmektedir. Helenistik Laodikya kurulmadan önce kaynaklarda bahsi geçen bu iki yerleşim birimlerinin Kandilkırı ve Asopos höyükleri üzerinde olduğu düşünülmektedir.
Kentte, Grek Panteon’una ait inançların yanında, Doğu kültür ve inançlarıyla karışmış Zeus Aseis ve İsis kültleri de görülmektedir. Kentin kurucu baş tanrısı ise Zeus Laodikeus’tur.
Helenistik Dönem Laodikeia’sı, Seleukos (Suriye) Kralı II. Antiokhos Teos tarafından eşi Kraliçe Laodike adına, M.Ö. 3. yy’ın ortalarında (M.Ö. 261-253) kurulmuştur. Büyük İskender’in varisleri olan generallerin kurduğu Bergama ve Seleukos Krallığı, Anadolu hâkimiyeti amacıyla rekabete girişmişlerdir. Bu bağlamda Çürüksu (Lykos) vadisi ve burada bulunan antik kentler, M.Ö. 190 yılında yaşanan Magnesia Savaşı ve arkasından M.Ö. 188’de imzalanan Apameia (Dinar) Barışı’yla Roma desteğini arkasında tutan Bergama Krallığına bırakılmıştır. Daha sonra bölge, Bergama Kralı III. Attalos’un vasiyeti üzerine M.Ö. 133 yılında Roma Cumhuriyet yönetimine bağlanmıştır. M.Ö. 129 yılından itibaren Batı Anadolu Küçük Asya Eyaletine dâhil olmuş, Roma tarafından atanan Prokonsül’lerce (eyalet valileri) bölge yönetimi sağlanmıştır.
Roma imparatorluk döneminde Laodikya, düzenli olarak vergilerini ödemiş olup refah düzeyinin yüksekliği ve Roma ile diğer Anadolu Krallıkları arasında çıkan savaşlarda Roma’nın yanında durması sebebiyle Roma’nın takdirini kazanmıştır. M.S. 135 yılında İmparator Hadrian, kenti ziyaret etmiş ve kentteki imar faaliyetlerini desteklemiştir. Günümüze kadar kalabilen yapı kalıntılarının büyük bir bölümü M.S. 2. yy’ın imar faaliyetlerinin izlerini taşımaktadır. Hadrian Dönemi’ndeki (Pax Romana) huzur, bolluk ve zenginlik hem yontu hem de mimari eserlerde kendisini göstermektedir.
Kent ilk kez İmparator Hadrian (M.S. 117-138) zamanında Neokoros (Tapınak Koruyuculuğu) unvanını almıştır. İmparator Commodus (M.S.180-192)’un himayesindeki kente, İmparator adına bir tapınak yaptırılmış, bundan dolayı da ikinci kez Neokoros “tapınak koruyuculuğu” unvanı verilerek vergiden muaf tutulmuştur. Commodus, M.S. 192 yılında öldükten sonra, kentin bu unvanı geri alınarak yerine “İmparator Seven” sıfatı verilmiştir.
M.S. 215’te İmparator Caracalla, kenti ziyaret ederek imar faaliyetlerini desteklemiştir. İmparator’un kenti ziyaretinden dolayı Suriye Caddesi ile bunu güneybatı yönde kesen Stadyum Caddesi’nin köşesinde Caracalla Nymphaeumu inşa edilmiştir. Kentin aldığı Neokoros unvanı, İmparator Caracalla Dönemi’nde devam etmiştir.
İmparator Büyük Konstantin zamanında (M.S. 313) Milano Fermanı ile Hıristiyanlara özgürlük verilmesiyle Laodikyalılar, zenginliklerinden dolayı, başlangıçta bu yeni dine karşı ilgisiz kalmalarına rağmen, daha sonra Hıristiyanlık, vadide hızlı bir şekilde yayılmıştır. Laodikya, Hıristiyanlık âlemi için de çok önemli bir kent olmuştur. İncil’de adı geçen Yedi Asya Kenti’nden birisi de Laodikya’dır. Bu nedenle kent onursal ilk “Yedi Kiliseler Birliği” unvanına layık görülmüştür. Kentteki Laodikya Kilisesi bu dönemde inşa edilmiştir.
