Safranbolu’nun en önemli yapıları arasında bulunan Cinci Hanı ve Cinci Hamamı hakkında bilinmeyenler nelerdir? Cinci Hoca lakaplı Hüseyin Efendi kimdir?
Safranbolu’nun şüphesiz en popüler tarihi yapıları Cinci Hanı ve Hamamı’dır. Şehre gelen ziyaretçilerin uğramadan geçmediği Cinci Hanı heybetli görünümüyle kente ayrı bir kimlik katar. Asırları devirmiş hanın içinde geçmişe yolculuğa çıkmak büyük keyiftir.
Tarih severler Cinci Hanı’nın her bir metrekaresine hayranlıkla bakar, inceler de inceler. Üst katından Safranbolu’yu izlerken de hayallere dalar gider. Dün ile bugün arasında kurulan köprünün en temel taşlarından biridir Cinci Hanı.
Cinci Hanı ve Hamamı tarihi çarşının baş yapıtları olarak gelenlere selam durur. Safranbolu gezinizde mutlaka uğrayacağınız han ve hamamın özellikleri nedir? Kulağa ilginç gelen ismi nereden geliyor? Cinci Hanı ve Hamamını inşa ettiren Cinci Hoca lakaplı Hüseyin Efendi kimdir? Neden “Cinci Hoca” olarak anılmıştır? Cinci Hanı ve Hamamı’nın konumu ve giriş ücretleri nedir? Merak ettiğiniz her şeyi sizler için yazdık...
Safranbolu’nun tarihi ve geçmişi hakkında daha ayrıntılı bilgi için Safranbolu Gezi Rehberimiz’e Tıklayabilirsiniz...
Cinci Hanı ve Hamamı Nerededir?
Cinci Hanı ve Hamamı, Safranbolu Eski Çarşıda yer almaktadır. Eski çarşıya ulaştığınızda sizi ilk karşılayan yapı Cinci Hamamı olur. Minibüs duraklarının olduğu Kazdağlı Meydanı’nda yer alan hamam tüm görkemiyle sizi karşılar. Konum için Tıklayınız...
Cinci Hamamı’ndan aşağıya doğru yani Köprülü Mehmet Paşa Camisinin de bulunduğu Saraçlar Sokak’tan ilerlediğinizde ise Cinci Hanı önünüzde belirir. Çarşı içindeki en görkemli yapı Cinci Hanı’dır. Konum için Tıklayınız...
Cinci Hanı ve Hamamı Giriş Ücretleri
Daha önce Cinci Hanı’nın girişi ücretli idi. Fakat artık ücret ödemeden içeriye girip gezebiliyorsunuz. Burası aynı zamanda hem otel hem restoran olarak hizmet veriyor.
Cinci Hamamı günümüzde aktif olarak kullanılan bir hamam. Şayet yıkanmak isterseniz içeriye giriş ücretini ödemeniz gerekiyor. 2022 yılı itibariyle Cinci Hamamının giriş ücreti 50 Tl’dir. (Fiyat her sene farklılık göstermektedir).
Cinci Hamamı ve Özellikleri
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Safranbolu, “En iyi korunan 20 kent” arasında yer almaktadır. Ahşap evleri, camileri, han ve hamamları muazzam bir kent statüsü yükler. Safranbolu tarihi çarşıya ulaştığınızda ise karşınıza çıkacak olan ilk yapı Cinci Hamamı’dır.
Çeşme Mahallesi, Kazdağlı Meydanı’nda yer alan Cinci Hamamı aktif olarak kullanılmaktadır. 17. yüzyılda inşa ettirilmiştir. Safranbolu halkının “Yeni Hamam” olarak adlandırdığı yapı, Cinci Hoca Hüseyin Efendi’den ötürü “Cinci Hamamı” olarak dillere yerleşmiştir.
