Toroslar’ın bağrında yer alan Selge Antik Kenti hakkında bilinmeyenler neler? 1250 metre yükseklikte zamana direnen kent Selge...
Toroslar’ın bağrında dün ile bugün arasında kaybolmaya yüz tutmuş kent Selge... Yitip giden yüzyıllara inat ayakta kalmaya ant içmişçesine kararlı. Ziyarete gelenlere bu kararlılığını gösteriyor, lakin duyabilen için sessiz çığlıkları da var Selge’nin. Unutulmak belki de tüm derdi...
Selge Antik Kenti’ni kaleme aldık bu kez. Hani adı pek bilinmeyenlerden. Öyle ya ülkemizi tanıtmak değil mi amacımız? Gelin hep birlikte Selge Antik Kenti’nin geçmişine, bugününe ve hüznüne kulak verelim. İşte Selge Antik Kenti Rehberi...
Selge Antik Kenti Nerede? Selge’ye Ulaşım
Antalya’nın Manavgat ilçesi sınırında yer alan Selge Antik Kenti (Altınkaya Köyü - Zerk) bölgenin en gizemli rotalarından biridir. Manavgat’ın doğası ve aktiviteleri ile çok beğenilen kanyonu Köprülü Kanyon Milli Parkı içerisinde yer alır Selge.
Manavgat merkezden yaklaşık 80 km mesafede yer alan Selge kentine ulaşım 2 saati bulacaktır. Öncelikle Köprülü Kanyon’a gitmeniz lazım. Köprülü Kanyon’un simgesi haline gelen Tarihi Oluk Köprü’ye vardıktan sonra ise Toroslar’a tırmanış başlıyor. Buradan itibaren yol virajlı olduğu için yavaşlayacaksınızdır. Fakat gidilmeyecek bir yol değil. Normalde bu köprüden itibaren yaklaşık 11 km mesafede yer alıyor Selge. Lakin dediğim gibi yolun yokuş ve virajlı oluşu sürüş zamanınızı artırıyor. Yine de tarih ve arkeoloji merakınız varsa Selge’yi mutlaka görün derim.
Selge Antik Kenti’nin girişi ücretsizdir. Müzekarta da gerek kalmıyor bu durumda. “Keşke girişi ücretli olsaydı da daha bakımlı olsaydı” diyesi geliyor insanın bu noktada. Antik kentten ayakta sağlam kalan sadece tiyatro yapısı olsa da onun da girişi için ücret ödemiyorsunuz.
Selge Antik Kenti Tarihçesi
Selge Antik Kenti Toroslar’ın güney yamaçlarında kurulmuş bir dağ kentidir. Burası Anadolu’nun antik bölgeleri kapsamında Pisidia Bölgesi içerisinde yer almaktadır. Pisidia (Pisidya), Isparta ve Burdur illerinin tamamını ve Antalya’nın kuzey kesimini kapsayan bölgeydi. Toroslar’ın bu sarp ve geçit vermez olduğu noktada Pisidya’nın muazzam kenti Selge kurulmuştu. Pisidya halkının kökeni Luviler olarak bilinmektedir. Selge, Pisidya’nın önde gelen gelişmiş kentlerinden biriydi.
Anadolu’nun en ilginç konumdaki antik kentlerinden biri olan Selge için, Amasyalı coğrafyacımız Strabon Geographika adlı eserinde bilgiler verir. Selge’nin Pisidya bölgesinde olduğunu, Lakedaimonlular tarafından kurulduğunu; bununla beraber daha erken kurucusunun Kalkhas olduğunu yazar. (Geographika - Kitap: XII-XIII-XIV, Sayfa:69-70-71) (Kalkhas Yunan mitolojisindeki iki ünlü kahinden biridir.) Güçlü olduğu dönemlerde Selge’nin nüfusunun 20 binlere çıktığını belirtir. Bölgede doğanın olağanüstü, toprakların ise çok verimli olduğunu; zeytin ağaçları, bağları ve yetiştirdikleri hayvanları için çok sayıda meralara sahip olduklarını yazar.