Laodikya, Roma hâkimiyeti döneminde birçok kez deprem felaketi ile karşılaşıp yıkılmış olmasın rağmen Roma’nın yardımıyla yeniden inşa edilmiştir. Fakat M.S. 494’deki depremle şehir tamamen yıkılmış ve bir daha toparlanamamıştır. Bu dönemde kentin yeniden inşa edilmesi Laodikya halkının kendi imkânları çerçevesinde gerçekleşmiştir. Daha sonra İmparator Phocas (MS. 602 - 610) döneminde meydana gelen diğer büyük depremle kent tamamen yerle bir olmuştur. Bu depremin akabinde şehre ulaşan suyolları bozulmuş, Sasani ve Arap akınlarının etkisiyle güvenlik sorunları meydana gelmiş ve bunun sonucunda kent, su kaynaklarının zengin olduğu ve saklanması daha kolay olan batıdaki Salbakos (Babadağ) eteklerinde değişik yerlere taşınmıştır. M.S. 7. yy’dan itibaren kaynakların sözünü ettiği Laodikya, özellikle Denizli’nin tarihi Kaleiçi çarşısı olarak adlandırılan bölgesidir. Bölge 13. yy. başında (1206) tamamen Türklerin eline geçince, bu isim kısaltılarak “Lâdik” şekline dönüştürülmüştür.
Laodikya’nın en parlak zamanı M.S. 1-3 yy’lar, ikinci parlak dönemi ise MS. 4-6 yy’lar arasındadır. Anadolu’nun 7 kilisesinden birine sahip olan kent, erken Bizans döneminde metropollük seviyesinde dini bir merkez haline gelmiştir. Kentin en önemli gelir kaynağı yolların kavşak noktasında olması nedeniyle ticarettir. Bunun da başında tekstil ticareti gelir. Diğer taraftan mermer, hububat ve canlı hayvan ticareti de kente önemli gelirler sağlamıştır.
Laodikya Antik Kenti, Eskihisar-Laodikya, Karahayıt-Pamukkale ve Honaz fay alanları üzerinde bulunduğundan tarih boyunca birçok kez deprem afeti ile yıkılarak yeniden kurulmuştur. Laodikya’nın yıkılmasına sebep olan önemli depremler şunlardır;
M.Ö. 27 yılı İmparator Augustus (M.Ö. 27 - M.S.14) zamanı depremi.
M.S. 47 yılı İmparator Cladius (M.S. 41 - 54) depremi.
M.S. 60 yılı İmparator Nero (M.S. 54 - 68) depremi. Bu depremle kent tamamen yıkılmıştır.
İmparator Antonius Pius (MS. 138 - 161) zamanı depremi.
MS. 3. yüzyılda meydana gelen deprem.
İmparator Diocletian (MS. 284 - 305) zamanı depremi.
İmparator Valens (MS. 364 - 378) zamanı depremi.
MS. 494 yılı depremi. Bu depremle kent tamamen yıkılmıştır.
İmparator Phocas (MS. 602 - 610) zamanı depremiyle kent terk edilerek Denizli- Kaleiçi, Attuda (Hisarköy) ve etrafına taşınmıştır.
4. LAODİKYA KEŞİF ARAŞTIMALARI VE KAZI TARİHÇESİ
Laodikya’da araştırma, keşif ve kazıların geçmişi 1775 yıllına kadar gitmektedir. Antik kentte profesyonel ve akademik anlamda ilk sistematik kazılar 2002 yılında Pamukkale Üniversitesinden kazı ekibinin çalışmaları ile başlamıştır. Bu tarihten önceki çalışmalar ünlü kâşiflerin ziyareti ve gördükleri bir kısım yapıları rapor etmelerinden ibarettir. Chandler, Arundel, Cramer, Weber, Fellows, Hamilton ve Texier gibi ünlü gezginler, Laodikya harabelerine uğrayarak gözlemledikleri yapıların yanı sıra topografik (arazi) ve epigrafik (yazıt) bulgular hakkında bilgiler aktarmışlardır. Modern anlamda yapılan çalışmalar, Laodikya Kazı Başkanlığı’nın web sitesinde verilen bilgiler ışığında kronolojik olarak şöyledir;
1961 - Kanada Quebec Laval Üniversitesi’nden Fransız Arkeolog Prof. Dr. J. Des Gagniers başkanlığında Caracalla Nympheum’unda kazılar yapılmıştır. Bu çalışmayla ilgili olarak 1969 yılında “Laodicee du Lycos Le Nymphee, Paris” adlı yayın ile sonuçlar bir araya toplanmıştır.
1992 - Sütunlu Ana Cadde (Suriye Caddesi)’nde Denizli Müzesi Müdürlüğü kısa süreli kurtarma kazısı yapmıştır.