Osmanlı Padişahı I. İbrahim döneminin önemli isimlerinden olan Karabaşzade Hüseyin Efendi bu hamamla birlikte hanı da şehrine hediye etmiştir. 1645 yılında inşa edilen han ve hamam bugün Safranbolu’nun en popüler iki yapısı olmayı başarmıştır.
Hamam aktif olduğu için gezme şansınız yok .Ancak yıkanmak isterseniz içeriye giriyorsunuz. Cinci Hamamı, kadınlar ve erkekler bölümünden oluşmaktadır. Her ikisininde girişi farklı sokaklara açılmaktadır. Fakat iki bölümün de mimarisi aynı planlıdır. Hamamda Soğukluk, Ilıklık ve Sıcaklık bölümleri bulunmaktadır.
Cinci Hamamı haçvari sıcaklıklı hamamlar grubuna girmektedir. Yani dört eyvan ile bu dört eyvanın köşelerinde yer alan dört halvetten oluşmaktadır. Halvet ise sıcaklık kısmında köşelerde yer alan küçük yıkanma yerleridir.
Hamamın soğukluk bölümleri tromplu kubbe ile örtülüdür. Ilıklık kısmında tuvaletler vardır. Sıcaklık bölümü haçvari (haç biçiminde tasarlanan) plana sahiptir. Hamamın arka kısmında ise ocak ve külhan (hamamların altında bulunan bölümdür ve külhanda hamamı ısıtmak için büyük bir kazan bulunur) yer almaktadır.
Cinci Hamamı, Cinci Hüseyin Hoca’nın annesi Hamide Hatun’un adını taşıyan vakfa kayıtlıdır.
Cinci Hanı ve Özellikleri
Bugün Anadolu’nun dört bir köşesinde han dediğimiz yapılara mutlaka denk geliriz. Tarihi İpek Yolu’nun geçtiği coğrafyamız nice yüzyıllar kervanlara durak olmuştur. Tüccarların malllarını pazarladığı, hayvanları ile konaklama yaptığı, dinlendiği hanlar ve kervansaraylar geçmişten bize kalan büyük değerlerdir.
Safranbolu var olduğu tarih boyunca ticareti elinde tutan bir kenttir. Sadece Osmanlı değil, öncesinde de önemli bir merkez konumundadır. Tarihte farklı isimlerle anılan kent İpek Yolu güzergahında tüccarların uğrak yeri olmayı başarmıştır.
Bugün şehrin ticari hayatına vurgu yapan en büyük örnek şüphesiz Cinci Hanı’dır. 2 katlı han 1645 yılında Cinci Hüseyin Hoca tarafından hamamla birlikte inşa ettirilmiştir. Yaklaşık 380 yaşındaki Cinci Hanı Safranbolu merkezde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır.
Hanın mimarı tam olarak bilinmese de Koca Mimar Kazım Ağa tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Binanın yapı malzemesi kesme taş ve molozdur. Ayrıca Horasan harcı da kullanılmıştır.
Hanın bulunduğu konuma baktığınızda oldukça meyilli bir arazide inşa edilmiş olduğunu farkedersiniz. Üstelik güney cephe tarafından Akçasu Deresi geçmektedir. Burada aklımıza şu soru geliyor: Yaklaşık 4 asır önce böyle bir eğimli alana nasıl bir matematik hesabıyla bu han inşa edildi?
Cinci Hanı’nın orjinal dev kapısından içeri giriş yapıyorsunuz. Yaklaşık 3 ton ağırlığındaki giriş kapısı kilit ve anahtarıyla dikkat çekiyor. içeriye girdiğinizde klasik Osmanlı dönemi han yapısı ile karşılaşıyorsunuz. 2 katlı yapının ortasında küçük bir havuz yer alıyor. Dikdörtgen planlı hanın çatısı tuğla ile örtülüdür. Bacalar ise oldukça estetik görünmektedir.