Deniz seviyesinden 1250 metre yükseklikte kurulmuş Selge Antik Kenti, Anadolu’nun en ulaşımı zor kentlerinden biriydi. Pamphilya bölgesinin zengin kentleri Aspendos ve Side ile ticari ilişkilerde bulunan Selge, bu yüksek ve dağlık coğrafyada ulaşımını Eurymedon (Köprüçay) üzerinden sağlıyordu. İlginçtir ki kendi bölgesindeki komşu kentler Termessos, Sagalassos ve Pednelissos gibi şehirlerle anlaşmazlık yaşayan Selgeliler, Pamphylia bölgesi kentleriyle daha samimi ilişkiler kurmuştu. Günümüzde Köprülü Kanyon Milli Parkı olarak bilinen bölgenin zirvesinde yer alan Selge, antik dönemde ulaşımını kanyondan akan Eurymedon (Köprüçay) üzerinde kurulu köprüler sayesinde gerçekleştiriyordu. Bugün bile bu köprülerden bazılarını görmek mümkündür.
Selgeliler, Aspendos Kenti’nin ırmak ağzında bulunan limanından ticaret yapıyorlardı. Böylece Aspendoslular ile sağlam ticari ilişkiler kurmuşlardı. Pisidya Bölgesi’nde kendi parasını basan ilk kentti Selge. M.Ö. 5. yüzyıldan M.S. 3. yüzyıla kadar kendi parasını basabilen Selge zenginliğini ve ihtişamını fazlasıyla yansıtıyordu. Strabon Selge’nin kuruluşunu Kalkhas’a bağlamış olsa da aslında yerli Anadolu kentidir Selge. Basılan paralar üzerinde ise kentin adı “Stlegiys / Estlegiys” olarak yazılmıştır. Strabon M.Ö. ikinci bin yılın sonlarına doğru (yani 1100’lü yıllar gibi düşünebiliriz) Selge’nin kurulduğunu belirtir.
Kuruluşu hakkında bazı farklı görüşler olsa da; Selge kentinin Lidyalılar, ardından da Pers hakimiyetine girdiğini biliyoruz. Ta ki Büyük İskender’in gelişine kadar. Büyük İskender Anadolu’nun fethi sırasında bazı şehirlerde büyük zorluklarla karşılaşmıştı. Kendisine boyun eğmeyi reddeden kentler olmuştu. Lakin Selgeliler Büyük İskender’e direnmek yerine kolayca hükümdarlığını kabul etmişlerdir. Büyük İskender’e bir elçi heyeti yollayarak dost bir ülke sıfatıyla emirlerini kabul edeceklerini bildirmişlerdir. Bu kolay teslimiyet ise Selgeliler için dönüşü mükafatlandırılacak bir tutum olmuştur. Hellenistik Dönem’de bağımsızlık kazanarak yaşayan Selgeliler gittikçe güçlenmeye başlamış ve kültürel açıdan zenginleşmiştir.
Şüphesiz kentin en parlak dönemi Roma dönemi olmuştur. Roma döneminden itibaren Selge, diğer Pisidia kentleri ile beraber Pamfilya Bölgesi sınırlarına alınmıştır. Bu dönemde Selge adından daha çok söz ettirir. Kentin bir çok yapısı özellikle de kamu binaları Roma döneminde inşa edilmiştir. Muazzam ve gösterişli tiyatrosu yine Roma dönemine aittir. Yaklaşık 20 bin kişilik nüfusu ile her anlamda gelişmiş bir kenttir Selge. Festivaller düzenleyen, kültürel ve sosyal etkinliklerden geri kalmayan, spor müsabakalarına ev sahipliği yapan refah bir şehirdir.
Bizans (Doğu Roma) döneminde de refah günlerine devam eden Selge, kayıtlarda “Zerk” ve “Aladana” isimleriyle bilinmektedir. 13. yüzyılda Türkler’in gelmesiyle birlikte malesef eski şaşalı günlerini geride bırakmıştır ve Selge gittikçe küçülmüştür. Günümüzde ise Altınkaya Köyü ile iç içedir Selge. Aslında en büyük sıkıntı da budur. Altınkaya Köyü antik Selge kentinin üzerine kurulmuştur ve 1. derece sit alanıdır. Çoğu yapı malesef ciddi zararlar görmüştür.