1995 - İtalya “Ca’Foscari-Venedik” Üniversitesinden Prof. Dr. G. Traversari başkanlığındaki bir ekip tarafından yüzey araştırması yapılmıştır. Bu araştırmayla kentin yeni topografik haritası çıkarılarak, yapılar yeni plan üzerine işlenmiş ve yüzey araştırmasıyla ilgili olarak “Laodicia di Frigia I, Roma, 2000 ve Laodicia di Frigia II, Padova, 2004” adlı yayınlar yapılmıştır.
2002 - Denizli Müze Müdürlüğü başkanlığında, Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünün de katılımıyla kentte ilk defa sistematik kazı çalışmalarına başlanmıştır.
2003 - Pamukkale Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Celal Şimşek başkanlığında geniş kapsamlı kazı ve restorasyon çalışmalarına başlanmış olup kentin yeni topografya haritası yapılmıştır. Kazı ve restorasyon çalışmaları; Kültür ve Turizm Bakanlığı (Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile DÖSİMM), Denizli Valiliği, Denizli Büyük Şehir Belediyesi, Pamukkale Üniversitesi, TÜRSAB, Denizlili iş adamları ve Laodikya sevenler tarafından desteklenmektedir.
2008 - 18 Ağustos 2008'de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Denizli Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında imzalanan protokolle birlikte kazı finansının büyük çoğunluğu ilgili belediye tarafından karşılanmaya başlanmış olup bu sayede kazı ve restorasyon çalışmaları 12 ay boyunca sürdürülmektedir.
Laodikya Antik Kentinde kazıların sistemli bir şekilde yürütülmeye başlamasından bu yana kentte yapılar “bir yapının restorasyonu tamamlanmadan diğerinin kazısına başlamama” prensibi ile gün yüzüne çıkartılmıştır. Bir antik kentin gün yüzüne çıkarılıp restorasyonunun yapılmasının yüzyıllarca sürdüğü gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, 17 sene içerisinde kentin büyük bölümünün ortaya çıkarılmış olması kazı ekibinin takdire layık çabasının ürünüdür. Günümüzde çalışmalar hız kesmeden devam etmektedir. Makalenin devam eden bölümünde 17 yıllık çabanın ürünü olarak gün yüzüne çıkarılan ve ziyaretçilerin ilgisini bekleyen yapılar ele alınmıştır.
5. LAODİKYA GEZİ ROTASI VE GÜN YÜZÜNE ÇIKARILAN YAPILAR
Laodikya kenti, birbirini dik açılarla kesen ana caddeler ve ara sokaklardan oluşan Hippodamik (ızgara) planlı olarak düzenlenmiştir. Yaklaşık 5 km2’lik alana yayılan Laodikya’nın önemli olan ve günümüze kadar gelebilen yapıları arasında; Anadolu’nun en büyük stadyumu, 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 anıtsal çeşmesi, 2 ana giriş kapısı, bouleterionu, tapınakları, kiliseleri ve anıtsal caddeleri yer almaktadır. Dikkat edilecek olursa kentte ortaya çıkartılan yapıların büyük çoğunluğunu hamam ve çeşme gibi su ile ilgili yapıların teşkil ettiği görülür. Bu da şehrin sürekli bir temiz su ihtiyacı içerisinde olduğunu göstermektedir. Kentin dört tarafını ise nekropol (mezarlık) alanları çevirir.
5.1. Suriye Caddesi
Şehrin ana caddesi konumunda olan Suriye Caddesi, 900 metre uzunluğundadır. Bu cadde turistlerin bilet aldığı gişenin civarında yer alan Suriye Kapısından başlar, Doğu Bizans Kapısı ile devam ederek Caracalla Çeşmesinde son bulur.
Suriye kapısından Doğu Bizans kapısına kadar olan bölüm 500 metre uzunluğunda olup henüz kazısı yapılmamıştır. Doğu Bizans kapısından Caracalla Çeşmesine kadar olan bölüm ise 400 metre uzunluğunda ve tamamıyla gün yüzüne çıkarılmış vaziyettedir.
Doğu Bizans Kapısı, Suriye Caddesi üzerinde olup M.S. 395-396 yılında İmparator Theodosius (378-395) ve Arcadius (395-408) zamanlarında yayınlanan fermanlar sebebiyle kentlerin güvenliğinin iki katına çıkarılmasıyla ilgili alınan kararlar doğrultusunda kentin iç kısmının etrafı sur duvarlarıyla çevrilmiştir. Bu fermanlar Karadeniz’in kuzeyinden gelen Hun ve Goth akınlarının imparatorlukta panik havası yaratmasının sonucudur. Bu ferman gereğince ülkemizde yer alan antik kentlerin birçoğu güvenlik tedbirlerini artırarak şehirlerine ikinci bir sur duvarı örmüştür. Doğu Bizans Kapısı bu iç sur duvarının üzerinde yer almaktadır.
