Marmaris’in el değmeyen nadide güzellikteki köyü Selimiye hakkında her şey. Eski bir balıkçı köyü, şimdilerin parlayan yıldızı Selimiye'de ne yapılır, ne yenir?
Selimiye; eski bir balıkçı köyü, şimdilerin parlayan yıldızı, huzurun adresi, ruhunuzu dinlendireceğiniz çok özel bir kaçış rotası.
Her biri elde boyanmış bu küçük hatıralar, Selimiye’nin mavisini, huzurunu ve zamanın yavaş akışını saklıyor içinde. Bazen bir köy, bir duvarda asılı kalan anıyla hatırlanır.
Marmaris’ten Hisarönü’ne oradan da Selimiye’ye yol gider, kıvrılır, bitmeyecek sanırsınız; sonra birden tüm sükuneti ve sempatikliğiyle karşılar Selimiye sizi, yani eski Losta.
Selimiye’nin Konumu
Marmaris’e 45 kilometre mesafede bulunan Selimiye, Bozburun Yarımadası’nın en çok dikkat çeken yerleşimidir. Hisarönü Körfezi’ne geldiğinizde ikiye ayrılan yoldan şayet sağa devam ederseniz bu yol sizi Datça (Reşadiye) Yarımadası’na götürür. Soldan ilerlediğinizde ise önce Orhaniye-Kızkumu’nu görür ardından Selimiye’ye ulaşırsınız. “Yola devam” derseniz Bozburun bekler biraz ileride sizi.
Marmaris’in güney kıyısında, zamanın daha yavaş aktığı bir yer var: Selimiye. Haritadaki küçük bir nokta gibi görünse de, ruhu kocaman bir köy burası.
Tarihteki ismi Trakhei (Kayalık,Taşlık) olan Bozburun Yarımadası öylesi dağlık ve bakirdir ki geçmişte neden Trakhei denildiğini anlamış olursunuz dağlık coğrafyasını gördüğünüzde. Ülkemizin en az bozulmuş doğal alanlarından biridir Bozburun. Bu bakirliğin ona sağladığı en büyük fayda belki de bu, insanlar ulaşım zorluğu çektiği için bölgeye zarar da veremiyor aslında. İnsan elinin pek değmediği yerdesiniz şimdi, Selimiye’desiniz.
Selimiye’nin Tarihçesi
Antik Karia Bölgesi’nin stratejik olarak öneme sahip bölgesidir burası. Akdeniz ve Ege Denizi arasında deniz ticaretinin kontrolünü elinde tutan Bozburun Yarımadası konumu itibariyle Anadolu’nun güneybatısındadır. Bozburun Yarımadası’nda bulunan antik yerleşimler, buradaki halkların M.Ö. 2000’lerden itibaren yaşam kurduğunu ve 4000 yıllık bir geçmişin var olduğunu bize gösteriyor.
Selimiye’de hayat, bir şezlongun gölgesinde yavaşlar… Rüzgar hafif eser, tekneler salınır; manzara sabittir ama ruhun hep kıpır kıpırdır. Burası geçmişin Hydas’ı...
Selimiye, Karia uygarlığı döneminde Hydas adıyla anılmıştır. Hydas antik kenti denizden yaklaşık 270 metre yükseklikte kurulmuş, en tepede Akropolis’in yer aldığı; Aşağı Kale ve Yukarı Kale diye iki kısımdan oluşan bir yerleşimdi.
Kentteki sur duvarlarından bugünlere kalan kısımlar, zamanında deniz ticaretinin yoğun yaşandığı yerleşimin savunmasının nasıl yapıldığını gösteriyor bizlere. İlginç mezar kalıntıları, sarnıçları, zemin kalıntıları, kutsal alanı ve sur kalıntıları ile bu dağlık alandaki Hydas’ı gezmek zor ama keyifli olacaktır.
Selimiye’de sabah… Deniz sessiz, rüzgar uykuda, dağlar sanki bir sır fısıldayacak gibi. Burada her şey, acele etmeyenlere ait.
Hydas zamanla Losta olmuştur ve Selimiye "Losta" adıyla nefes almaya devam etmiştir. Gün batımının kızıllığı ayrı bir gizem katar ve Kızılköy diye de anılır yıllar içerisinde Selimiye. Selimiye Koyu’na Kamışlı Koy denildiğini de belirtmeden geçmeyelim.
Selimiye’de hayat, begonvillerin arasından denize bakmak gibidir. Ne aceleye gelir, ne gürültüye… Sadece güzelliği usulca yaşatır.
Selimiye Hakkında Genel Bilgi
Selimiye doğal bir liman aslında. Eski bir balıkçı kasabası burası, geçimini balıkçılık ve süngercilikle sağlamış insanlar. Hani şu bildiğiniz deniz süngeri; denizlerin akciğerleri diyebileceğimiz süngerler bu bölge ve bir çok kıyı kasabasının geçim kaynağı olmuştur yıllarca.
Selimiye Limanı’nda sabah… Tekneler usulca salınır, rüzgar henüz uyanmamıştır. Hayat burada, motor sesiyle değil, dalga sesiyle başlar.