Bugün günümüzde hayvancılık, yaylacılık gibi kaynaklarla geçimini sağlayan Selge (Altınkaya Köyü), asırlar evvel zeytin ve şarap üretimi ile ticarette adından söz ettiriyordu. Hatta yine Strabon’un bahsettiği üzere, halk Selge süsenini ve ondan yapılan merhemini çok över. Burada yetişen bir süsenden elde edilen ilaç/merhem bölgede çok bilinir ve kullanılır. Günlük ağaçları ve onlardan elde ettikleri yağdan da bahseden Strabon, bu maddenin tanrıları kutsayanlar tarafından buhur olarak kullanıldığını yazar. (Geographika – Antik Anadolu Coğrafyası, Sayfa: 70-71) Üstelik o dönemde bu meşhur günlük ağaçları, basılan sikkelerin üzerinde de resmedilir.
Selge Antik Kenti böylesi yüksek bir rakımda asırlara direnirken, Altınkaya Köyü sakinleri de yaşama fazlasıyla ayak uydurmuş. Her yıl onlarca turist ve meraklı gezgin tarafından ziyaret edilen Selge’de halkın geçim kaynağı biraz da turizme dönmüştür. Gelen ziyaretçilere karşı çok misafirperverler. Tiyatronun hemen dibinde küçük bir kafetarya tarzı yer var. Kendi el yapımı doğal ayranları ve içecekleri yaz sıcağında iyi gidiyor.
Yine kendi el emeği ürünlerini satmaya çalışan kadınlar göreceksiniz burada. Kendi tahta kaşıklarını, el örmelerini satmaya çalışan kadınlar... Küçük de olsa destek olmak lazım bu hanımlara. Ekmeğini kazanmaya çalışan Altınkaya köylüleri için Selge büyük bir nimet aslında...
Selge Antik Kenti’nde Gezilecek – Görülecek Yapılar
Selge Antik Kenti kaderine terkedilmiş durumda uzun yıllardır. Toros coğrafyasının gizeminin içinde tek başına yaşamaya devam etmekte. Altınkaya Köyü halkı antik kalıntılarla iç içe hayat sürüyor. Hal böyle olunca yüzlerce yıllık yapıların çoğu ya yıkılmış, ya da köylüler tarafından kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmış. Tarımla uğraşan halk kalıntıların arasında kendilerine bir dünya kurmuş. İnsanları suçlamak değil amaç, yetkililerin birşeyler yapması gerekirdi bu noktada. Lakin pek de sesi duyulmamış Selge’nin.
Halbuki böylesi yüksek bir zirvede tiyatrodan tutun da stadyum, gymnasion, stoa, nymphaeum ve dahası yapılara sahip olan zengin bir kentten bahsediyoruz. Bir zamanların ihtişamlı Pisidya kentinden şimdilerde eser kalmasa da hayranlık duymadan geçemiyorsunuz.
Üç tepe ve tepelerin etrafına yayılmış durumda olan Selge kenti geniş bir alanı kaplamaktadır. Zamanında antik kentin savunması için yapılan surların bazıları hala ayakta. Zamanında bu surlar yaklaşık 3.5 km uzunluktaydı ve kenti çevreliyordu. Surların arasına 100 metre aralıklarla yerleştirilen kulelerin bazılarını da farkediyorsunuz. Şehrin akropolisinde az da olsa kalıntılar mevcut. Tanrı Zeus ve Tanrıça Artemis’e adanan iki tapınağın kalıntıları da görülebiliyor.
Tiyatronun hemen yanında bulunan kentin stadyumu ise artık neredeyse yok olmuş durumda. İneklerin gezintiye çıktığı stadyum bir zamanların sosyal aktivite alanlarındandı. Çok dikkatli bakarsanız ancak oturma sıralarının birkaçını farkedebiliyorsunuz. 90 metre uzunluğunda 28 metre genişliğinde bir stadyum bu. Zamanında burada sergilenen oyunlar, spor müsabakaları ve seyircilerin tuttuğu alkış yankılanıyor kulaklarınızda. Şimdi ise Selge’nin derin sessizliği var Toroslar’ın bağrında...