Doğu Bizans Kapısından Caracalla Nymphaeum’una kadar devam eden Suriye Caddesi; kanalizasyon sistemine sahip, her iki yakasında “stoa” denilen yürüyüş yolları (portikler) ve arkasında dükkânların sıralı olduğu ana caddedir. Cadde üzerinde A Evi, Tapınak A, Septimus Severus Nymphaeumu, Kutsal Agora’ya ait üç giriş kapıları ve bu yapının karşısında Merkez Agora ve Caracalla Nymphaeumu yer almaktadır. Cadde, M.S. 494 depreminden sonra halkın kendi çabaları ile tamir edildiğinden devşirme malzemeleri sıklıkla görmek mümkündür. Bununla birlikte cadde üzerinde at arabası izleri dikkat çekmektedir.
5.2. Peristilli Ev (A Evi) ve Ludus Duodecim Scriptorum
Kazı heyeti tarafından “A Evi” olarak isimlendirilen yapı birimi, Suriye Caddesi’nden kuzeye ayrılan iki ara sokak arasında yer alan ada üzerinde bulunur. A Evi, birbiriyle bağlantıları olan odalardan meydana gelen üç peristilli (iç avlulu) evden oluşan bir yapı kompleksidir.
Kapladığı alan 2000 mt2’dir. 3 perystilli avlu etrafında toplamda 47 mekân, 5 dükkân ve 2 koridor ortaya çıkarılmıştır. M.S. 1. yy’dan, M.S. 7. yy’a kadar kesintisiz kullanılmıştır. Çalışmalar bu evin hem konut hem de üretim atölyesi olarak kullanıldığının ve beş farklı kullanım evresi olduğunu göstermektedir. Bir şarap soğutma kuyusu ve ortasında havuzu olan bir oturma alanı bir dönem meyhane olarak kullanıldığının göstergesidir. Ayrıca bununla ilgili olarak bol miktarda terazi, gram ve sikke gibi alışverişle ilgili malzemeler ele geçmiştir.
Ludus Duodecim Scripta (12 İşaret Oyunu)
A Evi’nin önünde yer alan bu oyun türü bugünkü Tavla Oyununun atasıdır. 3 zar atılarak siyah ve beyaz pulların merkezden dışarıya çıkarılması esasına dayanan oyunda kapı almak, pul kırmak ve 3 zardaki sayıların toplanarak çeşitli varyasyonlar ile pul hareket ettirme kuralları uygulanır. Bu yönüyle tıpkı Tavla’ya benzemektedir.
5.3. Tapınak A
A Tapınağı, Suriye caddesi üzerinde bulunan iki katlı şehrin ana ibadethanesidir. Politeist dönemde Tanrı Apollo, Tanrıça Artemis ve İmparatorluk kültüne adanan tapınak Antoninler Hanedanlığı Dönemi’nde (M.S. 2.yy.) inşa edilmiştir.
İmparator Diocletian Dönemi’nde (M.S. 284-305) büyük çaplı tamirat geçiren tapınağın bodrum katında iki adet sütun dikkati çekmektedir. Bu iki sütun İmparator Diocletian ve Maximilian’ın 20. saltanat yılları kutlamaları için 20 Kasım 303 yılında yapılmıştır. Sütunlar üzerinde çelenkler içerisinde Apollon, Artemis, Fortuna ve Laodikya Tykhe’sinin kabartmaları yer almaktadır.
Tapınak, M.S. 4. yy. da Hıristiyanlığın resmiyet (Büyük Konstantin zamanı M.S. 306-337) kazanmasıyla birlikte yanında yer alan Laodikya Kilisesi’nin dinî arşivi olarak kullanılmış, tüm antik kenti etkileyen M.S. 494 yılı depremiyle birlikte yıkılmıştır. M.S. 7. yy. başında İmparator Phocas Dönemi’nde (M.S. 602-610) meydana gelen depremle antik kent tamamen yıkılmış ve Denizli içine taşınmıştır. Bu tarihten itibaren tapınak mimari malzemeleri, taş ve kireç ocağı olarak kullanılarak büyük ölçüde tahrip olmuştur.