Tarım ve hayvancılıktan pek söz edilemez, zira dağlık ve kayalık bu bölgede hayvancılık yok denecek kadar azdır. Zamanla Marmaris turizme açıldıkça Selimiye keşfedilir, gelip gören bir diğerine tavsiye eder. Ondan ona derken Selimiye git gide ünlenir. Huzur ve sessizlik arayanların kaçışı olur Losta Koyu.
Ayağının altındaki taşlar serin, deniz ise sakince davetkar… Selimiye’de kıyıya oturup sadece bakmak bile bir hatıraya dönüşür.
Üzüm üretiminin yoğun bir şekilde gerçekleştiği dönemlerde ise şarap üretimi de beraberinde gelir. Üretilen şaraplar ve yine üzümden üretilen pekmez, deniz yoluyla Avrupa ve bazı ülkelere taşınır. Ticaret hayatı hep canlıdır Losta’da.
Zeytin dalında nazar boncuğu, iskelenin ucunda huzur… Selimiye’de bazı manzaralar sadece gözle değil, kalple görülür.
Zeytin ve zeytinyağı üretimi de kasabanın en büyük geçim kaynaklarından biridir yıllarca. Küplerle taşınan zeytinyağları, korsanların cirit attığı dönemlerde de vazgeçilmez bir kaynak olmuştur. Zeytin vazgeçilmezidir yöre insanının her daim.
Selimiye’nin ortasında bir taş adacık durur; ne tam geçmişte, ne bugünde. Rüzgarın ve zamanın unutmaktan vazgeçtiği bir anı gibi, sessizce bekler.
Koyun tam ortasında gördüğünüz küçük adacık üzerindeki minik kale ise gözlem ve kontrol noktası. Eskiden, boğazdan giren gemileri gören kişi bu kalenin olduğu yerde ateş yakarak daha yukarıya yani asıl şehrin olduğu bölgeye işaret yollarmış. Şehrin ilk güvenlik noktasının burası olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Ayaklarının altında taşlar, önünde sonsuz mavilik... Selimiye’de denize bakmak, hayatın acele etmediği bir âna şahit olmaktır.
Selimiye’nin uzun bir sahili, kumdan bir plajı yok ama daha fazlası var. Pırıl pırıl mavi suları, cıvıldayan kuş sesleri, bol oksijeni ve sükuneti var. Buraya huzur bulmak istiyorsanız gelin, hareketli bir gece hayatı, bol müzikli ve coşkulu tatil arayanlara göre değildir Selimiye. Nazlıdır biraz ama çok içten çok doğaldır. Ruhunuzu dinlendirecek bir köy burası.
Selimiye sadece denize değil, renklere de yaslanır… Bir çiçek açar köşe başında, yazın tüm neşesiyle selam verir sana.
Uzun ömürlü insanları var Selimiye’nin. Havası temiz, doğal besinler tercih ediliyor, badem ve bal ömürlere ömür katıyor. Yazı ayrı güzel kışı ayrı güzel, Şubat ayında badem çiçeklerinin açmasıyla beyaza bürünen köy Datça’ya nispet yaparcasına badem çiçeklerini açtırıyor. Sadece uzun ömürlü değil güleryüzlü ve misafirperver aynı zamanda köyün insanları.
Selimiye’de her türlü ihtiyaca cevap verebilecek market ve esnaf mevcut. Küçük bir yürüyüşle etrafı keşfetmiş olacaksınız, yürürken gözünüzden kaçmayacak olan ise birbirinden güzel ve özel dekorlar, süslemeler.
Her köşede bir nazar boncuğu, her manzarada biraz huzur saklı... Selimiye, seni hem karşılar hem korur.
Kıyıdaki yürüyüş yolu boyunca sıralanmış butik oteller, restoranlar, kafeler ve denizin içine kurulu iskeleler göreceksiniz. Etraftaki tekneler sizi hiç rahatsız etmiyor aksine bir resmin olmazsa olmaz parçaları gibi duruyorlar.
Turistik önemi hızla artan Selimiye, özellikle İstanbul’un karmaşasından yorulanların adresi. Kaliteli ve güleryüzlü hizmeti ile Selimiye turizmi her geçen gün daha da omuzluyor.
Selimiye’de Neler Yenir? Selimiye Lezzetleri
*Deniz ürünlerinin bol olduğu yerde balık yenir elbet. Deniz ürünleri ve mezelerin tadına mutlaka bakın. Bülent’in Mutfağı, Hidayet’in Yeri, Sardunya Restaurant, Aşiyan Meyhanesi, Giritumu Meyhanesi, S.U.P. Selimiye... Tercih size kalmış.
Selimiye’ye bir tabak tatlı da sığar: Losta Tatlısı… Ne baklava kadar bilinir, ne de unutulur. İlk lokmada şaşırtır, son lokmada özlenir.
*Selimiye’ye gelip de kesinlikle tatmadan dönmeyeceğiniz lezzet Losta Tatlısı’nı mutlaka yiyin. Losta Tatlıları Pastanesi yani Galip Usta’ya uğrayın. Daha nice enfes tatlar burada.