Zemin katın altında iki adet mahzen bulunmaktadır. Cinci Hanı’nın altında şehrin atık sularının aktığı Akçasu Deresi vardır. Her handa olduğu gibi burada da develerin ve atların bağlandığı bölüm vardı. 63 odadan oluşan Cinci Hanı, zamanında buraya gelen tüccarların dinlenmesine olanak sağlardı. Hatta kervan sahipleri 3 gün ücretsiz misafir edilirdi.
Cinci Hanı’nın üst katına çıkmak için yanlardaki merdivenleri kullanıyorsunuz. Üst katta Kahve Müzesi olarak hizmet veren küçük bir mekan var. Girişi ücretli olan müzede dilerseniz kahvenizi içebilirsiniz. En üst kısma yani gözetleme kulesine çıktığınızda ise manzara harika. Buradan Safranbolu’yu izleyip fotoğraflamak çok keyifli. Hanın çatı kısmı ve bacaları kentin dokusuyla öyle uyumlu ki…
20. yüzyıla kadar önemini koruyan Cinci Hanı zamanla önemini kaybetmiştir. Sonrasında depo olarak kullanılan Cinci Hanı gerekli yenilemeler yapıldıktan sonra da otel, restoran, kafeterya olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Aslına uygun olarak yenilenen Cinci Hanı’nda konaklamak mümkün. 23 standart, 1 suit ve 1 Han Ağası Odası (Kral Dairesi) bulunan Cinci Han Otel ayrıca Develik Restaurantı ve kafeteryası ile ziyaretçilerine hizmet vermektedir. 250 kişilik kapasiteye sahip restoranda Safranbolu yöresel yemeklerin tadına bakabilirsiniz.
Hanın içinde bir kahve içmeden ya da tava dondurmanın tadına bakmadan dönmeyin derim.
Cinci Hoca Karabaşzade Hüseyin Efendi Kimdir?
Cinci Hoca deyince yüzler gülümsüyor, biraz da kulağa ilginç geliyor. Ziyaretçiler hemen soruyor kim bu Cinci Hoca diye. Cinci Hoca’nın hikayesini merak etmeyen yok gibi.
Peki Cinci Hoca namı diğer Cinci Hüseyin Hoca kimdir?
Safranbolu doğumlu Cinci Hoca 17. yüzyılda yaşamış önemli bir kişidir. Karabaşzade Hüseyin Efendi olarak bilinir ve bölgenin önemli isimlerinden olan Vaiz Şeyh Karabaş İbrahim Efendi’nin torunudur. Babası Şeyh Mehmet Çelebi’dir. İlk eğitimini babasından almış, üfürük yapmayı öğrenmiştir. Zamanla kendini daha da geliştirmek için de İstanbul’a gitmiştir. Süleymaniye medreselerinden birinde eğitim almaya başlayan Hüseyin Efendi kuvvetli nefesi ile ün salmaya başlamıştır. Efsun ve sihir işlerine duyduğu merak başına dert açmış ve medreseden uzaklaştırılmıştır.
Uzaklaşması Hüseyin Efendi için yeni bir başlangıç olmuştur diyebiliriz. Çünkü ünü saraya yayılmış, ta ki Kösem Sultan’ın kulağına çoktan gitmiştir.
Hüseyin Efendi’nin İstanbul’da bulunduğu dönem 18. Osmanlı Padişahı olan İbrahim’in dönemidir. “Deli İbrahim” lakaplı Padişah İbrahim, Kösem Sultan’ın I. Ahmed’den olma sekiz çocuğundan biridir. İbrahim, kendinden önce tahta çıkan abisi IV. Murat’ın sert yönetiminde psikolojisi bozulduğu için bu lakapla anılmıştır. IV. Murat tahta çıktığında henüz çocuktu. O yüzden padişahlığının yaklaşık ilk on senesi annesi Kösem Sultan yönetimde büyük rol oynamıştı.