Tapınağın avlusunda sağ tarafta bir havuz, sol tarafında ise küçük bir şapel kalıntısı ve bir sütun arşitravı üzerinde horoz kabartmaları keşfedilmiştir. Bu horoz kabartmaları birbirine atak yapar vaziyette kabartılmıştır. Denizli şehrinde geleneksel olarak horoz yetiştiriciliği yapıldığı ve horozun şehrin sembolü olduğu bilinmekteyken, arkeolojik olarak böyle bir kabartmanın ortaya çıkmış olması bu şehirde horoz yetiştiriciliğinin binlerce yıllık geçmişi olduğunu düşündürmektedir.
5.4. Septimus Severus Çeşmesi
Septimus Severus, (M.S. 193-211) Roma İmparatorları içerisinde ilk Afrika kökenli, zenci imparatorudur. İyi bir aile babası olan Septimus Severus’un Julia Domna isimli eşinden iki tane erkek varisi bulunmaktadır: Caracalla ve Geta. İmparatorluğun dört bir köşesine inşa ettirdiği yapıların üzerine ailesinin isimlerini yazdırmış ve çocuklarının iyi bir eğitim alması için Hierapolisli Antipatros isimli Sofist filozofu öğretmen olarak Roma’ya davet etmiştir.
İmparator’un 211 yılındaki vefatı sonrasında çocukları arasında taht kavgası başlamış ve Caracalla, Geta’yı katlederek imparator olmuştur. Tahta çıkışının hemen sonrasında kardeşi Geta hakkında “Damnatio Memoriae” ilan ederek kardeşinin bütün hatıralarını imparatorluk coğrafyasından sildirmiştir.
Laodikya halkı tarafından İmparator Septimus Severus adına iki katlı olarak inşa edilmiştir. Suriye Caddesi üzerinde genişçe bir ada üzerinde yer alan çeşme şehrin merkezi konumundadır. Şehre gelen tüccarların soluklandığı, dinlendiği ve su ihtiyaçlarını karşıladığı meydana nazır olarak inşa edilmiştir. Suriye Caddesine bakan cephesi üzerinde üç adet su biriken mermer kaplar ve iki adet aslan heykeli yer almaktadır. Çeşmenin arka kısmında Yeşillerin Jokey Kulübü, ön kısmında ise merkez agorası yer almaktadır.
5.5. Yeşillerin Jokey Kulübü
M.S. 4. yy.’a tarihlenen yapı, üzerinde yer alan yazıtından anlaşıldığı üzere Yeşillerin Jokey Kulübüdür. Yeşiller, Doğu Roma İmparatorluğu’nda geniş taraftar kitlesi olan bir spor kulübüdür. Septimus Severus anıtsal çeşmesinin arka kısmında yer alan bu yapı iki katlı, dikdörtgen planlıdır. Peristilli bir avlusu ve çeşmesi bulunmaktadır.
Antik çağlarda insanların yegâne eğlence kaynaklarından biri tiyatrolara giderek antik çağ yazarlarının kaleme aldıkları trajedi, drama ve komedi gibi oyunları izlemekti. Aynı zamanda tiyatrolar günümüzün televizyon işlevini gösteriyor, halkın ülkenin çeşitli yerlerinde meydana gelen olaylardan haberdar olmalarını sağlıyordu. Roma’nın bölgede hâkimiyetinden sonra bu durum yavaş yavaş değişime uğrayarak tiyatrolardaki sanatsal faaliyetler yerini vahşi hayvan dövüşlerine ve gladyatör müsabakalarına bırakmıştır.
Romalı İmparatorlar ve Prokonsüller, halkın psikolojik olarak avunmasını sağlamak için stadyumlarda sıklıkla spor müsabakaları ve kanlı gladyatör dövüşleri tertip etmeye başlamışlardı. Sonraki gelişen süreçte Hıristiyanlığın yükselmesi ile birlikte kanlı gladyatör dövüşleri yerini quadrika (dört atın çektiği araba) yarışlarına bırakmıştır. Bu tür müsabakalar için Roma da inşa edilen Kolezyum (Flavianus Amfi Tiyatrosu)’na mukabil Konstantinopolis’te Hipodrom (At Meydanı) inşa edilmiştir.
Quadrika yarışlarında birinci ve ikinci sporcuları tespit edebilmek için sporcuların iki farklı renkte -kırmızı ve beyaz olarak- kıyafet giymeleri ve arabalarını bu renklere boyamaları gerekmiştir. Sonra bu iki takım adına spor kulüpleri kurulmuştur. Roma’nın ilk imparatoru Agustus zamanında (M.Ö. 27 – M.S. 14) bu iki renge maviler ve yeşiller de dâhil olarak takım sayısı dörde yükselir. Yeşiller toprağı, Maviler suyu, Kırmızılar ateşi ve Beyazlar da havayı simgeler.