Selge’nin en sağlam ayakta kalan yapısı Tiyatro’dur. Yıkılan tüm diğer yapılara inat ısrarla yaşama tutunmaya çalışan bir sanatçı edasıyla karşılıyor sizi. Evet, yüzlerce yıl bu tiyatroda sanata dair çok iş yapıldı. Perdelerini açan tiyatroda nice sanatçılar gösteriler düzenledi. Halk bu tiyatroda eğlendi bazen de hüzünlendi. Yaklaşık 9000 kişilik kapasitesi ile bölgenin en güzel tiyatrolarından biridir Selge Tiyatrosu.
Tiyatronun caveası tek bir diazoma ile ikiye bölünmüştür. Caveanın alt kısmı kayalara oyularak inşa edilmiştir. Cavea ayrıca sahne binasına bitişiktir. Dört adet kapısı bulunan tiyatronun sahne binası ise malesef yıkılmış durumdadır.
Diazoma üzerinde delikler bulunmaktadır. Bu delikler daha iyi bir akustik yaratmak adına bronz küplerin konulduğu delikler olarak düşünülmüştür.
Tiyatronun en yukarıdaki oturma sırasına çıkıp karşıya baktığınızda, zaman makinesine bindiğinizi hayal edin. Asırlar boyunca burada süren yaşamların sessiz tanığı size birşeyler fısıldayacaktır. 20 bin kişinin yaşadığı görkemli Selge’den kalanlar işte bunlar. Hayranlık duymakla hüzün arasında gel gitler yaşayacağınız bir yer burası. O yüzden diyorum ki Selge’ye mutlaka gelin.
Agora ise kentin güneyinde yer almaktaydı. Kare planlı agora dükkanlarla çevrelenmişti ve kentin ticaret hayatının merkeziydi. Agoranın doğu kısmında bazilika yer almaktadır. Sütunlu Cadde ise kentin en hareketli yerlerinden biriydi. Toprak altında kalan bu cadde de aynı zamanda bir nymphaeum (anıtsal çeşme) yer almaktaydı. Günümüzde yıkık dökük olan bu yapı da malesef zamana yenik düşenlerden. Yine kentin nekropolü (mezarlığı) da malesef yıllar içerisinde soyguncular tarafından zarar görmüştür.
Selge Antik Kenti İçin Son Bir Kaç Söz
Kadim Anadolu’nun medeniyetlere dair çok sözü var söyleyecek. Çok belgesi var gösterecek. Selge de karşınızda işte öylesine duruyor. Belli ki çok şeyi var anlatacak. Selge’ye gidin sesine kulak verin. Yüzlerce yıllık harabelerin arasında gezinirken bile güzel Anadolumuz’un bereketine hayran kalıyorsunuz.
Selge’de antik tiyatro dışında çok fazla görebileceğiniz ayakta kalan sağlam yapı olmasa da gidin, görün ve o atmosferi yaşayın derim. Selge Antik Kenti’ne giderken yolda göreceğiniz enfes manzaralar, Toroslar’ın ihtişamı, yol üzerindeki adam (şeytan) kayalar, servi ormanı, Selge’den ayakta kalmış tarihin izleri bile buraya gelmek için büyük sebep olabilir.
Köprülü Kanyon Milli Parkı’nın üst kısmında yer alan Selge muhteşem bir doğanın içinde. Tüm gününüzü dolu dolu geçirebileceğiniz bir milli park burası. İçinden akan bir zamanların Eurymedon diye anılan Köprüçay Nehri, nehir üzerinde köprüler ve özellikle de Tarihi Oluk Köprü... Antalya’nın deniz-kum-güneşten ibaret olmadığını gösteren bu kanyonda keşfedilecek çok ama çok şey var. Şüphesiz ki en kıymetlisi ise asırlara meydan okuyan Selge antik kenti...
Dileriz yetkililer Selge’ye biran evvel daha çok sahip çıkar. Daha çok kazı ve yenileme yapılarak Selge ayağa kaldırılır. Toroslar’ın bağrındaki ihtişamlı kent Selge’ye selam olsun...