*Badem Mantı’nın mantıları farklı ve leziz; kıymalı, patatesli, peynirli, ıspanaklı ve hatta çikolatalı. Sizinki hangi tür mantı olsun?
Selimiye’de her köşe bir tebessüm, her detay bir hatıra… Bu sokaklar, sadece yürünmez; içinde yaşanır.
*Paprika Kafe’de Pamuk Şekerli Çilekli Limonata deneyin, daha önce görmediğiniz bir sunum tadı da enfes. Başka tatlı seçenekleri de mevcut, bal kabaklı cheesecake ise yıkılıyor.
*Karadut Kahve Evi’ne uğrayın, sadece kahve yok burada bir çok alternatif bulunuyor. Manzarası çok güzel, kahvaltısı harika, karadut aromalı kahve farklı bir seçenek olabilir. Çay ile tost da çok iyi gidiyor burada, tost mükemmel benden söylemesi.
Selimiye’de bir masa başı, gölgede bir kedi ve içeriye çağıran bir dükkan… Renkler solsa da bu anın sıcaklığı hep akılda kalır.
*Ceri Kafe ise taze börek, hamur işi, her gün farklı çıkan taze tatlılarıyla şirin bir mekan. Kendilerinin imalatı limonata ve karadutsuyu ise yaz sıcağını hafifletecektir.
*Sarı Kardeşler Midye’de midyelerin tadına mutlaka bakın kuzu kokoreç ise gayet başarılı.
Selimiye’de Neler Yapılır?
*Bir gece de olsa konaklayın, hem gündüzünü hem gecesini yaşayın Selimiye’nin. Gündüz denizin, gece ise gökyüzünün ve yıldızlı gecenin tadını çıkarın. Konaklama için önceden mutlaka rezervasyonunuzu yaptırın. Zira hem tesis az hem de otellerin doluluk oranı yüksek.
Deniz kıyısında boş şezlonglar bekler; çünkü burada sabahlar kimseyi aceleyle uyandırmaz. Selimiye’de gün, su sesiyle başlar, huzurla tamamlanır.
*Bol bol denize girin. Biraz ileride Sığ Liman Koyu’na da gidebilirsiniz. Daha kumluk deniz arayanlar için seçenek olabilir.
*Tekne turuna katılın. Mavi tur ile etrafı keşfedin. Bir çok koy ve adanın yer aldığı tekne turları diğer tekne turlarına kıyasla daha butik. Unutulmaz bir tekne turu yaşayacağınıza emin olun.
Selimiye’den açılan tekneler, yalnızca koyları değil, zamanı da dolaşır. Her ada bir anı, her koy bir sır fısıldar. Kamelya’da taş duvarlara sinmiş dualar, Nergis’te rüzgarla taşınan efsaneler karşılar seni. Bu yolculukta pusula deniz değil, hatıralardır.
*Bir akşam mutlaka Piano Jazz Bar’da müziğin ritmini tutun. Unutulmaz bir canlı müzik keyfini yaşamak için Piano Bar en doğru tercih, yakamozların gecenize tat kattığı duygu yüklü bir akşam sizi bekliyor Selimiye’de.
*Losta hediyelik eşya dükkanına uğrayın. İlginç takılar, süs eşyaları ve hediyelikler mevcut.
Selimiye’de bazen bir çiçek açmaz, ama seramik bir mantar yeterince gülümsetir… Çünkü burada hayat detaylarda saklıdır.
*Eğer “Benim kondüsyonum yüksek, dağa tepeye tırmanırım” diyorsanız Hydas antik kentinin kalıntılarını gezin.
Selimiye’de deniz sadece yüzmek için değil, bazen oturup hayatı seyretmek için de var. Burası, sıradanlığın incelikle boyandığı bir yer.
*Selimiye Dalış Merkezi’ne uğrayın ve dalış turuna katılın. Selimiye’nin tertemiz sularında dipte olmanın hazzını yaşayın.
*Bol bol dinlenin, ruhunuzu dinlendirin ve kitap okuyun. Böylesi bir tatil için size tavsiye edebileceğim bir kaç kitap:
Halikarnas Balıkçısı – "Mavi Sürgün"
Azra Erhat – "Mavi Yolculuk"
Hasan Barışcan – "Tanrıların Yurdu Ege"
Denizlerin hakimi Poseidon mu, yoksa Selimiye’nin hayal gücü mü? Bu duvarda mitolojiyle sanat iç içe… Ve her bakışta yeni bir efsane başlar.
Deniz Tanrısı Poseidon bile çok beğenmiş olacak ki tatil için Selimiye’yi seçmiş.Siz de Poseidon’a hak verenlerdenseniz Selimiye’de bir kaç gün kendinize mola verin; hayat kısa, bir fren yapın. Ailenizle yapacağınız en huzur veren tatil bu olacak hiç şüphesiz. Hadi sıra sende Poseidon gibi kapat gözlerini ve yaşa Selimiye’yi...