Zaman içerisinde Kırmızı ve Beyaz takımlar sürekli galip gelen takımlar olan Maviler ve Yeşillere katılarak takım sayısı ikiye düşmüş ve Maviler-Yeşiller, imparatorluk coğrafyasında iki ezeli rakip haline gelmiştir. Mavi (Venetoi) ve Yeşil (Prasinoi) rekabeti zaman içerisinde gayrimeşru eylemlerden ticarete, mezhepçilikten siyasete kadar bütün mecralara sirayet etmiş, Bizans toplumunu ikiye bölmüştür.
İmparator, saray çevresi aristokratlar ve Diofizit Hristiyanlar, Mavi takımı desteklerken, sıradan halk, ticaret ve üretimi elinde tutan başkentten uzak olan kırsal kesim ve Monofizit Hristiyanlar, Yeşil takımının sempatizanlarıydılar. M.S. 532 yılında yaşanan İstanbul’un gördüğü en büyük ve en kanlı isyanı olan Nika ayaklanmasının temelinde Maviler ve Yeşiller takımlarının ezeli rekabeti ve holiganlıkları yatmaktadır. Maviler ve Yeşiller, 1204 IV. Haçlı Seferine kadar varlığını sürdürmüş, sonrasında ise unutulmuştur.
5.6. Merkezi Agora ve Hamam Yapısı
Dikdörtgen planlı olan yapı şehrin merkezinde yer almasından dolayı Merkezi agora ismini almıştır. Merkezi agora, Suriye caddesinde Septimus Severus Çeşmesinin tam olarak karşısında yer almaktadır. Agoranın merkezinde Erken Dönem Bizans Devrinde bir sütun yerleştirilmiştir. Agoranın güney duvarı arkasında ise agoraya bitişik konumda merkezi hamam kompleksi yer almaktadır.
Merkezi hamam kompleksi, antik çağ mimarı Vitrivius’un belirttiği bütün hamam koşullarını sağlamaktadır. Buna göre hamam kompleksi ısı kaybını en aza indirecek şekilde doğu istikametine müteveccih inşa edilmiştir. Caldarium (sıcaklık), tepidarium (ılıklık), frigidarium (soğukluk) ve apodyterium (soyunma mekânları) kısımlarına, kuzeyde Laodikya’ya özgü olarak apsisli havuz ile ikinci apodyterium ve frigidarium bölümleri eklenmiştir. İkincil olarak eklenen bölümlerin Palaestra (spor okulu) olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
5.7. Kutsal Agora
Kutsal Agora, Suriye Caddesi üzerinde batı ve kuzey tiyatroları arasında yer alan geniş düzlük üzerine kurulmuştur. Yapının üç tarafı stoa denilen portiklerle (gölgelikli yürüyüş yolu) çevrili olup Suriye Caddesine üç anıtsal giriş çıkış kapısı ile bağlıdır.
298 x 168 mt. ebatları ile oldukça geniş bir alanı kaplayan kutsal agora asimetrik dikdörtgen planlıdır. Agoranın avlu bölümünde agora boyunca uzanan iki havuz bulunur. Bu iki havuzun sınırlandırdığı alan içerisinde ise kentin dokumacılık Tanrıçası Athena’ya ve kurucu Tanrı Zeus’a ithafen iki tapınak ve sunak alanları mevcutken bu yapı kompleksleri Hristiyanlık inancıyla beraber temellerine kadar sökülmüştür.
Hristiyanlık döneminde agoranın Lykos vadisine nazır kuzey kısmında bir kilise yapısı inşa edilmiştir, bu yapı yakın zamanda keşfedilmiş olup kazısı devam etmektedir. Kutsal Agora muhtemelen İmparator Phocas devri depremiyle yıkılmıştır. Yıkılan sütun ve duvarların, restorasyonu esnasında batı duvarının üzerinde fresk (duvar resmi) keşfedilmiş ve bahsi geçen duvarın restorasyonu gerçekleştirilmiştir.
5.8. Caracalla Çeşmesi
Suriye Caddesi’nin Stadyum Caddesi ile kesiştiği köşede yer alan yapı çift cephelidir. İki katlı planlanan Anıtsal Çeşme, M.S. 215’de İmparator Caracalla (M.S. 211–217)’nın kenti ziyareti şerefine yapılarak, O’na ithaf edilmiştir. Çeşmenin Suriye Caddesi cephesi üzerinde mermer kabartmalar yer almaktadır. Bu kabarmalar üzerinde Zeus’un Ganimedes’i kaçırması ve Theseus’un Minatouros’u öldürmesi mitolojik sahneleri yer almaktadır.