IV. Murat saltanatı devralınca çok sıkı yasaklar getirmiştir. Oldukça sert bir devlet adamı olan IV. Murat malesef kendi kardeşlerini de boğdurtmuştur. İşte o dönemde daha 2 yaşında olan İbrahim kafese kapatılmıştır. Uzun yıllar kafeste kalan I. İbrahim’in bu yüzden akli dengesinin çok normal olmadığı söylenir. Hatta abisi IV. Murat öldüğünde buna dahi inanmadığı, ancak gözleriyle cesedi gördükten sonra inandığı söylenir.
I. İbrahim (Deli İbrahim) başa geçtiğinde 25 yaşlarında idi ve çocuğu yoktu. Bu şu demekti: şayet İbrahim erkek çocuk dünyaya getirmezse Osmanlı’nın soyu tükenecekti. İşte o sırada Valide Kösem Sultan’ın kulağına Cinci Hüseyin Efendi’nin marifetleri çalınır. Kösem Sultan derhal Hüseyin Efendi’yi saraya çağırtır ve İbrahim’i tedavi etmesini ister. Yaptığı üfürüklerle İbrahim’in çocuk sahibi olmasını sağladığı ve psikolojisini düzelttiği söylenen Hüseyin Efendi hızla ünlenir. Cinlerle uğraştığı, efsun yaptığı ve üfürüğünün güçlü olduğu dillerden dile aktarılan Hüseyin Efendi “Cinci Hoca” olarak isim yapar.
Bu hizmeti karşılığında kendisine dayalı döşeli bir saray tahsis edilir. Medresedeki eğitimini tamamlamamış olmasına rağmen Süleymaniye medreselerinden birine müderris olarak atanır. Akabinde padişahın hocası olur ve Galata kadılığı yapmaya başlar. Sonrasında Anadolu Kazaskerliğine getirilen Cinci Hoca şöhretine şöhret parasına para katar.
Fakat kazaskerliği sırasında hakkında çıkan rüşvet iddiaları sebebiyle kazaskerlikten alınır, ona tahsis edilen saraydan çıkarılarak İzmit’e sürgüne gönderilir. En nihayetinde İstanbul’a dönmesine izin verilir. Fakat 1648 yılında I. İbrahim’in tahttan indirilip öldürülmesinin ardından yalnız kalır.
Yeni padişah IV. Mehmed tahta çıkar ve Cinci Hoca’dan askerlere verilmek üzere bağış ister. Cinci Hoca parasının olmadığını söyleyerek yardımı geri çevirir. Tekrar kendisinden para istenmesine rağmen reddedince de hapse atılır. Bu sürede evinde arama yapılan Cinci Hoca’nın altınlarına ve akçelerine ulaşılır. Sandıklar dolusu altın, 50’den fazla samur kürkü, yüzlerce mücevher... Hakikaten Hüseyin Efendi çok büyük bir servet sahibidir. Hapisten çıktıktan sonra Habeş Valiliği’ne getirilir fakat gut hastalığı olduğu için ağırlaşır. Tekrar İstanbul’a döndükten sonra da ortalık yerde ileri geri konuşması, yeni padişaha darbe girişimi gibi konular Cinci Hoca’nın sonunu getirir.
1648 senesinde Cinci Hüseyin Hoca öldürülür. Ölümünden evvel memleketi Safranbolu’ya yaptırdığı Cinci Hanı ve Cinci Hamamı, ondan kalan eserlerdir.
I. İbrahim’in desteğini alarak önemli bir statü elde eden Cinci Hüseyin Efendi’nin hikayesi o dönemin ibretlik olaylarından biridir. Hepimizin kendince çıkaracağı bir ders var bu hikayede... Öyle ya da böyle bir döneme damga vuran bir isimdir Cinci Hüseyin Hoca...
Cinci Hanı ve Hamamı’nı gezerken Cinci Hoca’nın hikayesi zihinlerinizde canlansın...
Seyahatleriniz RehberName tadında olsun…