5.9. Helenistik Tiyatro
M.Ö. 2. yüzyılda Helenistik geleneğe göre malzeme tasarrufu sağlamak için Asopos tepesine bakan yamaç üzerine inşa edilmiştir. Tiyatronun seyirci oturma bölümü (cavea) bir diazoma (yürüyüş patikası) ile ikiye bölünmüş alt diazoma da 25, üst diazomada 19 oturma basamak sırası tespit edilmiştir. Batı tiyatrosu antik çağ insanının oturma şekliyle yaklaşık olarak 8000 kişilik kapasiteye sahiptir. Üst cavea’nın imparator locasına inen basamakları üzerinde yer alan “A, Δ, Γ, Η, Λ, Μ, Ν, Σ” gibi Grekçe harfler dikkati çekmektedir. Bu harfler tiyatrodaki numaralandırma ve özellikle de kabilelerin oturma bölümleri ile ilgili olmalıdır.
5.10. Roma Tiyatrosu
M.S. 2. yüzyılda inşa edilen yapı muhteşem Lykos vadisi ve Pamukkale manzarası ile dikkat çekmektedir. Yaklaşık olarak 12.000 kişi kapasitede olan tiyatronun alt caveasında 23 oturma sırası, üst caveasında ise 26 oturma sırası keşfedilmiştir. Tiyatro dik bir yamaca inşa edildiğinden büyük bir kısmı kayarak yıkılmıştır. Oturma basamakları üzerinde şehirde yer alan dernek adları ve ileri gelen aile isimleri kazınmış vaziyettedir. Yakın zamanda orkestra yapısı içerisinde kireç katmanları keşfedilmiş, bu da tiyatroda su gösterilerinin icra edildiğinin göstergesidir.
5.11. Laodikya (Hac) Kilisesi
2010 yılında keşfedilen yapı, Suriye Caddesinden Kuzey Tiyatrosuna giden yol üzerinde A Tapınağına yakın konumda yer almaktadır. Kilise, Büyük Konstantin zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında serbest bırakılmasıyla inşasına başlanmıştır. Bu yönüyle resmi mahiyette en erken kilise yapısı özelliğini taşımaktadır. Hıristiyanlık tarihinin en eski ve sağlam kalabilmiş olan haç planlı vaftiz havuzlarından birisi bu yapı içerisinde yer almaktadır. Kilise, M.S. 494 yılı depreminde büyük hasar görerek tamir edilmiş ve İmparator Focas (M.S. 602-610) dönemi depreminde ise tamamen yıkılmıştır.
Hıristiyanlık tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir plan tipine sahip olan Laodikeia Kilisesi biri doğuya (ana apsis), beşi kuzeye ve beşi de güneye bakan toplam 11 adet apsise sahiptir. Kiliseye ara sokak üzerinden biri kuzeyde, biri güneyde yer alan iki kapıdan girilir. Bu kapılardan kuzeyde olanı yan nef boyunca vaftizhane’ye ulaşır. Kilisenin inşa edildiği Erken Dönem Hristiyanlık yılları göz önüne alındığında kuzey giriş kapısı iman etmemiş kimselerin vaftiz olmak için giriş-çıkış yapmak için kullandığı kapı olduğu düşünülebilir.
Kilise kutsal alanında (naos) zemin döşemesi olarak opus sectile ve mozaikler dikkati çekmektedir. Mozaikler, üzerinde haç içinde iki adet dini görevlinin adı yer alır; Protodiakon Polykarpos ve Diakon Alexander.
Laodikya, Hıristiyanlık âlemi için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. yy.dan itibaren Hac Merkezi olma özelliğine sahip olmuştur. Bu nedenle Kitâb-ı Mukaddes İncil’de adı geçen ve Laodikya Kilisesi adına mektup gönderilen bir kentte böyle bir kilisenin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha arttırmaktadır.
Hristiyan Kutsal Kitabı, Hristiyanlara göre “Eski Ahit” ve “Yeni Ahit” olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Eski Ahit, Yahudi Kutsal Metinlerini; Yeni Ahit ise İnciller ve Erken Dönem Hıristiyan toplumunda yazılmış bazı kitapları ve mektupları ifade etmektedir. Yeni Ahit’teki bu kitaplar ve mektuplar; Dört İncil (Matta, Markos, Luka, Yuhanna), Resullerin İşleri, 21 Mektup ve Yuhanna’nın Vahyi şeklinde ifade edilmektedir.
Vahiy bölümünün, yaklaşık İ.S. 94-95 yıllarda Yunanistan’ın Patmos Adası’nda, Yuhanna tarafından sürgün olduğu dönemde yazıldığı düşünülmektedir. Kitabın müellifi Patmos’lu Yuhanna’nın İncil yazarı Yuhanna ile aynı kişi olup olmadığı tartışmalıdır. Bu kitapta dürüst ve imanlı kimselerin dini inkâr edenlere karşı zafer kazanacağı, Tanrı’nın dünyada kötülüğü yeneceği ve kıyamette tüm insanlığı kucaklayacağı ve geleceğe yönelik pek çok kehanet yer almaktadır. Bütün bunların yanı sıra antik dönemde “Asia Minor” olarak bilinen bugün sınırları Ege Bölgesi olarak çizilmiş coğrafyada yer alan 7 farklı Hristiyan cemaate yönelik mektup gönderilmiştir. Bu mektuplardan bir tanesi Laodikya’da nüvelenmiş olan Hristiyan cemaate yöneliktir. Mektubun içeriği şöyledir;
Laodikya’daki kilisenin meleğine yaz!
Sadık ve gerçek şahit, Tanrı hilkatinin kaynağı şöyle söylüyor: “Yaptıklarını biliyorum. Ne soğuksun, ne sıcak. Keşke ya soğuk ya sıcak olsaydın! Oysa ne sıcak ne soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan kusacağım. Zenginim, zenginleştim, hiçbir şeye muhtaçlığım yok diyorsun; ama zavallı, acınacak durumda, yoksul, kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun. Zengin olmak için benden ateşte arıtılmış altın, giyinip çıplaklığını"n ayıbını örtmek için beyaz giysiler, görmek için gözlerine sürmek üzere merhem satın almanı salık veriyorum. Ben sevdiklerimi azarlayıp terbiye ederim. Onun için gayrete gel, tövbe et. İşte kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum. Biri sesimi işitir ve kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim; ben onunla, o da benimle, birlikte yemek yiyeceğiz. Ben nasıl galip gelerek Babam’la birlikte Babam’ın tahtına oturdumsa, galip gelene de benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vereceğim. Kulağı olan, Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin.” (Vahiy, 3:14-22)
Kilise kronolojisinde yozlaşma ve döneklik dönemini simgeleyen bu mektupta Laodikya Kilisesi, ılık olmakla suçlanıyor ve İsa Mesih’in din kaidelerini sahiplenme konusunda ne sıcak ne de soğuk davranıldığını, ılık (bigâne, gamsız, umursamaz…) davranış kalıbı geliştirildiği vurgulanmaktadır. Bu ılık davranış kalıbının metaforik olarak şehrin kalitesiz sularıyla ilişkilendirilmiştir. Hierapolis suları sıcak, Kolossea sularıysa soğuktur. Bu iki kent arasında yer alan Laodikya’nın suları ise içimi zor olan Lykos (Çürüksu) vadisinin son derece kalitesiz sularıdır. Şehrin yaşadığı bu su sorunu nedeniyle mektupta “seni ağzımdan kusacağım” ifadesi kullanılmıştır.
Benzer şekilde Laodikya’nın dokumacılık endüstrisi ile ekonomik refahının yüksekliğine atıfta bulunarak “…zenginim, zenginleştim, hiçbir şeye muhtaçlığım yok diyorsun; ama zavallı, acınacak durumda, yoksul, kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun…” ifadesi kullanılmıştır. Maddi olarak zengin olabileceklerini fakat manevi olarak muhtaç ve çıplak ve spiritüel olarak kör olduklarını ifade ediyor. Bu manevi yoksulluğun ve meskenetin izale edilebilmesi içinse İsa Mesih’ten rafine altın, beyaz elbise ve göz merheminin satın alınması telkin ediliyor. Göz merhemi ile İsa Mesih’in yerden toprak alarak, ona tükürüğünü karıştırıp elde ettiği çamur ile körlerin gözlerini açma mucizesine atıf yapmaktadır.
NOT: Bu makalede yer alan özellikle kent ve kazıların tarihçesine dair bilgilere Laodikya Kazı Başkanlığı’nın web sitesinde yer alan kazı raporları kaynaklık etmektedir. “http://laodikeia.pau.edu.tr/”